GENÇLİK VE GENÇLERİ TEHDİT EDEN UNSURLAR
Çocuklar ve Gençler bizim için bir
emanettir. Onlara rehber olmak, yol göstermek büyüklerin vazifesidir.
Çocuklarımıza Allah’ın bize tevdi ettiği bir emanet nazarıyla bakmalıyız.
Toplumun bozuk ahlaki yapısından çocuklarımız ve gençlerimizi uzak tutmak için
çaba göstermeliyiz. Resûlullah
Efendimiz’in (s.a.v.) “Hepiniz çobansınız” hadisi… [S.A.B.]
Beşikten mezara devam etse de, eğitim
denilince akla önce çocuklar gelir. Bunda haklılık payı bulunur, çünkü hem
çocukluk dönemindeki eğitim bütün hayatı etkiler, hem de insanın eğitilmeye en
çok mütemayil olduğu çağ çocukluktur. “Ağaç yaşken eğilir” atasözü bu hakikate
işaret eder.
Aileye katılan her çocuk, hem çok değerli bir nimet hem
de ebeveynine verilmiş ilâhi bir emanettir. “Hiçbir şeyi bilmez halde dünyaya
gelen” (Nahl, 78) yavrular, her türlü eğitim ve öğretimi önce anne ve
babalarından almak durumundadırlar. Hz. Fahr-i Kainat s.a.v. Efendimiz’in
bildirdiği üzere “Doğan her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar.”(Ahmed b. Hanbel).
Anne babalar ve elbette çocuğun yetiştiği çevre onu çeşitli istikametlere
yöneltir, yönlendirir.
Anne babalar dünyaya gelmesine vesile oldukları
yavrunun sevincine ilâhi emanet bilincini ilave etmeliler. Niyetlerini ve
programlarını buna göre şekillendirmeliler. Bebeklerinin o tertemiz İslâm
fıtratının bozulmaması, tam aksine gelişip neşvünema bulması başlıca eğitim
hedefi olmalıdır.
Elbette eğitimde tek rol sahibi aile değildir. Hemen
akla geleceği üzere sokak, arkadaş çevresi, okul ve hatta televizyon bile ciddi
rol oynar. Kişilik oluşumundan düşünme biçimi ve iyi kötü algısına kadar pek
çok şeyi şekillendirir. Ne yazık ki bütün bu etkenler dinî hassasiyet sahibi
bir ailenin yapmak istediklerinin aksi istikametindedir. Ama çocuklarını seven,
onlara da kendini sevdiren bir anne babanın elinden çocuğunu kurdun kuşun
kapması Allah’ın izniyle öyle kolay değildir.
Sevgi bütünlüğünün olduğu, yani aile bireylerinin
birbirinin sevgisini temin ettiği Müslüman evleri güzel nesillerin
habercisidir. Bu bütünlüğü sağlamak için, bekâr kızlarımız ve erkeklerimiz
müstakbel eşlerinde dindarlığın yanı sıra duyarlılık ve incelik de aramalılar.
Kaba saba, kişisel kontrolü zayıf, kendisi yeterli karakter terbiyesi almamış
kadınlar ve erkekler yavrularımıza nasıl beklenen terbiyeyi verebilir, özlenen
nesilleri yetiştirebilir?
Bugün için pek çok sorunun kaynağı olan televizyonu yok
etmek mümkün görünmüyor ama kontrol altına almak pekâlâ mümkündür. Toplumu
çürüten seviyesiz programlara dur deyip, mutlaka izlenecekse, yine izleme keyfi
veren başka programlara, mesela belgesel kanallarına yönlendirilebilir. Dinî
olma iddiası taşıyan kanallar ne yazık ki sahih bir din algısı inşa etmeye
yardımcı olmaktan çok, indî ve arabesk anlayışı besliyor şekilde gözükmektedir.
“Kişi aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan
sorumludur.” (Buharî, Müslim) mealindeki hadis-i şerif çocuklarımıza sahip
çıkmamızı emreder. Bu niyetle ve kırıp dökmeden, yukarıda söz ettiğimiz sevgi
bütünlüğünü zedelemeden evlatlarımızın istikamet üzere yetişmesi konusunda
hassas olmamız gerekir.
Güzel bir terbiye, iyi bir eğitim, çocuğun anne babası
üzerindeki en önemli haklarından birisidir. Günümüzde işinden,
meşguliyetlerinden vakit bulup çocuklarıyla ilgilenemediğini iddia eden
insanlarımızın sayısı hayli fazladır. Bu çok tuhaf bir bahanedir, çünkü böyle
insanlara “Kim için çalışıyorsun?” diye sorulsa, “Çoluk çocuğum için!” derler.
Çocukların eğitim ve terbiyesini ihmal ederek onlar için çalışmak doğrusu
anlaşılabilir bir şey değildir. Zaten bu şekilde elde edilen servet, büyük
ihtimalle yanlış terbiye almış evlat tarafından tarumar edilecektir.
Aynı şekilde vatana, millete, dine hizmet gibi ulvi
meşguliyetler yüzünden çocuklarıyla gerektiği kadar ilgilenememe iddiası da pek
ikna edici görülemez. Çünkü hizmetlerin en değerlisi insan yetiştirmektir.
Maneviyat büyüklerimiz bu konuda son derece hassastır, öyle de olunmasını
tavsiye etmektedirler.
Tarihte ve toplum hafızasında iz bırakan kalıcı
hizmetler hep eğitim odaklı hizmetler olmuştur. İlim öğretenler, talebe yetiştirenler
aradan yüzyıllar geçse bile unutulmamakta ve hayırla anılmaktadır.
Her konuda sonuçlar Âlemlerin Rabbi’nin irade ve
takdiri dahilindedir. Bize düşen niyet ve çabadır. Yüce Mevlâmız’ın bize
yarınlarımızı kuracak aklı, irade ve kabiliyeti verdiğini hatırlamamız gerekir.
Kalbimizi katarak dilimizle yapa geldiğimiz kavlî dualarımıza, aklımızı,
bilgimizi ve birikimimizi katarak yapacağımız fiilî dualar eşlik etmelidir.
Her devir, Ümmet-i Muhammed’e manen nezaret
eden, istikameti sağlam tutmada en büyük terbiye projesini gerçekleştiren Allah
dostu rabbanî alimlerle bereketlenmektedir. Yani “Zorlukla beraber kolaylık da
vardır.” (İnşirah 5, 6) İyi niyetle, akıl ve gönül desteğine dayalı fert ve
cemaat olarak gösterilen çabalar inşallah bu bereketle güzel meyveler
verecektir. [1]
* * *
Her
biriniz çobansınız.
Hz.Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her biriniz çobansınız ve elinizin
altındakinden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır ve elinin altındakileri
layıkıyla muhafaza etmekten sorumludur. Erkek ailesinde bir çobandır ve o da
eli altındakilerden sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir çobandır ve eli
altındakilerden sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çobandır ve
elinin altındakilerden sorumludur. Dikkat edin! Her biriniz çobansınız ve her
biriniz sorumlusunuz.” (Hadis-i Şerif)
Ebu Hureyre (r.a.)’ın
hadisi tamamlayan diğer bir rivayette şöyledir:
“Her Çoban kıyamet günü
hesaba çekilecektir. Sürüsüne Allah’ın emirlerini tatbik etti mi etmedi mi?”
Meşhur hadis alimi
Kastalanî hadisi şerh ederken şöyle der: “Herkes sorumluluğu altındakini iyi
duruma getirmekle vazifelidir. Sorumlu kimse adil davranmalı, sorumluluğu
altındakilerin ihtiyaçlarını gidermelidir. Bunları yapan kişi bol haz alır ve
çok hasenatla mükâfatlandırılır. Aksi takdirde sorumlu olduğu şeylerin her biri
ahirette hakkını talep edecektir.” [2]
Salih
bir nesil için anne babaya düşen vazifeler: Helalinden yedirmek giydirmek.
Güzel isim koymak. İyi bir eğitim (dini ve ahlaki) almasını sağlamak. Toplumu
tehdit eden zararların anlatılması gibi konular…. [S.A.B.]
Baba, ailenin reisi olup ailedekilerin din ve
dünyalarından sorumludur. Bulûğ çağına kadar bir çocuğun bakım, eğitim, terbiye
ve farz olan ilimlerinin öğretilmesi babaya aittir. Baba ya kendisi öğretmeli
ya da öğretene göndermelidir. Bu işte anne de babanın yardımcısı olup ikinci
derece sorumludur. Özellikle kız çocuklarının terbiye ve yetişmesinde annenin
hizmeti büyüktür.
Bütün bunlar emanete sahip çıkmak ve yüce
Allah'a karşı sorumluluğumuzu yerine getirmektir. Aile içinde Allah rızâsı için
yapılan bütün çabalar, çalışmalar ve harcamalar birer sadakadır, hayırdır,
hizmettir. En güzel hizmet, insanın nefsine ve nesline edep kazandırmasıdır;
çünkü edebin sonu cennettir. Edep, zengin fakir her ailenin kurtuluş sebebidir.
Ona yönelmelidir.
Edep, helâl dairede yaşamaktır; bu da her
işini âlemlerin Rabbi yüce Allah'ın emrine göre yapmaktır.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) bir aile reisinin
temel görevlerini özetle şöyle belirlemiştir:
"Çocuğun baba üzerinde üç hakkı vardır
1. Ona güzel bir isim koyması.
2. Okuma yazmayı (ve farz ilimleri) öğretmesi.
3. Evlenecek yaşa gelince onu evlendirmesi.” [3]
Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Çoçuklarınıza yedi yaşına geldiği zaman
namazı (öğretin ve kılmalarını) emredin. On yaşına geldiklerinde kılmazlarsa el
ile hafifçe dövün. On yaşında yataklarını ayırın." [4]
Yüce Allah, rahmet Peygamberimiz'in (s.a.v)
şahsında bütün aile reislerine şu emri vermiştir:
"Ailene namazı emret; kendin de ona
sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; seni biz rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç,
takvâ ile elde edilir.” [5]
Bu âyet indiği zaman, Hz. Fâtıma (r.ah) ile Hz.
Ali (r.a) yeni evlenmişler ve özel bir eve ayrılmışlardı. Fahr-i Kâinat
Efendimiz (s.a.v), sevgili kızı Fâtıma (r.ah) ile damadı Hz. Ali'yi (r.a) sabah
namazına kaldırmak için evlerine kadar bizzat teşrif ediyor, zahmete giriyor,
kendilerine şefkatle seslenerek,
"Allah size rahmet etsin, haydin
namaza!”diye çağırıyordu. Buna altı ay devam etti. [6]
Anne ve babalar bu konuda çok hassas
olmalıdır. Uyku halindeki bir kimseyi ibadet gibi gönül huzuru isteyen bir işe
çağırırken, çok tatlı ifadeler kullanmalıdır. Sert davranışlar ve hakaret
içeren sözlerle ibadete çağrılmaz. Çocuklarımızı ibadete çağırırken gerekirse
ciddi olmalı, fakat asla nefret ettirmemeliyiz. Buna özellikle sabah namazında
dikkat etmeliyiz. Bu işte yüce Allah'tan yardım istemeli, sabır, dua ve tevazu
ile buna devam etmeliyiz.
Din konusunda baba ve anneye düşen en önemli
iş, çocuklarından yapmasını istedikleri güzel şeyleri önce kendilerinin yapması
ve buna devam etmesidir. Âyette, "Ailene namazı emret, sen de sabırla ona
devam et!" buyrularak bize terbiyenin temel kuralı öğretilmektedir. Bu
hüküm, bütün hayırlı işlerde böyledir.
Hz. Ali (r.a) der ki:
"Çocuklarınıza şu üç şeyi öğreterek
tebiye verin:
1. Onlara Hz. Peygamber'in (s.a.v) sevgisini
aşılayın.
2. Hz. Pegamber'in (s.a.v) Ehl-i Beytini
sevdirin.
3. Kur'ân-ı Hakîm'i okutun (ilâhî edepleri
öğretin) Şüphesiz Kur'an hafızları Allah'ın gölgesinden başka hiçbir gölgenin
bulunmadığı kıyamet gününde peygamberler ve seçilmiş kullar ile birlikte olurlar."
[7]
Ne
Yaptın Ki Ne Bekliyorsun!
Adamın biri yanında oğlu ile birlikte Hz.
Ömer'e (r.a) gelerek, "Bu benim oğlumdur; bana karşı geliyor" diye
şikâyette bulundu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) adamın oğluna, "Allah'tan
korkmuyormusun, niçin anne babana karşı geliyorsun? Anne babanın evlâdı
üzerinde şu kadar hakkı var” diye genci uyardı. O zaman, genç çocuk,
“Ey müminlerin emîri, çocuğun baba üzerinde
hakkı yok mudur?" diye sordu. Hz. Ömer de (r.a),
“Evet vardır. Çocuğa iyi bir anne seçmesi,
doğunca güzel bir isim koyması, ona Kur'ân-ı Kerim'i farz ibadetlerini
öğretmesi, evlenecek yaşa gelince evlendirmesi, çocuğun babası üzerindeki
haklarındandır" buyurdu. O zaman çocuk,
“Vallahi, babam, müslüman kadınları bırakıp
400 dirheme satın aldığı bir câriye ile evlendi. Bana güzel bir isim vermedi.
İsmimi böcek manasına gelen Cu'la koydu. Bana Kur'ân-ı Kerîm'den ve
ibadetlerden hiçbir şey öğretmedi" dedi. Bu sözler üzerine Hz. Ömer (r.a.),
çocuğun babasına dönerek,
"Oğlum bana itaat etmiyor, diyorsun.
Halbu ki o sana karşı gelmeden önce sen onun haklarını çiğnemişsin; şimdi kalk
ve oğluna karşı vazifeni yap" diye adamı azarladı.
Adamın biri Abdullah b. Mübârek'e (rah.)
gelerek, çocuğundan şikâyet etti. Abdullah b. Mübarek,
"Çocuğuna hiç beddua ettin mi?" diye
sordu. Adam,
"Evet, ettim" deyince, Abdullah b.
Mübarek
"Çocuğun ahlâkını sen bozmuşsun"
dedi. [8]
Ebü'l-Esved ed-Düelî (r.a) oğullarına hitaben,
"Ben sizin küçüklüğünüzde, büyüklüğünüzde
ve hatta siz doğmadan size iyilik ettim" dedi. Onlar da,
"Öbürlerini anladık, ama biz doğmadan
bize nasıl iyilik ettin ki?" dediler. Cevap şu oldu:
"Ben size soyu temiz, asalet ve edebi
yerinde bir anne seçtim; kimsenin ona bir şey söylemeye dili varamaz."[9]
Birinin, babasını dövdüğü görüldü. Çocuğa,
“Niçin babanı dövüyorsun, onu bırak" dediler. Bunu üzerine babası,
"Ona dokunmayın, beni dövsün. Çünkü ben babamı aynen bu yerde dövmüştüm.
Ben nasıl babamı burada dövdüysem şimdi de aynı yerde oğlum beni dövüyor" dedi.
İnsan anne babasına, büyüklerine ve
üstatlarına karşı yaptığı kusurlarına samimi bir tövbe edip helâllik almazsa,
cezasını dünyada benzer bir kusur ile çeker. Bunun bir de âhireti vardır. Bir
işte hüküm sahibi yüce Allah olursa, kimse haksız iken haklı duruma geçemez.
Şimdiden bunu düşünmeli ve bütün kusurlarımıza tövbe etmeliyiz.
Sâlihlerden biri, oğluna bir şeyi yapması için
hiç emretmezdi. Şayet bir ihtiyaç olursa oğluna değil başkasına emrederdi. Ona
bunun sebebi sorulunca şöyle demiştir:
"Oğluma bir şey emredersem belki emrimi
tutmaz da bana karşı gelebilir. Bu yüzden cehennem ateşine müstehak olur. Hâlbuki
ben oğlumun cehennem ateşinde yanmasını istemiyorum. Bunun için ona doğrudan
bir emir vermiyorum."
Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"Çocuğunu terbiye et; çünkü sen, çocuğuna öğrettiğinden mesulsün. O da
sana yapacağı iyilik ve itaatten mesuldür."
İbn Nüceyd (k.s) der ki: "İnsanı terbiye
etmek, ona mal ile ihsanda bulunmaktan daha hayırlıdır."
Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) şöyle der: "Ey
insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, mârifet öğret
ve onu akıllı yetiştir. Böyle yaparsan arkanda seni rahmetle anan bir kişi
bırakmış olursun." [10]
Yine Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) anlatıyor: Diyarbakır'da
yaşlı bir adamın misafiri idim. Adam zengindi ve güzel bir oğlu vardı. Bir gece
bana şöyle anlattı:
"Ömrümde bundan başka evlâdım olmadı.
Buradaki vadide bir ağaç vardır ve ziyaret yeridir. Herkes orayı ihtiyacı için
ziyarete gider. Ben de birçok gece o ağacın dibinde Cenâb-ı Hakk'a yalvardım.
Bana bu çocuğu ihsan buyurdu. İşittiğime göre oğlum arkadaşlarına yavaşça demiş
ki:
'Keşke ben de o ağacın yerini bilseydim de
gidip babamın ölmesi için dua etseydim.' [11]
Yıllar geçip gider de, babanın mezarını bir
kere bile ziyaret etmezsin. Sen baban için ne hayır işledin ki kendi oğlundan
bir hayır göresin! [12]
Bir baba, çocuğuna bulûğ yaşına kadar farz
ilimleri ve ibadetleri öğretir, kendisi de yaparak örnek olursa temel
vazifesini tamamlamış olur. Çocuğun bulûğ çağından veya evlendikten sonra
yapacağı kusurlarından baba sorumlu olmaz. Yeter ki o kötü işlere baba sebep
olmasın.
* * *
Babaların çocuklarıyla oyun oynaması: Hz.
Peygamber (s.a.v), "Çocuğu olan onunla çocuklaşsın" buyurmuşlardır.
Çocuğa hizmet edilmesi: Su isteyen torunları
Hasan ve Hüseyin (r.anhüma) için anneleri Fatıma'dan (r.anha) önce kalkıp su
verdiği rivayet edilmektedir. [15]
Çocuklara hayır duada bulunulması: Peygamber
(s.a.v) torunları Hasan ve Hüseyin'i (r.anhüma) gördüğü yerde kucaklar, onları
öper, "Allahım, ben bu ikisini seviyorum, sen de sev" diye dua
ederdi. [16]
Çocuğa tahnik yapılması: Hz. Âişe (r.anha.)
bildiriyor: "Yeni doğan çocuk getirilir, o da çocuklara feyiz ve bereket
için dua eder, tahnikte bulunurdu.
Yeni doğan bebeğin kulağına ezan okunulması:
Ebû Râfî bildiriyor: Hz. Fâtıma, (r.anha) Hz. Ali'nin (r.a) oğlu Hasan'ı (r.a)
dünyaya getirdiğinde Resûlullah (s.a.v) onun kulağına, namaza davet için okunan
ezanı okuduğunu gördüm. [17]
Çocuğa güzel isim konulması: Peygamber
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Siz kıyamet günü isimleriniz ve
babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Onun için güzel isimler koyun."
[18]
Çocuk için akika kurbanı kesilmesi ve tıraş
edilerek saçın ağırlığınca tasaddukta bulunulması: Allah Resülü (s.a.v) şöyle
buyurmuştur; "Her çocuk akikası karşılığı rehindir. Yedinci gün, onun için
kurban kesilir, başı tıraş edilir ve ismi verilir." [19]
Çocuklara sevgi ve şefkatte bulunmak: Bir
defasında Hz. Peygamber (s.a.v) torunu Hz. Hasan'ı (r.a.) öperken yanında
oturan Akra b. Hâbis onu görür ve, "Siz çocuklarınızı öper misiniz? Benim
on çocuğum var, hiçbirini öpmedim" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v) ona, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurur. Yine,
"Siz çocuktan öper misiniz? Biz öpmeyiz" diyen bir kişiye,
"Allah senin kalbinden merhameti kaldırdıysa ben ne yapabilirim"
buyurmuştur. [20]
Çocuğu terbiye etmek: Ömer b. Ebû Seleme
anlatıyor: "Küçük yaşlarda Allah Resûlü'nün (s.a.v) kucağında, onun
terbiyesi altında bir çocuktum. Yemek sırasında elim kabın içinde dolaşıyordu.
Sağdan, soldan, ortadan alarak yediğim oluyordu. Resûlullah Efendimiz,
"Delikanlı, besmele çek. Sağ elinle ve önünden ye!" diye buyurdu. O
günden sonra yemek yiyişim daima Allah Rasülü'nün (s.a.v) emrettiği gibi
oldu." [21]
Çocuklara eşit davranılması: Hz. Peygamber
(s.a.v): "Allah'tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin!”
buyurmuştur.
Kız çocuklarının sevilmesi ve onlara değer
verilmesi: Enes b. Mâlik'in (r.a) bildirdiğine göre Peygamberimiz (s.a.v), “Her
kim bulûğ çağına ulaşmalarına kadar iki kız çocuğunun bakımını, nafakasını,
terbiye ve yetiştirilmesini üzerine alır, yerine getirirse, o kimse kıyamet
gününde benimle böyle olacaktır" buyurdu ve parmaklarını birbirine
yanaştırıp kavuşturdu. [22] [23]
Maddi
ve manevi varlığımızın varisleri, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve
gençlerimizi, her türlü zararlı fikir akımları ve alışkanlıklardan uzak
tutmamız, onlara dünya ve ahiret hayatıyla ilgili yeterli bilgi vermemiz
gerekir. İnsanların iyilikte yardımlaşmaları, kötülüklerden birbirlerini
uzaklaştırmaları Allah’ın emri olan bir zarurettir. [S.A.B.]
Çocukları ve gençleri eğitirken, onlarla
münasebet kurarken, en mükemmel insan Allah Rasulü (s.a.v.) örnek alınmalıdır.
Zira Rabbimiz, “Andolsun ki Rasulullah'da sizin için, Allah'a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için mükemmel örnek vardır."
buyuruyor.
Allah Rasulü (s.a.v.)’in çocuklara bile selam
verdiği, onlarla usanmadan oyunlar oynadığı, namazda omzuna çıktıklarında
düşmesinler diye secdeyi uzattıkça uzattığı biliniyor. Biz bugün çocuklarımızın
seccademizin önünden geçmelerini bile cezalandırırken, onları sürekli
kısıtlayıp baskı altında tutarken, sahi, Allah Rasulü’nü (s.a.v) örnek mi almış
oluyoruz?
O, on sekiz yaşındaki Usame b. Zeyd (r.a.)’ı
ordunun başına komutan tayin ederken, çocuk yaşlarından itibaren Hz. Ali
(r.a.).’a önemli görevler verirken gençlere güveniyor; sahip oldukları
meziyetleri ve dinamizmi hayata geçirmelerine ortam hazırlıyordu. Genellikle
yapıldığı üzere, gençleri hep potansiyel suçlu gibi görerek, acımasız
eleştirilerle hırpalayarak, onlara asla güvenmeyerek, elbette Peygamber örnek
alınmış olmaz. [24]
* * *
Çocuğun
Hatasını düzeltmek
Hz. Mevlânâ (k.s.) diyor ki: "Bir
öğretmen öğrencisine, yazdığı ilk yazıda oğlum ne çirkin yazmışsın derse çocuk
bir daha yazı yazmak istemez. Ama iyi bir öğretmen bu cümleyi söylemeden önce,
'Yazın ne güzel evladım, ancak içindeki şu harfi değiştirsen daha güzel olur'
derse çocuk zamanla yazısını güzelleştirir. Böylece her adımda bir hatasını
düzeltmiş olur. Bir de bakmışsınız ki bütün hatalarını düzeltmiş."[25]
* * *
Çocuk
Eğitimine Dua İle Başlamak
Ailede çocuk terbiyesinde ilk adım, güzel bir
niyetle bu işe başlamaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de çocuk isteme hususunda,
bu işin daha temelde güzel niyetlere bina edilmesi için, anne babalara şu duayı
öğrenmeleri ve okumaları tavsiye edilmiştir: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve
çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten
sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74)
Sadece dille dua edip sebeplere yapışmamak
doğru değildir. Bir mümin hedeflediği her şey için dua ettikten sonra,
Rabbi’nin rızası doğrultusunda beşeri bütün gayretini de gösterecektir. Bu
itibarla, ailede terbiyeden öncelikle sorumlu olan babadır. Terbiye denilince
bunun içine hem maddi terbiye hem de manevi terbiye girmektedir. Yani baba,
ailenin terbiyesinden hem dünyevi hem de uhrevi olarak sorumludur. Pek çok
ayet-i kerimede ve hadis-i şerifte bu hususa işaret edilmiştir: “Ey inananlar!
Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...”
(Tahrim, 6).
İslam alimleri, ayette geçen “ateşten koruma”
işinin terbiye ile olacağını belirtirler. Yani ebeveynler, aile halkına İslami
terbiye verdikleri takdirde, onların hem dünyevi hem de uhrevi hayatlarını
ateşten korumuş olacaklardır.
Bu manada İslam alimleri şöyle derler: “Kişi
ailesinden sorumludur. Kıyamet günü çocukları ya ona şefaatçi ya da ondan şikâyetçi
olacaktır… Aile reisi ailesine İslami terbiyeyi verdiği takdirde onların
sevaplarına aynen iştirak edecek ve böylece şefaatlerine mazhar olacak; İslami
terbiyeyi vermediği takdirde de, ‘Bizim terbiyemizi neden ihmal ettin, bizim
ateşe girmemize niye sebep oldun?’ diye onların şikâyetleriyle karşı karşıya
kalacaktır.”
Babanın
Eğitim Sorumlulukları
Hâsılı baba, aile fertlerinin dünyevi ve
uhrevi sorumluluğu sırtında olan kimsedir. Elbette baba, bu sorumluluğu
taşıyabilmek için kendisinde bazı şartları da bulundurmalıdır:
İlim: Yeterli
seviyede dini ve dünyevi ilme sahip olmayan baba, elbette terbiye noktasında
eksik kalacaktır.
Nafaka:
Ailenin sağlıklı bir şekilde devamı ve dünyevi huzuru için nafaka temin
etmelidir.
Gayret:
Terbiye için çalışmak, kazanmak, güzel davranışlara alıştırmak, eğlendirmek
babanın görevleri arasındadır.
Fiili uygulama: Aile bireyleri ve çocuklar, terbiyenin uygulamasını önce babadan
görmelidir. Örneğin baba namaz kılmalıdır ki, çocuklarına da sözü tesirli
olsun.
Baba, aileye vereceği terbiye müfredatını da
çok iyi bilmelidir. Babanın çocuklarına ve ailesine kazandırması gerekenleri
şöyle sıralayabiliriz:
Baba
Temel Dini Bilgileri Öğretmeli
Farz-ı Ayn denilen bilinmesi zaruri olan
ilimler hakkında onları bilgilendirmek: Buna göre
bir baba, ailesine namaz kılmayı, oruç tutmayı, gusül ve abdestin nasıl
alınacağını, helal ve haram olan yiyecek ve içecekleri, oyunları, inanç
esaslarıyla ilgili bilgilerin bir arada bulunduğu amentü esaslarını, kelime-i şahadeti,
İslam’ın beş şartını, temel ahlak ve toplumsal uyum kurallarını, ticari hayatla
ilgi minimum bilinmesi gereken faiz gibi yasakları, hırsızlık, zina, kumar gibi
büyük günahları anlatıp öğretmelidir. Özellikle çocuklara hiç de lazım olmayan
ve aslında bilgi bile sayılmayacak şeylerin öğretilmesinden sakınılmalı ve
Efendimiz’in (s.a.v) “Allah’ım! Fayda vermeyen lüzumsuz bilgiden sana
sığınırım” (Müslim) hadisi akıldan çıkarılmamalıdır.
Nasıl
Giyinileceğini Öğretmek
Yine babanın öğretmesi gereken bir başka husus
da, kılık kıyafet eğitimidir. Aile reisi olarak bir baba, ailesine İslam’ın
uygun gördüğü kıyafeti anlatmalı ve ona göre giyinmelerini sağlamalıdır.
Nitekim Rasulullah’ın (s.a.v) yanına avret yerleri açık vaziyette bir çocuk
getirilince Nebi (s.a.v) onun örtülmesini istemiş ve çocuklarda görülen hayâ
eksikliğinin bu hususa dikkat edilmeyişten kaynaklandığını bildirmiştir.
Çocuk
Bile Olsalar Arkadaşlarına Dikkat Edilmeli
Aile terbiyesinde dikkat edilmesi gereken bir
başka nokta da kız çocuk olsun erkek çocuk olsun ebeveynlerin, onların arkadaş
seçiminde belirleyici rol oynamalarıdır. Günümüzde çocuklar ve aileler arasında
yaş ilerlemesiyle başlayan, anne babaya itaat etmeme probleminin temelinde,
ebeveynlerin vaktiyle çocuklarının arkadaşının kim olduğuna önem vermemeleri
bulunur. Rasulullah (s.a.v) hadislerinde, “Kişi dostunun dini üzerinedir. O
halde herkes kiminle dostluk ettiğine iyi baksın” buyurarak arkadaş seçiminin
ne denli önemli olduğuna işaret etmiştir. Bugün gençlerin bazı sapkın inançlara
bağlanmasındaki yegane sebep, kötü arkadaşlarıdır. Tabi ki ebeveynlerin bu
noktadaki vurdumduymazlıkları da ayrı bir acı. İmam Gazali (rah.) ailede
terbiyenin esasının çocukları kötü arkadaşlardan muhafaza etmek olduğunu
söylemektedir.
Bir aile reisi olarak babanın üzerinde ailesi
için yapması gereken daha pek çok görevden bahsedebiliriz. Bu yazımızda
bunların bir kaçından özetle bahsettik ve bu terbiyeden öncelikle sorumlu
olarak babayı gösterdik. Ancak en az baba kadar annenin de bu görevlerin takip
ve tatbikinde ortak olduğunu söylemeliyiz. [26]
* * *
Zaman zaman günümüz
gençliğinin düştüğü duruma hayret ediyor, belki de yadırgıyoruz. Oysa onlar
içimizde yetiştiler, yetişiyorlar. Bu gençler kimimizin çocuğu, kimimizin
kardeşi, kimimizin arkadaşı. O halde yadırganması gereken biri varsa o da toplum
olarak bizleriz. Çünkü topladığımız meyve, diktiğimiz ağacın meyvesidir.
Modern
dünyanın dini arka plana iten, dünyacı, ben-merkezci ve hazcı kültürü özellikle
gençlerimizin manevi hayatı üzerinde ciddi kırılmalara yol açmakta, onları
başıboşluğa düşkün, şiddet ve şehvete meyilli, mutsuz, amaçsız birer insan
haline dönüştürmektedir.
Sürekli
artan suçlar
Suç
istatistiklerine baktığımızda özellikle ülkemizde suçların yaklaşık yarısının,
25 yaş altındaki çocuk ve gençler tarafından işlendiği göze çarpıyor. Yine
uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan, uyuşturucu madde satan suçluların çoğunun
15-25 yaş aralığındaki gençler olduğu tespit edilmiş. Öte yandan yapılan farklı
çalışmalarda gençlerin yaklaşık %10-15’inin önemli bir ruhsal bozukluk
geçirdiğini ortaya koymuş durumda.
Görünen o
ki günümüz gençliği amansız bir girdabın içerisinde çırpınıp duruyor. Halbuki
onlar bizim içimizde, yanıbaşımızda yetişip bu yaşa geldiler. Başka yerde suçlu
aramanın bir manası yok. Bir kusurları varsa şayet, bunda toplum olarak hepimizin
az çok payı var. Belki gereği gibi örnek olamadık onlara. Sorumluluklarımızı
yerine getiremedik. Çocuklarımıza gerçek manada ebeveynlik, öğrencilerimize
hakkı, şükrü, kanaati öğretecek, tavsiye edecek bir öğretmenlik yapamamış da
olabiliriz.
Gerekçe ne
olursa olsun, bir yerlerde sorun olduğu kesin. Bugün gelinen noktaya bakarak
dövünüp durmanın bir anlamı yok. Zararın neresinden dönülürse kârdır. Bu
durumda toplum olarak hepimize çok iş düşüyor. Genç nesli bu girdaptan çekip
alacak, geleceğe övünülecek nesiller bırakacak gayretli ve kudretli ellere
ihtiyaç var.
En azından
sorumluluğumuz altındakileri yönlendirmek, onlara doğruyu ve güzeli anlatmak
durumundayız. Zira herkes sorumluluğu altındakilerden sorumludur. Nitekim
hadis-i şerifte: “Hepiniz çobansınız ve sorumluluğunuz altındakilerden
mesulsünüz. Yönetici çobandır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın, evinin ve
çocuğunun çobanıdır. Hasılı hepiniz çobansınız ve yönlendirmeniz
altındakilerden sorumlusunuz.” (Buhârî) buyrularak bu duruma dikkat çekilmiştir.
Elbette
genç neslin menfi gidişatını tek bir nedene bağlamak doğru değil. Medya, kötü
ortam, yanlışa çok kolay ulaşma imkanı ve daha nice sorumluluk sahibi kişileri
aşan etkenler… Ancak bu nedenlerin belki de en başında “eğitim” geliyor. Her ne
kadar beylik bir ifade olsa da biz yine de tekrarlamak istiyoruz:
“Gençlerimizin kurtuluşu için eğitim şart!.”
Hangi
eğitim?
Eğitimden
kastımız; pozitif bilim odaklı bir eğitim değil tabii ki. Bu tarz bir eğitim
her çocuğa okul hayatı boyunca veriliyor zaten. Bütün bir eğitim sistemimiz bu
maksat için var.
Bizim
kastımız manevi gelişimi hayatın merkezine alan dinî ve ahlâkî eğitimdir.
Şimdilerde “değerler eğitimi” denilen şey. Sosyal bilimcilerin çoğu, insan
davranışlarının kontrol edilmesinde dinin aktif rol oynadığını kabul
etmişlerdir. Ayrıca pek çok batılı araştırmacının dinî hassasiyete sahip
olmanın suçu azalttığı sonucuna ulaştıkları da biliniyor.
Diğer
taraftan, konuyla ilgili araştırmalar, maneviyat ile ilgili konuların
psikolojik, fizyolojik ve sosyal ilişkiler üzerinde faydalı etkilerinin
olduğunu göstermektedir. İnanç ile hayattan memnuniyet, tatmin hissi, mutluluk,
ümit, iyimserlik ve hayatın anlamı gibi ruh sağlığının çeşitli yönleri üzerinde
anlamlı bir ilişki olduğu bu araştırmalarla teyit ediliyor. (Bir örnek olarak:
Semra Karakaya, Dindarlık ve Kişilik Arasındaki İlişki, Yüksek Lisans Tezi,
http://sosyalbilimler.cukurova.edu.tr/tezler/1238.pdf)
Anlıyoruz
ki manevi eğitimden geçirilmeyen, din ve ahlâk duygusundan uzak genç, hangi
eğitime tabi tutulursa tutulsun, neticede pek çok bakımdan sorunlarla karşımıza
çıkar. Böyle bir eğitim sürecinden geçmiş olan genç ise Allah’tan korkan, günah
ve suçtan uzak durmaya çalışan, herkesin hakkına saygılı davranan, namuslu,
merhametli, iyilik sever ve daha pek çok erdeme sahip biri oluyor.
Dinî ve
ahlâkî eğitimine önem verilerek yetiştirilmiş gençler hepten mi sorunsuz
olurlar? Tabii ki hayır. Onların da sorunları olabilir, onlar da suça
meyledebilirler, onların da günah işlemeleri söz konusudur. Fakat dinî eğitim
almış olanlar yaptıkları yanlışın ardından pişmanlık duyarlar, yaptıklarının
yanlış olduğunu bilirler, genellikle hatadan dönerler. Özellikle çocukluk
çağlarında dinî eğitim almış gençlerin, dönem dönem savrulsalar da daha çabuk
toparlanmakta oldukları gözlenmiştir.
Burada çok
bilinen bir ayeti hatırlayalım: “Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve
kötülükten alıkoyar.” (Ankebût; 45). Bu ilâhi tespitin bir yönünden yola
çıkarak diyebiliriz ki, samimi bir ruhla yapılan ibadet, insanla günah arasında
gizli bir duvar oluşturmaktadır.
Ailenin
rolü
Çocuk
eğitimini, gençliğin sorunlarını düşünürken daima ailede alınan terbiyenin
tercihlerimiz üzerindeki belirleyici etkisini akılda tutmak gerekir. Hadis-i
şerifte buyurulmuştur ki: “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. Sonra
anne-babası onu hıristiyan, yahudi veya mecusî yapar.” (Buharî, Ahmed b.
Hanbel)
Çocuk bir
bakıma şekle girmemiş hamur gibidir. Onun kişiliğinin, karakterinin
şekillenmesinde en önemli rol aileye aittir. Aile çocuğun dünyaya gözünü açtığı
ilk okuldur. Bu okulda görüp öğrendiği yüksek değerler ileriki hayatında
kapılması muhtemel girdaplardan kendisini korumasına büyük ölçüde yardımcı
olur.
Peygamber
Efendimiz s.a.v. aile içi eğitime büyük önem vermiş; “Çocuklarınıza iyilikte,
ikramda bulunun, ahlâk ve edeplerini güzelleştirin.” (İbn Mâce) buyurarak bu
eğitimin özellikle üç ana temel üzerinden verilmesine dikkat çekmiştir. Bunlar
Peygamber sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kur’an eğitimidir. Şu hadis-i şerif
bunu anlatır. “Çocuklarınızı üç güzel huyla terbiye edin: Peygamberinizi sevmek,
O’nun Ehl-i Beytini sevmek, bir de Kur’an okumak.” (Deylemî)
Ayrıca
Rahmet Peygamberi s.a.v. çocuk yedi yaşına geldiğinde ona anne-babası
tarafından namazın emredilmesini istemektedir. Bu da ailedeki eğitimin sadece
sözde kalmayıp uygulamaya geçilmesi gerektiğine işaret eder.
Anne-babalar,
bu sayılanların yanı sıra küçük yaşlardan itibaren çocuğa ilmihal bilgilerini
öğretmek, onlara kötü örneklik teşkil edebilecek tutum ve davranışlardan
kaçınmak, televizyon ve interneti kontrol altında tutmak ve çocuğu kötülüğe
sevk edecek çevresel unsurlara karşı dikkatli olmak durumundadırlar.
Netice
itibariyle gençliğin yeniden özüne ve kültürüne dönmesinde hepimizin yapacağı
bir şeyler var. Bu noktada özellikle aileye çok iş düşüyor. Araştırmalara göre
ülkemizdeki 0-15 yaş arası çocuk nüfusu toplam nüfusumuzun %36’sına tekabül
ediyor. Bu da yaklaşık 25 milyon körpe beyin demektir. Toprağa ekilecek 25
milyon fidan… Geleceğin çocuklarını yetiştirecek 25 milyon erişkin…
Öyleyse
yeni neslin ileriki dönemlerde ciddi problemlere yol açmaması, toplumun sorun
öbeği haline gelmemesi için anne-babaların çocuklarının manevi eğitimlerine
önem vermeleri ve bu konuda özeleştiride bulunmaları gerekmektedir.
Peygamber Öğüdü
Hz. Lokman
a.s.’ın oğluna öğütleri, çocuk eğitiminde anne-babalara yol göstermek
bakımından önemlidir. Bu öğütler Lokman Suresi’nde şu şekilde zikredilir:
“Yavrucuğum!
Allah’a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.
Yavrucuğum!
Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve
bu bir kayanın içinde, göklerde ya da yerin derinliklerinde bulunsa, yine de
Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp
bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
Yavrucuğum!
Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere
sabret. Doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir.
Küçümseyerek
insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini
beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.
* * *
Âdâb-ı Muaşeret Kurallarını Çocuklarınıza Mutlaka
Öğretin
Kur'ân-ı Kerîm'de Tin sûresinin 4.
âyetinde Cenâb-ı Hak, "Andolsun biz insanı ahsen-i takvimde yarattık"
buyurmaktadır.
"En güzel" anlamına gelen
"ahsen" ve "doğrultma, düzen verme, değer biçme"
anlamlarına gelen "takvim"dir.
İnsanın hem bedenî sûretinin
güzelliğine, hem aklının, zihninin doğruluk ve iyilik işaretlerini idrak
edebilecek yetenekte yaratılmış olduğuna, hem de ilâhî ahlak ve sıfatlarla
bezenebilecek derecede gelişme ve manevi tekâmüle elverişli bir ahlâk
güzelliğine sahip bulunduğuna işaret edildiğini belirtir ve "gerek fizikî
ve cismanî bakımdan, gerek ahlâk ve maneviyat itibariyle insan en güzel bir biçimde
yaratılmıştır." [28]
Böylece en güzel bir şekilde
yaratılan insana yine en güzel söz ve davranışlar yakışır. Yani âdâb-ı
muaşerete riayet.
Âdâb-ı muaşeret ise "toplum
içinde yaşamak zorunda olan insanın uymak zorunluluğunu hissettiği güzel ahlâk,
nezaket ve görgünün icaplarını, kendini kusur ve ayıplardan koruyabilecek,
erdemli ve olgun bir birey olmasını sağlayacak kuralları içeren bir davranış
disiplini" demektir.
Aslında her insan, insan olması
sebebiyle, saygıdeğerdir. Ancak her sosyal çevrede, "edep" sahibi
yüksek kültürlü ve tahsilli insanların daima özel bir yerlerinin bulunduğu
kabul edilir. [29]
Bütün bunları dikkate alarak,
çocukların yaşları göz önünde bulundurularak, âdâb-ı muaşeret, diğer bir adıyla
görgü ve nezaket kuralları en güzel bir şekilde öğretilmelidir. Bu kurallar
sayesinde çocuklar toplum içinde güzel ve tutarlı davranışlar sergileyerek
başkalarının hak ve hukuklarına daima saygılı olmayı öğreneceklerdir. Diğer
taraftan bu kuralları uygulamaları sayesinde toplumsal sevgi ve saygınlık
kazanarak, özgüvenleri artacak ve kendileri dışındaki insanlarla ister tanıdık
ister yabancı olsun daha rahat ilişki kurabilme yeteneğine ve cesaretine sahip olacaklardır.
Âdâb-ı muaşeret eğitimi alan çocuk:
- Selâmlaşır.
- Güler yüzlü olur, büyüklerine
karşı saygılı davranır.
- Söz ve davranışlarında kibar ve
naziktir.
- "Lütfen", "teşekkür
ederim", "özür dilerim", "rica ederim" ifadelerini
gerektiği yerde kullanmak ona zor gelmez.
- Kaba ve argo kelimeler kullanmaz.
- İyiliği sever, iyilik yapar.
- Başkalarını rahatsız edecek söz ve
davranışlardan uzak durur.
- Bulunduğu çevrede
"sosyal" ve uyumludur.
- Sevimlidir. Çünkü olumlu tavır ve
davranışlarıyla herkeste iyi izlenim bırakır.
- Sık sık takdir edilir. Çünkü
tutarlıdır.
- Temiz ve düzenlidir.
- Kurallara uymada herhangi bir
zorluk çekmez.
- Evde, sokakta, okulda,
misafirlikte, alışverişte kısacası hayatın her alanında nasıl davranacağını iyi
bilir.
Her anne baba, içinde yaşadığı
kültürün ve sahip olduğu inançların görgü ve nezaket kurallarına kendileri de
riayet ederek ancak kuşaktan kuşağa aktarabilirler.
Çünkü âdâb-ı muaşeret insanları
birbirine sevgi, saygı ve insanlık bağlarıyla bağlayacak özelliklere sahip
davranış biçimlerini konu edinen, iyiye, güzele ve estetiğe davet eden bir
hayat disiplini olması itibariyle sosyal hayatın en önemli ve kaynaştırıcı
öğelerinden biri olması hasebiyle çocuklarımıza âdâb-ı muaşeret kuralları
mutlaka öğretilmelidir. [30]
Bir Babanın Çocuğuna Verdiği Nasihatler
Davud [a.s] devrinde yaşayan ve Allah'ın
(c.c) salih bir kulu olan Lokman [a.s] oğluna şöyle nasihat etmiştir:
- Ey oğul! Takvayı kendin için kârlı
bir ticaret olarak kabul et. Zira böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.
- Ey oğul! Âlimlerin meclisinde
bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla
nasıl canlandırırsa, ölmüş kalpleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir.
- Ey oğul! Allah yalancının
yüzsuyunu kurutur, hayâ duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç
eksik olmaz.
- Ey oğul! Kayaları uzaklara
taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.
- Ey oğul! Cahili vasıta olarak
kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birini bulamazsan kendi
işini kendin gör.
- Ey oğul! Kendi milletinden olmayan
bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.
- Ey oğul! öyle bir zaman gelecek ki
sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır. [31]
- Ey oğul! Katılacağın meclisleri
kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. (Sf.182) Çünkü
âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenirsin. Oraya inen
rahmetten sen de payını alırsın. Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma.
Çünkü âlim de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan ilâhî gazaptan sen
de nasibini alırsın.
- Ey oğul! Sofrana takva ehli
müminleri davet et.
- Ey oğul! Her işinde ilim ve
tecrübe sahibi kimselerle istişare et, onların fikrini almaya çalış.
- Ey oğul! Dünya dipsiz bir
denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine
İmanı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl. Ancak bu şekilde selametle yol alır,
sahile çıkarsın.
- Ey oğul! Nice ağır yükler taşıdım,
fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, ancak
fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.
- Ey oğul! İnsan fakir de olsa ilim
ve hikmetiyle hükümdarların meclisinde yer alır.
- Ey oğul! Cenaze merasimlerine
katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana ahlreti
hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.
- Ey oğul! Horozdan daha geri kalma.
Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları
uykudan uyandırmaya çalışır.
- Ey oğul! Tövbeyi geciktirme. Zira
ölüm ansızın geliverir.
- Ey oğul! Cahil kimselerle dostluk
kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını
sanır.
- Ey oğul! Allah'tan hakkıyla kork.
Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için
takva ehli olduğunu ihsas ettirme.
- Ey oğul! Şimdiye kadar susmaktan
dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.
- Ey oğul! Kötülük ve günahlar
senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan
sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker.
- Ey oğul! Biriyle dostluk kurmak
istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı
davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.
- Ey oğul! Dünyaya geldin geleli
ahirete doğru yol alıyorsun. Bunun için ahiret yurdu, sana dünya yurdundan daha
yakındır.
- Ey oğul! Dilini, "Allahım
beni affet" demeye alıştır. Zira öyle anlar vardır ki o saatlerde Allah
duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.
- Ey oğul! Borçlanmaktan uzak dur.
Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.
- Ey oğul! Allah'tan öyle bir şey
iste ki günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki,
rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin. [32]
- Ey oğul! Bir cemaatin bulunduğu
yere gittiğin vakit, önce onlara İslâm'ın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir
köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın
zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse
oradan ayrıl.
- Ey oğul! Tembel olma. Tembellik
bedbahtlık alametidir.
- Ey oğul! Acele etme, acele şeytan
işidir.
- Ey oğul! Ahlâkını düzelt. Dostuna
da düşmanına da güleryüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede
hareket etme.
- Ey oğul! Her şeyin hayırlısı olan
orta yolu tercih et.
- Ey oğul! Yolda yürürken yüzünü
gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.
- Ey oğul! Bir cemaat içinde
bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.
- Ey oğul! Bıyık ve sakalınla
oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek
kovalamayı terk et.
- Ey oğul! Sükût ve teenni ile
hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.
- Ey oğul! Konuşurken sözü fazla
dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma.
Kaş göz işareti yapma. Güzel ve latif sözleri duymaya çalış. Fazla hayrete
düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara
edecek sözlerden sakın.
- Ey oğul! Kimse hakkında atıp
tutma.
- Ey oğul! Senden bir şey istendiği
zaman elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla
ısrar etme.
- Ey oğul! Acizliğini ve fakirliğini
hiç kimseye, hatta ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin,
sözünü dinlemez olmasınlar. [33]
- Ey oğul! Hizmetçi ve benzeri
kimselerle şakalaşma. Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep
olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler hem de senden korksunlar.
- Ey oğul! Çocukları ve elinin
altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla
geçiştirmeye çalış. Mümkün olursa sövüp dövme ki aksi takdirde onların gözünde
muhabbetin yok olur.
- Ey oğul! Kendini ve çocuklarını
övüp durma. Hayâsız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet etme.
Çünkü dünya ve ahirette zelilliğe sebep olur.
- Ey oğul! Bir kimse ile bozuşursan,
dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş. Herkesin
değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.
- Ey oğul! Bir kimsenin davetinde
bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının
yemeğini kötüleyip tahkir etme.
- Ey oğul! Bir kimsenin evinde
misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna
vâkıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.
- Ey oğul! Emanete hıyanetten elini
çek.
- Ey oğul! Bir işe başladığın zaman,
meydana gelmeden önce kimseye açma ki mahcup düşmeyesin.
- Ey oğul! Sadakayı çok ver. Mal sevgisini
gönlünden çıkar.
- Ey oğul! İnsanların gönlünü almaya
çalış. Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir. Bir şeyi vaktinden önce
isteme.
- Ey oğul! İçini dışından daha çok
süsle. İçin Hakk'ın, dışın halkın baktığı yerdir. Her yerde ve her zaman
Allah'ı yanında hâzır ve nâzır olarak bil. Allah nazarında seni utandıracak işi
bırak.
- Ey oğul! Doğru söyle, Allah'tan
gelene razı ol.
- Ey oğul! Yemekten önce ve sonra
ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir. Çok yemek kalbe
katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur. Yemeğin başında “bismillah”,
sonunda “elhamdülillâh” de, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün. Tek
elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir. Yemeğin başında ve
sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa devadır. Lokmayı küçük tut ve
iyice çiğne. Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete
sebep olur. Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma.
Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye. Sıcak olan
yemeği soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle. Yemeği çabuk
yeme. Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter
yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla. Yemek arasında çok su içme. Su içerken
bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç
nefeste içiver. Yemeğe herkesten önce el uzatma. Yemek esnasında güzel
şeylerden bahset. Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek
ve ekmeği o tarafa sür. Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla
yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.
- Ey oğul! İlim ve takva ehli veya
herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.
- Ey oğul! Senin iyiliğini isteyen
dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.
- Ey oğul! Sözünde, işinde ve
gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerin bile hayrete ve tereddüde sebep olacak
ise söyleme daha iyi.
Bir babanın evladına bırakacağı en
kıymetli miraslardan, hazinelerden daha değerli olan bu nasihat ve öğütler nice
nesillerin kurtuluşuna sebep olmuş ve olmaya da devam edecektir. Biliyoruz ki
yapılan son bilimsel araştırmalar, çocuğun iki dünyası olduğunu ortaya
koymuştur. Bunlar manevi ve maddi dünyalardır. Yarınlarımızda çocuklarımızın
başarılı, mutlu, faziletli nesiller olmalarını önemsiyorsak, iki dünyanın da
çocuğa özenle ve başarılı bir şekilde kazandırılması gerekmektedir. Çünkü aklı
aydınlatan fen ilimleri, kalbi aydınlatan da din ilimleridir. Herhangi birinin
eksikliği hayatın dengesini bozacaktır.
Öyleyse çocuklarımızı hem aklî hem
de kalbî dünyalarına rehber, ebedî kurtuluşlarına sebep olacak nasihatlerden
uzak tutmayalım. [34]
Hazırlayan: Gültekin KARA www.kalpehli.com
Bu sohbet Sohbetçi 1.08 programından faydalanılarak
hazırlanmıştır.
Not: Bu yazıda konu ile ilgili değişik kaynaklardaki
açıklamalar, istenilen ana başlıklar altında dipnotları eklenerek aslına uygun bir
şekilde eklenmiştir. Bu nedenle konular arasında geçişte bir bütünlük
olmayabilir veya bazı anlatımlar tekrar edilmiş olabilir. Sohbetçi arkadaşların
bu yazıyı en az üç defa okumaları, önemli yerleri işaretleyip sohbet anında
buraları okumaları, diğer kısımları da akılda kaldığı kadarıyla anlatmaları
faydalı olacaktır.
[1] Mübarek Erol, Yarına Dair Umutlarımız, Semerkand
Dergisi, Eylül, 2007.
[2] Selim GÜNEŞ, Hepimiz Çobanız, Semerkand Dergisi, Mart,
2009.
[3] Müttakî-i Hindî, Kenzül-Ummâl, nr. 45416.
[4] Ebû Davud, Salât, 26; Tirmizî, Salât, 182.
[5] Tâhâ 20/132.
[6] bk. Süyûtî, ed-Dürrü'I-Mensûr, 5/613.
[7] Muttaki-i Hindî, Kenzü'I-Ummât, nr. 45409.
[8] Gazàlî, İhyâ, 2/1037.
[9] Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ved-Dîn, s. 236.
[10] Şeyh Sa'dî, Bostan, s. 360.
[11] Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 219 (trc. s. 144).
[12] Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 220 (trc. s. 144).
[13] Ailenin çocuklara karşı vazifeleri hakkında geniş
bilgi için Semerkand yayınları içinde çıkan Temel Aile İlmihali adlı esere
bakınız.
[14] S.M.Saki Erol, Aile Saadeti, Sf.162.
[15] İbn Hacer, el-Metâlibü'l-Aliye, 4/69.
[16] Buhârî, Edeb, 18/40; Müslim, Tahâret, 1/237.
[17] Ebû Davud, Edeb, 5/333.
[18] Ebû Davud, Edeb, 5/236.
[19] Ebû Davud, Edâhi, 3/259-260.
[20] Buhârî, 7/75, Tirmizî, 4/318.
[21] Buhârî, Et'ime, 17,1133; Müslim, 11,1243.
[22] Müslim, Birr, 149.
[24] Muhammed Saki Erol, Gençliğimizin Kıymetini
Bilmeliyiz, Semerkand Dergisi, Mayıs, 2001.
[25] Kadriye Bayraktar, H.Sena Arı, Dünden Bugüne Edep
Geleneğimiz, Sf.46.
[26] Hüseyin Okur, İslam’da Aile Terbiyesinde Babanın
Önemi, Semerkand Aile, Aralık, 2011.
[27] Kürşad Salih YAMAN, Gençliğin Suçu Kimin Suçu?,
Semerkand Dergisi, Şubat, 2011.
[29] İslâm'da İnanç, İbadet ve Günlük
Yaşayış Ansiklopedisi, 1/35. İslâm'da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış
Ansiklopedisi, 1/35.
Yorumlar
Yorum Gönder