Ana içeriğe atla

KİTABIMIZ KURÂN-ı KERİM


 (Yaz Kuran Kursları)

Kur’an’ı Kerim'i gönülden ve gündemden çıkarmak, balığı sudan çıkarmak gibi felakettir. Herkesin, ibadet yapacak kadar Kur’an bilmesi farzdır. [1]

Yüce Rabbimiz, insanoğlunu yaratılmışların en şereflisi kılmıştır. Akıl, düşünme, konuşma, faydayı zararlıdan ayırabilme gibi kabiliyetler vermiş, her biri cihandeğer nimetlerle bedeni ve ruhi varlığımızı donatmıştır. Dünyayı insana beşik kılmış, uçsuz bucaksız kainatı ve içindekileri insanın emrine, hizmetine sunmuştur. Yeryüzü ve içindeki bütün varlıklar insanoğluna itaat ediyor, Toprak, su, hava, hayvanlar, bitkiler, ay, güneş, yıldızlar, gece ve gündüz... Her şey Cenab-ı Rabbü’l-Alemin’in yarattığı gaye istikametinde insanlara hizmet veriyor.

Rabbimiz nimetlerini bunlarla da bitirmemiş, hayatın karanlık yollarında yürürken önümüzü aydınlatmak için uyacağımız iman, ibadet ve ahlak kurallarını da bildirmiştir. Bunca nimetleri bizlere bahşeden Yüce Mevlamız’a nasıl kulluk edeceğimizi, niçin yaratıldığımızı, nerede ve ne diye bulunduğumuzu, yolculuğumuzun nereye doğru sürüp gittiğini, bu dünya ötesinde nelerle karşılaşacağımızı, gönderdiği peygamberleri ve bu peygamberleri aracılığı ile bizlere ulaştırdığı kitapları vasıtasıyla bildirmiş, öğretmiştir.

Rabbimizin insanlığa son mesajı Kur’an-ı Kerim, O’nunla kulları arasındaki kopmaz ilahi bir bağdır. Fahr-i Cihan (s.a.v.) Efendimizin aramızda yaşayan en büyük mucizesidir. O hem lafzı ve hem de manası ile bir mucizedir. Rabbimiz onun bu özelliğini İsra Suresi 88. ayette şöyle bildiriyor: “De ki insanlar ve cinler biribirlerine yardımcı olarak bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar”

On dört asrı aşkın bir süredir Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim zamanın, tarihin ve çağların zirvesinde bir güneş gibi parlamış, gerçek Allah kelamı olduğunu ispatlamış, milyarlarca insanın gönlünü ve ruhunu aydınlata gelmiştir. Yeryüzünde hiç bir kitap onun sunduğu hizmeti sunmamıştır. İslam dininin bütün insanlığa sunduğu uhrevi ve dünyevi değerlerin kaynağı odur. Bu ahkam-ı mübinin insanlar üzerindeki ilahi tesirini hiç kimse inkar edememiştir. Onu kabul etmeyenler bile bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Habib-i Kibriya (s.a.v.) Efendimiz tek başına İslam’ın tebliğiyle görevlendirildiğinde, hiç bir maddi kuvvete dayanmıyor, elinde Kur’an-ı Kerim’den başka dayanağı bulunmuyordu. O’nun 23 yıl gibi insan hayatında çok kısa sayılan bir süre içindeki göz kamaştırıcı başarısının sebebini araştıran tarihçiler, bu üstün başarının sırrını iki sebeple açıklıyor ve diyorlar ki: “Hz. Muhammed (s.a.v.) önce Kur’an-ı Kerim gibi bir mucize ile desteklenmişti. Ayrıca O (s.a.v.) başkalarına söylediğini, emrettiğini bizzat kendi nefsinde fazlasıyla uygulamış ve yaşamış dürüst ve samimi bir kişi idi.”

Peygamberini örnek alan müminler de, her zaman Kur’an’la haşır-neşir oldular, okudular, ezberlediler, manasını anlamaya çalıştılar. O’nunla ibadet ettiler, onun emir ve yasakları doğrultusunda hayatlarını düzenleyip, öylece yaşamaya gayret gösterdiler. İşte Allah’ın Kelamı, bu canlılığı ile insanların kafalarına ve gönüllerine güçlü bir şekilde yerleşmiş, biribirlerine düşman milletlerden, ırklardan ve kültürlerden ahenkli bir toplum meydana getirmiştir. O’nun gelişi ile çöl insanından medeni bir toplum ortaya çıkmış ve tarihin akışı değişmiştir.

Yine tarih şahittir ki, felsefecilerin nazariyeleri, ahlakçıların asırlardır süregelen ilmi ve felsefi tecrübeleri küçücük bir insan topluluğunu bile ahenkli bir toplum haline getirememiş, bir amaç etrafında toplayamamıştır. Ve en önemlisi, insanlığa adalet, mutluluk ve huzur adına bir şey verememiştir. Yeryüzünün ilahi vahiyle beslenmeyen hiç bir kesimi, güçler dengesiyle sağlanan sahte barşın dışında asla huzur da bulamamıştır. Oysa, asırlardır milyarlarca insan Kur’an’ın cazibe ve aydınlığı ile yollarını bulmuşlar, O’nun sayesinde ortak gaye etrafında birbirlerine ve Allah’ın bütün yarattıklarına sevgi ve saygı duymayı öğrenmişlerdir. Müslümanlar, Kur’an’ın aydınlığından güç kazandıkça kuvvetli olmuşlar ve neredeyse dünyanın yarısına hakim olmuşlardır.

Bugün, Allah’ın insanlığa bu son mesajının dikkate alınmadığı günümüz dünyasının karşı karşıya kaldığı yıkımlar ve vahşet, aklı başında herkesi dehşete düşürmekte, sağlanan başdöndürücü teknolojik gelişmelerin ve yüksek refah düzeyinin insanlığa huzur getiremediği kabul ve itiraf edilmektedir. Yaradılış gayesini anlayamamış, yeryüzüne ve içindekilere yaratıcısından dolayı sevgi duymayı öğrenememiş ruhi tatminsizlik içindeki insanlığın elinde zenginlik ve teknolojinin, nasıl öldürücü bir silaha dönüştüğü her gün yaşanan örneklerle dehşetle izlenmektedir.

Bu durumda biz ahir zaman müslümanları, belki her zamankinden daha çok Allah’ın Kitabı’na sarılmalı ve oradaki huzur reçetelerini yaşayışımızla örneklemeliyiz. Hiç bir olumsuz propagandaya kulak vermeden Yüce Kur’an’ı daha çok okumalı, ehil müfessirlerin açıklamalarından faydalanarak anlamaya çalışmalıyız. Ve en önemlisi, Peygamber varisi rabbani alimler etrafında kenetlenerek, birlik-beraberlik içinde hem kendi kurtuluşumuz adına, hem de insanlığa canlı örnek olma adına Kur’an ahlakını yaşamalıyız. [2]


Ne Kadar Kur’an Bilmelidir?

Namaz kılacak kadar Kur’an bilmek ve ezberlemek her mükellef müslümana farzdır. Kur’an’daki ilahi hükümlerin tamamını bilmek farz-ı kifayedir. Bir grup müslüman bu görevi yerine getirince, diğer mükelleflerden sorumluluk düşer. Ancak işin farzı yanında, bir de fazileti ve ilahi kelamın lezzeti vardır.

Her namazda okumakta olduğumuz namaz surelerini muhakkak yanlışsız okumalıyız. Bir bilenin önüne gidip okuyuşumuzu kontrol ettirmeliyiz. Çünkü manayı bozan her kıraat namazı da bozar, bu bilinmelidir. Kur’an öğrenmeye vakit veya hoca bulamaz isek, piyasada satılan bant, kaset gibi şeylerle bu ihtiyacımızı gidermeliyiz. Namaz surelerinin manalarını da özetle öğrenebiliriz. Bizden önceki ecdadın baş tacı ettiği ve uğrunda baş verdiği Yüce Kur’an için biz hiç baş ağrıtmaz isek, bunun milletçe cezasını çekeriz. [3]

Kıraatimiz Doğru Olmalı

Rükü, secde ve oturuş gibi rükünleri eda noktasında çok fazla sıkıntı yaşanmaz. Çünkü bu yerlerde okunan tespihler hem kısadır hem de buralarda riayet edilmesi gereken duruş şekilleri hemen hemen herkes tarafından üç aşağı beş yukarı doğru yapılmaktadır. Ancak Kur’an okuma alışkanlığımızın zayıflamasının bir tezahürü olacak ki, namazda kıyam esnasında yani ayakta iken yapmış olduğumuz kıraat yani Kur’an okuma noktasında eksiklerimizin olduğu aşikardır.

Hatalı Kur’an okunmanın ilk ortaya çıkışı Rasulullah Efendimiz (s.a.v) zamanında görülmüştür. Adamın biri Hz. Peygamber’in huzurunda bir dil hatası yapmış ve bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) “Kardeşiniz hata yaptı, onun yanlışını düzeltiniz buyurmuştur.” [4]

Ayeti Yanlış Okuyucunca

Hz. Ömer (r.a) döneminde bedevinin biri sahabilerin yanına gelip, “Bana, Hz. Muhammed’e (s.a.v) indirilenden bir parça okuyacak olan var mı?” deyince oradakilerden biri, Berae suresinin ilk ayetlerinden okumaya başlamış ancak daha ilk ayette “Rasulehu” diyecekken bu kelimeyi “Rasulihi” diye esreli okumuştur. Bunun üzerine Arapçayı fasih bilen ve konuşan bu bedevi, kelimeyi bu şekilde okumadan kaynaklanan mana kaymasını anlayarak, “Allah Teala Peygamberinden de mi uzak?! Eğer Allah Peygamberinden beri ise ben de beriyim!” demiştir.

Bu haber Hz. Ömer’e (r.a) ulaşınca bedeviyi yanına çağırtmış ve ona, “Ey bedevi! Sen Allah’ın peygamberinden uzak mı olduğunu söylüyorsun?” demiş bunun üzerine bedevi ona şöyle cevap vermiştir: “Ey müminlerin emiri! Kur’an-ı Kerim’den ezberimde de bir şey yoktu, yani bilmiyordum. Kur’an’dan bir parça bir şey okuyabilecek olan var mı?” diye sordum, adamın biri bana Berae suresinden okumaya başladı ve ilk ayette “Rasul” kelimesini esreli olarak “ve Rasulihi” şeklinde okudu. Ben de, ortaya çıkan manadan ötürü “Eğer Allah, rasulünden uzaksa ben de uzağım” dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a), “Ey bedevi, bu senin zannettiğin gibi değil!” dedi. Bedevi, “Peki ya nasıl?” diye sorunca Hz. Ömer (r.a) ayet-i kerimeyi doğru şekliyle okudu. Bedevi de, “Vallahi ben de Allah ve Rasulü’nün uzak olduklarından (müşriklerden) uzağım” diye karşılık verdi. Bu hadiseden sonra Hz. Ömer (r.a) Kur’an-ı Kerim’i ancak lügati yani dili iyi bilen kişilerin okumasını istemiş ve ayrıca Ebu’l-Esved ed-Düeli’ye de (r.a) kelimelerin cümle içindeki konumlarını belirleyecek olan ilmi yani nahiv ilmini oluşturmasını emretmiştir. [5]

Kur’an-ı Hakim bir hidayet kitabıdır. Hayatın her anında kula edep öğretir. Onu gerçek manada takva sahipleri anlar ve yaşar. Haramları terk etmeyen kimse Kur’an ve zikirden tat alamaz. [6]

Kur’an-ı Azimüşşan nurdur, hidayettir. İnsanları aydınlığa çıkarır, doğru yolu gösterir. Hiç şüphe yoktur ki dünya ve ahiret saadetinin rehberidir. En büyük nimet olan imana davet eder, dosdoğru olan din yoluna irşad eder. Böylece insanlığı dünyada rahata ve saadete, ahirette de ebedi nimete kavuşturur.

Kur’an-ı Kerim bu gayenin gerçekleşmesi için evvela şirki yıkmış, kökünü kazımıştır. Tevhid dinini gerçek manasıyla yaymış ve yerleştirmiştir. İslâm’ın nuru bütün kâinatı aydınlatmış, insanlığı şirkin, cehaletin, dalaletin bataklığından kurtarmıştır.

Mücella kitabımız, insanın kul olarak yaratıcısına karşı vazifelerini tanıttığı gibi; toplumda bir birey olarak da insanların birbirlerine karşı vazifelerini öğretmiştir. İnsanlar arasına hakiki hürriyet ve eşitliği getirmiştir. Ferdin ferde taarruzunu, tecavüzünü yasak etmiş; ırk ayrılıklarını ortadan kaldırarak kimsenin kavminden dolayı farkı olmadığını, üstünlüğün sadece takvayla olduğunu bildirmiştir. Kul hakkı adı verilen insan haklarına riayet etmeyi emretmiş, alışverişte dürüst olmayı öğretmiştir. Haksızlığın, hilekârlığın cezasının çok ağır olduğunu beyan etmiştir. Fert, toplum, insanlık bakımından iyi, güzel, faydalı olanları emretmiş, kötü, çirkin ve zararlı şeyleri de yasaklamıştır. Toplum nizamının en iyi şekilde yürümesi için fertlerin ve cemiyetin riayet etmesi gereken en sağlam düsturları koymuş, güzel ahlâklı, faziletli bir cemiyeti kurmuştur.

Her yeninin eskidiği, her tazenin sararıp renk attığı şu dünyada, her zaman taptaze, rengârenk kalabilen bir şey varsa o da Kur’an-ı Kerim’dir. O indiği günden beri onca muhalif rüzgâra, yer yer sertleşen, değişen şartlara rağmen hep orijinalliğini koruyup semavi kalabilmiş tek kitaptır.

Bunun içindir ki Kur’an ne zaman ihlâslı sinelerden yükselse, ruhlarımızda adeta semadan henüz inmiş bir ilâhi ikram hissi verir. Onun sesinin duyulduğu her yerde diğer bütün sözler birer boş gürültüye dönüşür. Onun bayrağının dalgalandığı burçlarda inananların ruhlarına ışık, şeytanların başlarına da taşlar yağar. [7]

Yüce Rabbimiz’in beyanı ile Kur’an-ı Hakim, kalbi ve kainatı aydınlatan, insanlığı karanlıklardan nura ve aydınlığa çıkaran bir kitaptır (İbrahim/1). O, dengesini kaybeden insanlığa denge verir (Hadid/25); insanı şereflendirir (Enbiya/10).

Kur’an-ı Hakim, kendisine inanmayana fayda vermez. (İsra/82). Kalbini Rabbine açıp teslim olmayana güzelliğini göstermez. (A’raf/46). Candan kulak vermeyene hiç bir şey ifade etmez (Kâf/37). O sevmeden bilinmez, bilmeden sevilmez bir edeb hazinesidir.

Şerefli kalbine indirilen bu nurlu kitabı, Hz. Rasulullah (A.S.) Efendimiz şöyle tanıtmıştır:

“Dikkat edin, önünüze bir çok fitneler çıkacaktır. Onlardan kurulmak için tek çare Kur’an’dır. Onda sizden öncekilerin halleri, sizden sonrakilerin haberleri mevcuttur. Aranızda çıkacak müşküllerin hükmü ondadır. O, adaletle hüküm verip meseleyi çözer, bitirir. Kur’an bir oyun ve eğlence değildir. Onun hükmünü terkeden zalimin Allah belini kırar. Onun dışında doğru yolu arayanı Allah sapıtır. O, Allah’ın kopmayan sağlam ipidir. O, en güzel zikir ve öğüt kitabıdır. O, dosdoğru bir yoldur. Onu insanların hevası eğriltemez. Diller onu okumakla eskitemez. Alimler ona doyup ilim ve hikmetlerini bitiremez. O, çok okumaktan dolayı eskimez, tadını ve değerini yitirmez. Onun incelikleri bitmez. O herkesi doğru yola ulaştırır. Onunla konuşan doğru söyler. Onunla amel eden sevap alır. Onunla hüküm veren adil olur. Onu çağıran doğru yola çağırmış olur.” (Tirmizî) [8]

Kur’an, kalplerin şifa kaynağıdır. Yüce Rabbimiz: “Ey insanlar! işte size rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan Kur’an geldi” (Yunus 57) buyurmaktadır. Kur’an-ı Kerim öyle bir kitaptır ki, içimizi, dışımızı aydınlatan bir ışık, kalplerimize ibretler ve hikmetler yağdıran bir nasihat, maddi ve manevi hastalıklarımıza şifa, huzur ve saâdet kaynağımızdır. [9]

Kur'an-ı Kerim'i okumayan mümin nelerden mahrum kaldığını bir anlamış olsaydı, boş geçen günleri için derin bir teessür duyacak, masiyetle bulanan ruhuna Kur'an'dan şifa arayacaktı. Çünkü O, ruhlara ışıtan bir aydınlık ve Hakk'ın yeryüzüne inmiş bir rahmetidir. Karanlık kalpler onunla ışığa kavuşur, hayat onunla mana kazanır, gönüller onun nuruyla billurlaşır. Allah Tealâ buyuruyor:

“Kuran'dan müminlere rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır” (İsra, 82)

Evet, Kur'an şifadır. Bilumum batıl itikat ve kötü ahlâkın ilacı Kur'an'dır. O yüzden zaruret miktarı da olsa, akaid ve fıkıhla ilgili ilimleri ve nefsin halleriyle ilgili tasavvufî bilgileri öğrenmek her mümine farzdır. Öğrenmeyenler haram işlemektedirler.

Yukarıda geçen âyet-i kerîmede belirtildiği gibi, Kur'an-ı Kerim manevi hastalıkların yanı sıra maddi hastalıkların da şifasıdır. Bizzat Hz. Rasul-i Ekrem s.a.v. maddi hastalıkların tedavisinde Kur'an ile rukyede bulunmuş, Ashab-ı Güzin'i de bu hususta teşvik etmi ştir. Hatta Kur'an'dan şifa aramamayı eksiklik kabul ederek: “Kim Kur'an'la şifa talep etmezse Allah ona şifa vermez” buyurmuştur.

O halde müminler tıbbî tedaviyi terk etmemek kaydıyla hastalık ve şifa kudret elinde olan Allah Tealâ'ya Kur'an ile iltica etmelidirler.

Allah Rasulü (s.a.v.)'in haber verdiği üzere, fitnelerin karanlık geceler gibi dört bir tarafı sardığı, kişinin mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamladığı bu dehşetli devirde kalplerden imansızlık zulmetini silen, günah lekelerini temizleyen Kur'an-ı Kerim'e ne kadar da çok ihtiyacımız var.

Kur'an-ı Kerim, manası bilinmeden okunsa bile, mücerred lafzı imanlı sineleri haşyetle titretmeye, gözleri yaşla doldurmaya, derunî bir zevkle içleri ferahlatmaya ve Allah muhabbetiyle latifeleri yakıp kavurmaya yetmektedir. Böylece gönül dünyası nurlanan insan, karanlıklar içinde yarasalara arkadaşlık etmekten kurtulmaktadır. [10]

Günahları en çok eriten, müminin makamını yükselten amellerin başında Kur'an-ı Kerim tilaveti gelmektedir. Hadîs-i şerifte buyurulur ki:

“Kur'an-ı Kerim'den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle (kayda geçer).” (Tirmizî)

Fakat alimlerin belirttiği üzere, Cuma akşamları gibi mübarek gün ve gecelerde okunan Kur'an'ın sevabı daha da fazladır. Üç aylarda ise katlanarak artmaktadır. Mesela: Recep ayında yüz, Şaban ayında üçyüz , Ramazan-ı Şerif'te bin, bu ayın Cuma gecelerinde binlercedir. Kadir gecesinde ise, Kur'an-ı Kerim'in her bir harfi için otuzbin hasene vardır. Hz. Ali r.a. da nafile namazın kıyamında okunan Kur'an'ın her harfine yüz sevap verileceğini belirtmektedir. (Gazalî, İhya)

Amr b. Âs r.a. Hazretleri'nden rivayet edildiğine göre, kişiye ezberlediği her ayet için cennette bir derece verilir. Ebu Davud, Tirmizî ve İbn-i Mace'nin rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır :

“Kur'an'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye ahirette denir ki: Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel. Dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira senin makamın okuduğun en son ayetin seviyesindedir.”

Burada “Okuduğun âyet sayısınca yüksel” denildiğine göre, Kur'an-ı Kerim'i tamamıyla okuyup hatmeden, ahirette en yüksek dereceyi ihraz eder. Bir parça okuyan da okuduğu ayetin sayısına uygun bir mertebeye kadar yükselir ve orada kalır. Şu halde sevabın en yüce mertebesi, hatm-i şerifle elde edilir.

Dünyada bin kere okunduktan sonra binbirinci kere okunmaya iştiyak duyulan Kur'an'dan başka bir kitap yoktur.

Bir sahabi, “Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?” diye sordu. Rasulüllah (s.a.v.), “Yolculuğu bitirince tekrar yola başlayan” cevabını verdi. Sahabi “Yolculuğu bitirip tekrar başlamak nedir?” diye sorunca şu cevabı verdi: “Kur'an'ı sonuna kadar okur, bitirdikçe yeniden başlar.” (Tirmizî)

O yüzden günlük olarak Kur'an okuyan ve ondan bazı sureleri ezberleyen kimsenin günahları dökülmekte, sevapları çoğalmakta ve makamı yükselmektedir. Günde bir cüz Kur'an okuyan şahsın milyonlarca günahı bağışlanabilir. Ya da bir o kadar sevap kazanabilir. Özellikle de lâtifeleri harekete gelen zikir ehlinin Arş-ı Alâ'ya doğru çıktığı ulvi yolculuğunda Kur'an tilâvetinin çok faydası vardır. Süratle mesafe kat etmesine yardımcı olur. Her ikisi de zikir olan vird ve Kur'an tilâveti birlikte yürütülmelidir. Hz. Rasulullah s.a.v.'in ve bütün Sâdât-ı Kiram'ın yolu budur.

Taberanî'nin naklettiği bir hadis-i şerifte: “Allah katında Kur'an'dan daha üstün şefaatçi yoktur. Ne peygamber, ne melek, ve ne de başkaları” buyrulmaktadır. Diğer bir hadîs-i Şerifte de zikir ve duaların çıkardığı sesler şöyle tasvir edilir:

“Arş-ı Azam'ın etrafında daima arı sesi gibi sesler duyulur. Sizin tesbih, tehlil, tekbir ve tahmidleriniz, vızıltılar halinde Allah'ın Arşı'nın etrafında tıpkı oğul veren arı şeklinde vızıltılar çıkartır. Ve bunların tek dilekleri de sahiplerinin affedilmesidir. Rabbiniz'in yanında böyle şefaatçilerinizin bulunmasını istemez misiniz?” (Ahmed b. Hanbel)

Başka bir hadis-i şerifte de sırf Allah rızası için Kur'an okuyanların kıyamet günü siyah miskten bir tepe üzerinde oturacaklarını, onlar için korku ve hesap münakaşası olmayacağı belirtilmektedir.

Güzel sesiyle tanınan Ensar'dan Üseyd ibnu Hudayr r.a. geceleyin hurma harmanında iken Bakara Suresi'ni okuyordu. Hemen yakınında da atı bağlı idi. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine okumayı bıraktı. At da sakinleşti. Üseyd her okumaya başlayışında at şahlanıyordu. Oğlu Yahya ata yakındı. Ona bir zarar vermesin diye uzaklaştırmak için yanına gitti. Bir ara başını göğe kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var.

Sabah olunca koşup gördüklerini Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'e anlattı. Hz. Peygamber (s.a.v.), “O gördüklerin neydi biliyor musun?” diye sordu. Hayır, cevabı üzerine şöyle buyurdu:

“Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Sen okumaya devam etseydin, seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti. Çünkü gizlenmeyeceklerdi.” (Buharî)

Ebu Hüreyre (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre: “Hangi evde Kur'an-ı Kerim okunursa, orada bolluk bereket çoğalır, şeytanlar uzaklaşır ve melekler oraya hücum eder. Hangi evde Kur'an okunmazsa, o evde darlık, sıkıntı, huzursuzluk baş gösterir. Rahmet melekleri oradan uzaklaşır ve şeytanlar orayı istila eder.” (Gazalî, İhyâ)

Kur'an-ı Kerim'den okunan muhtelif sureler, muhtelif şekillerde temessül edebilir. Bir hadis-i şerifte Bakara ve Âl-i İmran Surelerini okumak tavsiye edilmiş ve şöyle buyurulmuştur :

“Onlar sanki iki bulut veya aralarında nur ve aydınlık olan iki siyah gölgelik veya sahiplerini savunma vaziyeti almış saflar halinde iki kuş sürüsü gibidirler.” (Müslim, Tirmizî, Darimî)

Bu sureler iki bulut ve gölgelik, ya da kuş sürüsü şeklinde temessül ederek mümini korumaktadırlar. Kur'an'ın kıyamet günü insan şeklinde geleceğini rivayet eden hadisler de vardır.

Dünyada iken de surelerin muhtelif şekillerde temessül etmesiyle alakalı bazı kerametlerin vuku bulduğuna dair haberlere rastlanmaktadır. Muhyiddin-i Arabî (k.s.) Hazretleri çocukken hastalanmış ve rüyada Yasin Suresi'ni güzel kokulu ve kuvvetli bir adam şeklinde görmüştü. Kendisini koruyordu. “Sen kimsin?” diye sorduğunda: “Ben Yasin Suresiyim. Seni koruyorum” demişti. Kendine geldiğinde, babasının başında ağlayarak Yasin Suresi'ni okuyup bitirdiğini anlamıştı.

Yine İbnü'l-Arabî Hazretleri'nin anlattığına göre, evliyaullah'tan Fatıma isminde ihtiyar bir kadın vardı. Bu kadın Fatiha Suresi'ni okudu ve bu sureden zavallı, kimsesiz bir kadının uzak beldede bulunan kocasını getirmesini rica etti. Çok geçmeden Allah'ın izniyle adam geldi.

Kur'an-ı Kerim'i güzel ve hüzünlü bir sesle okuyup kalbiyle ya da gözüyle ağlamak müstehaptır . Bu kalbin huşuunu artırır. Ayet-i kerimede: “Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların huşularını artırır” (İsra, 109) buyrulmaktadır. Hadis-i Şerifte ise: “Kur'an okurken ağlayın, eğer ağlayamazsanız ağlar gibi yapın” (İbn-i Mace) buyrulmaktadır.

Netice itibariyle Kur'an'ın girmediği kalp mezardan karanlık ve ruhsuz, onsuz duygular bataklık, düşünceler zehir, hayat derbeder, mantık sefil, haller perişan. Kısacası onsuz hayat hayat değil. Dünyanın mevcudiyeti ona bağlı. Çünkü Kur'an dünyanın aklı hükmünde.

Evet, yeryüzünde Kitabullah okunmaz hale gelir, Kur'anî değerler ortadan kalkarsa, dünyanın aklı gider, deli divane olur. Sonunda akılsız başıyla çırpına çırpına kıyametine yuvarlanır. [11]


Kur’an Şifadır

Rüstem Halife el-Bursevî'yi (k.s) sevenlerinden birisi şunu anlattı:

Bir ara gözlerimden rahatsız oldum ve yaptığım tedavilerden bir fayda görmedim. Bunun üzerine, durumu şeyhe (Bursevi'ye) arz ettim. Kendisi bana söyledi:

- Benim de bir zaman gözlerim ağrıdı ve kullandığım ilaçlar bir işe yaramadı. Bir gün bir gençle karşılaştım. Bana:

- Gözlerinin iyileşmesi için, müekked sünnetlerde Kur'an'ın son iki suresini oku, dedi. Ben buna devam ettim ve gözlerim düzeldi.

- O genç kimdi? diye sordum.

- O meşhur bir zattır, dedi. Bu cevaptan, onun Hızır aleyhi's-selâm olduğunu anladım. Şeyhin sözüne uyarak ben de o süreleri okumaya başladım ve Allah bana da şifa verdi. [12]

Bugün Kur’an ahlakını gerçek manada kâmil mürşitlerde görmek mümkündür. Allah dostluğunu anlamak ve dinin hayata nasıl uygulandığını görmek isteyenler salih-kamil insanlara bakmalı ve kendilerini örnek almalıdır. Dini anlamın ve yaşamanın en kolay yolu budur. [13]

Arifler, gece gündüz Kur’an’la amel ediyorlar. Bunun yanında Allah’ın kelamına hiç bakmadan geçen günü günden saymıyorlar. Bir hastalık veya yolculuk hariç, günde en az bir cüz Kur’an okuyorlar. Buna ömürleri boyu devam ediyorlar. Onların talebelerine düşen, mürşidlerinin bu halinden ibret almaktır. [14]

Allah dostları farz, vacip ve nâfile ibadetlerde büyük bir ciddiyetle Rasulullah Efendimiz'e (s.a.v) tâbi olmuşlar, söz ve davranışlarında O'na uymanın bereketiyle, ilim, hayâ, af, müsâhama, şefkat, merhamet, güzel geçim, nasihat, tevazu gibi Efendimiz'in yüksek ahlâklarıyla şereflenmişlerdir.

Ayrıca Efendimiz'in haşyet, sekînet, heybet, tazim, rıza, sabır, zühd, tevekkül gibi hallerinden de nasiplerini alıp Allah Rasûlüne (s.a.v) tam manasıyla uyarak, sünnetini en güzel şekilde ihyâ etmişlerdir.

Velilerden Abdülvâhid b. Zeyd'e, "Size göre sûfî kimdir?" diye sorulunca, Hazret şu cevabı vermiştir:

"Akıllarıyla sünneti tam anlamaya gayret eden, kalpleriyle ona bağlanan ve nefislerinin şerrinden de devamlı Cenabı Hakk'a sığınan kimseler, gerçek sufilerdir."

İşte sufinin tam tarifi ve kâmil mürşidin gerçek hâli budur.

Onlar ne kadar güzel amel etseler, kendilerine güven gelmez. Çünkü takva yolunda acziyet esastır. Bu yolun imamı Hz. Rasulullah Efendimiz'in (s.a.v) şu duası bu edebin esasıdır.

"Allah'ım! Beni, bir göz yumup açma zamanı kadar da olsa, nefsimin eline bırakma! Beni, küçük bir çocuğun anne-babası tarafından korundu-ğu gibi himayet et!" [15]

Büyük arif Ebû Hafs el-Haddâd (k.s) (264/878) hak yolunda ilimsiz bir yere varılamayacağını ve cahile uyulamayacağını şu veciz ifadeyle dile getirir:

"Biz işlerini, sözlerini ve hallerini Kur'an ve sünnet terâzisinde ölçmeyen kimseyi, Allah yolunun erlerinden saymayız!" [16]

Velilerin sultanı Cüneyd el-Bağdâdî (k.s) (297/909), bu konuda şu temel prensibi ortaya koyar:

"Bizim yolumuz Kur'an ve sünnete bağlı ve her şeyi ile onlarla kuşatılmıştır. Mânevî terbiyesinden önce gerektiği kadar Kur'an'ı ezberlemeyen ve lazım olan sünneti yazıp öğrenmeyen kimseye bu yolda tâbi olunmaz." [17]

Büyük arif Ebû Abdurrahman es-Sülemî (k.s) (412/1021) bu konuda şu önemli tespiti yapıyor:

"Allah Teâlâ'nın hükümlerini ve Rasulullah'ın (s.a.v) sünnetlerini bilmeyen cahil kimseye sûfî denmez. Zâhirî hükümleri güzel yapamayan kimseler, mânevî temizlik ve terbiyede muvaffak olamazlar. İlmi sağlam, hâli güzel ve kâmil olmayanlara ilâhî sırlar emânet edilmez." [18] [19]

Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Sonra biz, Kur'an'ı, kullarımızdan seçtiklerimize miras kılmaya hüküm verdik. Onlardan kimi (Kur'an'la amelde kusur etmekle) nefislerine zülmedicidir. Kimi kötülük ve iyiliği müsâvî gidendir. Kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda ileri geçendir. İşte bu Kur'an'a vâris olmak, büyük bir ihsandır.“ [20]

Bu âyet-i kerimede geçen zâlim (nefsine zülmeden), muktasıd (orta halli giden), sâbık (hayırlarda öne geçen) ifâdeleri için şu yorumlar yapılmıştır:

"Zâlim; zâhid, muktesıd; ârif, sâbık da; Allah Teâlâ'yı sevendir."

"Zâlim, bela gelince feryat eden; muktesıd, belâ anında sabreden; sâbık ise belâ ile lezzet bulan kimsedir."

Başka bir yorum:

"Zâlim, (Allah'a) gaflet ve âdet üzere ibadet eder. Muktesıd, rağbet ve korkuyla ibadet eder. Sâbık ise, heybet ve minnet duygusu içinde ibâdet eder."

Diğer bir yorum:

"Zâlim; Allah Teâlâ'yı diliyle, muktesıd; kalbiyle zikreder. Sâbık ise; Rabbini hiç unutmaz."

Ahmed b. Âsım el-Antâkî (rah.) demiştir ki:

"Zâlim, lâf sâhibi; muktesıd, iş sâhibi; sâbık ise hâl sâhibidir."

Bütün bu söz ve ta'rifler sûfînin, mutasavvıfın ve müteşebbihin hâliyle yakın bir alaka içindedir. Sonuçta hepsi de felah ve kurtuluş ehlidir. Her biri (âyetin beyânıyla) seçilmiş kulların dâiresine girip, ilâhî ihsan ve müjdeye mazhar kılınmaları sebebiyle aralarında ortak bir bağ oluşmaktadır. [21]

Kâmil mürşidin en büyük alameti Kur’an ve sünnet ahlakı üzere yaşamasıdır. Havada uçmak, suda yürümek, ateşi yutmak, bir anda dünyanın öbür ucuna gidip gelmek gibi şeyler, veli olmak için şart ve lazım değildir. Allah’ın izniyle bunlar mümkün şeylerdir, fakat bu tür şeyler velide bulunmadığı zaman, o bir noksanlık değildir. [22]

Onlardaki ilâhî heybeti, Rabbânî edebi, üzerlerindeki huşu ve hayâyı, sekinet ve takvayı gören sadık müminler Allah Teâlâ'yı hatırlar. Velilerin kalplerinde yerleşen zikir nuru, gözlerinden dışa yansır. Bu nurlu nazarlarıyla teveccüh ettikleri kimsede ilâhî bir aşk ve anlayış oluşur. Rasu-lullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:

"Sizin en hayırlılarınız, görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimselerdir” [23]

"İnsanların bazıları zikrullahın anahtarıdır. Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatırlar."[24]

Hz. Peygamber'e (s.a.v), 'Ey Allah'ın Resulü! Allah'ın velileri kimlerdir?"diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir:

"Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimselerdir”[25]

"Allah Teâlâ buyurur ki: Şüphesiz kullarım içinde benim velilerim ve halk içinden seçtiğim dostlarım öyle kimselerdir ki, zatım zikredilince onlar hatırlanır; onlar hatırlanınca da ben zikrolunurum." [26]

"Sizin hayırlılarınız, görülmesi size Allah'ı hatırlatan, konuşması ilminize bereket katan ve ameli âhirete rağbetinizi artıran kimselerdir." [27] [28]

Kur’an Sünnete Uymanın Önemi


Babam (Gavs-ı Sâni hazretleri) şöyle anlattı:

“Ben bu göreve gelince, bir rüya gördüm. Rüyamda, başımın üzerinde bir taht yapılıyordu. Tahtı yapanlara, ‘Bunu kim için yapıyorsunuz?’ diye sordum. ‘Hz. Resûlullah (s.a.v) için yapıyoruz, o gelip oturacak’ dediler. Ben, ‘Ne kadar oturacak?’ diye sordum. Bana, ‘Bu kapıda sünnet-i seniyyeye uyulduğu sürece, Hz. Peygamber orada oturacak’ denildi. Biz de bütün gücümüzle sünnet-i seniyyeye uyarak Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v) devamlı başımız üstünde oturmasına çalışacağız inşallah.”

Bu mânevî emanet bu kapıda Kur’an, Sünnet ve âdapla kalacaktır. Bunun için hep Kur’an’a, Sünnet’e ve yolumuzun âdâbına sarılmamız gereklidir. Bugüne kadar böyle gelmiştir. İnşallah bundan sonra da böyle devam edecektir. [29]


Seyda hazretleri (rah.) vefat ettiği zaman, babam (Gavs-ı Sâni hazretleri) bütün halifeleri çağırdı, hiçbir tarihte bu yapılmamış. Onlara şöyle dedi:

“Ben size irşad izni veriyorum, gidin ümmet-i Muhammed’i irşad edin. Seyda hazretlerinin sizin üzerinde çok emeği var, size çok emek vermiştir. Gidin ümmet-i Muhammed’in hidayetine vesile olun, sizden tek ricam Kur’an, Sünnet ve âdaptan ayrılmayın. Bir de size gelen sûfîlere söyleyin, Menzil’e bizim ziyaretimize gelmesinler, bizden size gelenlere de, ‘Bizim ziyaretimize gelmeyin, Menzil’e gidin!’ diye söyleyin.”

Mürşid hayatta iken irşad yapılmaz, mürşid vefat ettikten sonra ailesinden irşada devam eden varsa o izin verirse yapılıyor, yoksa yapılmıyor. Bu konuda âdab böyledir. [30] [31]


Naklederler ki, Ebû Bekir Verrâk (k.s) ömür boyu Hızır’la görüşmeyi arzular, her gün kabristana gider gelir, gidip gelirken bir cüz Kur’an okurdu. Bir gün yine bu maksatla evinden çıkarken nurani yüzlü bir ihtiyar Çıka geldi, selam verdi. Verrak, selamı aldı. Pir,

- Benimle sohbet etmek ister misin? dedi. Verrak,

- İsterim, deyince, pir mezarlığa gitmek üzere onunla beraber yola revan oldu. Yolda onunla konuşup sohbet ettiler. Aynı şekilde, evin kapısına gelinceye kadar yine konuştular. İhtiyar, ondan ayrılmak istediği vakit, dedi ki:

- Ömür boyu görmek istediğin Hızır benim! Bugün benimle sohbet ettin ama bir cüz Kur’an okumaktan da mahrum kaldın. Bir yer ki, Hızır’la sohbet etmenin sonucu budur, diğerleriyle sohbet etmenin neticesi ne olur? Bilesin ki, uzlet, tecrid ve yalnızlık bütün işlerden üstün ve şereflidir! [32] [33]

Kur’an-ı öğrenmeli ve çocuklarımızın da öğrenmesi için çaba sarfetmeleyiz: Peygamberimiz (s.a.s): “Kur’an-ı Kerim’i öğreniniz, muhakkak o kıyamet günü ehline en güzel şefaatçıdır” (Müslim, Misafirin, 253) “Evladına Kur’an öğretene kıyamet günü cennette taç giydirilir.” (Ebu Davud, Salat, 349) buyurmaktadır. [34]

Allahu Tealâ’yı seviyorsak, O’nun dostlarına hitabı ve selamı olan Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Sevgilisinden gelen bir mektubu açıp okumayan veya birisine okutup içindeki meramı anlamayan, ondaki kelamdan ve selamdan hiç bir zevk almayan kimsenin sevgisi ne kadar samimidir?!..

Niçin Kur’an Okumalıyız?

* İlk ayeti “Oku!” emriyle başladığı ve okumadan anlaşılmadığı için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* Kendisini okuyacak dil, hikmetini düşünecek akıl, haberlerinden ibret alacak kalp ve hükümleriyle amel edecek vücut bize verildiği için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* Hz. Peygamber’in (s.a.v.): “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terkettiler” (Furkan/30) şeklinde şikayetinden ve dünyada Kur’an’sız, ahirette imansız kalma felaketinden kurtulmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* “Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı Hakimi öğrenen ve öğretendir.” (Buharî, Ebu Dâvud) hadisindeki şerefe ulaşmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* “Kalbinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizî, Dârimi) hadisinin tehdidinden kurtulmak, kalbimizi, evimizi, beldemizi ve iş yerimizi mamur etmek için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* “Kur’an’ı güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkar meleklerle beraberdir.” (Buharî, Müslim) hadisinin müjdelediği gibi, meleklerle dost ve arkadaş olmak için Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* Kur’an okumasını yeni öğreniyor ve okumada zorlanıyorsak, bunun zahmeti gibi rahmetinin de çok olduğunu bilerek Kur’an’ı okumalıyız. Rasulullah (A.S.) Efendimizin: “Kur’an’ı okumak için gayret eden ve ancak kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye iki kat sevap vardır.” (Buharî, Müslim) müjdesinden cesaret alarak, zorlansak da, darlansak da Yüce Kur’an’ı okumalıyız.

* Bütün hayatını Yüce Kur’an’ı tebliğ ve talimle geçiren Rahmet Peygamberimizin (A.S.): “Kur’an’ı okumak ve onu hafızada tutmak için onunla çok meşgul olun. Vallahi öğrenilen Kur’an’ın unutulması, bağından boşanan bir devenin kaçmasından daha süratlidir.” (Buharî, Müslim) uyarısını dikkate alıp, her gün az da olsa Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Hiç değilse: “Kim bir gecede on ayet okursa, gafil kimselerden yazılmaz.” (Hakim) hadisiyle amel etmeliyiz. Yoksa alnımıza gafil damgası vurulabilir.

* Yüce Mevlamızın muradını anlamak için Hz. Kur’an’dan ve onu tefsir eden şerefli sünnetten başka bir yolumuz yoktur. Kur’an’ı yaşamak için yaratılmış bir müslüman olarak Yüce Kur’an’ı okumalıyız. Hükümlerini alimlerden öğrensek de, mübarek lafızlarını biz okumalıyız.

Kim Allahu Tealâ ile sohbet etmek isterse Kur’an okumalıdır. Bu sohbet için günde uygun bir vaktini ayırmalıdır. Hiç değilse bunu namazda yapmalıdır.

Eğer bir günlük gazeteye göz atmak için ayırdığımız zaman kadar Yüce Kur’an’ı okumaya veya televizyondaki bir eğlence programı kadar Allah’ın kelamını dinlemeye vakit ayıramıyorsak, kalbimizde ciddi bir manevi hastalığın var olduğunu kabul edelim. Buna gaflet ve kalp katılığı denir ki, ilacını bulmaktan çok, içmesi zordur.

Her mümin, Allahu Tealâ’ya sevilmek istediği kadar Kur’an-ı Hakim okumalıdır. Efendimiz (A.S.):

“Siz Kur’an’la Allah’a yaklaştığınız gibi, hiç bir şeyle O’na yaklaşamazsınız.” buyurmuştur. (Tirmizî)

Şimdi, erkek-kadın, köylü-şehirli, amir-memur, genç-ihtiyar, her müminin günlük olarak yüzünden veya ezberinden okuyabileceği bazı sureleri ve ayetleri zikredeceğiz.

Rasûlullah (A.S.) Efendimiz, bir defasında ashab-ı kirama hitaben: “Sizden biriniz, bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan aciz midir?” buyurdular. Bu onlara zor geldi ve:

“Buna hangimizin gücü yeter ki ya Rasulallah! dediler. Bunun üzerine Efendimiz:

“Kul hüvellahu ahad suresi, Kur’an’ın üçte birine denktir.” buyurdular. (Buharî, Tirmizî). Buna göre, kim ihlas suresini üç defa okursa, bütün Kur’an’ı hatmetmiş gibi olur. Hiç değilse, günde Kur’an-ı Hakim’den bu kadarını okumalıdır.

Rahmet Peygamberimizin haber verdiği başka müjde ve kolaylıklar:

“Kim geceleyin Bakara suresinin son iki ayetini (Amenerrasûlü’yü) okursa, bu ona yeter.” (Buharî, Müslim, Tirmizî) “Allah bu iki ayeti bana Arşın altındaki hazineden vermiştir. Onları öğrenin, kadınlarınıza ve çocuklarınıza da öğretip ezberletin. Çünkü bunlar hem salattır, hem duadır, hem Kur’an’dır.” (Darimî, Ahmed)

“İçinde Âyete’l-Kürsî okunan eve şeytan girmez. Girmişse, okununca çıkar, kaçar.” (Hâkim, İbnu Hıbban)

“Kur’an’ın kalbi Yasin’dir. Kim onu Allah’ın rızasını ve ahireti isteyerek okursa, muhakkak günahları affedilir.” (Hakim, Ebû Dâvud)

“Her müminin kalbinde ‘Tebarekellezî bi yedihil mülk’ suresinin bulunmasını ne kadar arzu ediyorum.” (Hâkim)

“Mülk suresi (Tebareke), kabir azabına manidir. O kurtarıcıdır Onu her gece okuyanı kabir azabından kurtarır.” (Hâkim, Tirmizî)

İnsan ve cin şeytanlarının şerrinden muhafaza için İhlas, Felâk ve Nâs surelerini sabah akşam üçer defa okumalıdır. Bunlar vird zikri gibi düşünülmemelidir. Üç sayısını Efendimiz (s.a.v.) verdiği için onları okumak, o vakitle ilgili bir sünnettir. Herkes amel edebilir.

Yukarıda zikrettiğimiz sure ve ayetler, otururken, yürürken, işin başında çalışırken okunabilecek şeylerdir. Abdestli olarak, edebine dikkat ederek okunmaları en güzelidir. Ancak, cünup ve hayız olmadıktan sonra, ezberden abdestsiz bile okunabilir. Hiç okumamaktan iyidir.

Her müminin, günlük olarak az da okusa devam ettiği bir hatmi bulunmalıdır. Kur’an ve hatim okumayı sadece Ramazan ayına tahsis etmek doğru değildir.

Yaşı ne olursa olsun, aklı başında her mümin, yirmi günlük bir çalışma ile Kur’an-ı Hakim’i yüzünden okumasını öğrenebilir. Kur’an-ı Hakim’i bir beze sarıp duvara asmak, kendimizi darağacına asmaktan farksızdır.

Hz. Osman (r.a.) demiştir ki: “Benim için en kötü ve en uğursuz gün, içinde Kur’an-ı Hakim’e hiç bakmadığım gündür.”

Erkek-kadın her müslümana sesleniyorum: Allah rızası için Yüce Kur’an’ı öğrenelim. Bunun için azıcık sevgi ve gayret yeterlidir. [35]

Müslüman için Kur’an-ı Kerim asla ihmal edilemeyecek kadar önemlidir, mücellâ dinimizin temelidir. Öncelikle ibadetlerimiz Kur’an’sız olmaz. Kur’an-ı Kerim’i öğrenmeliyiz ki namazlarımızda kıraatimiz doğru olsun, namazlarımız Rabbimiz indinde kabul buyurulsun. Çünkü kıraat namazın farzlarındandır.

Sonra Kur’an-ı Kerim rehberimizdir. Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki:

“Size iki şey bıraktım, bunlara sarılırsanız sapmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.” (Buhârî)

Ayrıca Kur’an-ı Kerim okumak büyük mükafat vesilesidir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim hatmi ilk Sahabe-i Kiram efendilerimizden bu yana müminlerin çok önem verdiği, alışkanlık haline getirdiği hususlar arasında yer almıştır. Büyüklerimizden Abdurrahman Tâhî k.s. hazretleri evlerde sesli Kur’an okumanın zulmeti kardıracağını buyurmuştur.

Müberra kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okumaya, öğrenmeye, ezberlemeye ve öğretmeye açılan her kapıda hayır vardır. Nitekim Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. buyurmuştur:

“Kim Kur’an-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı on sevaptır. Ben, ‘elif lâm mîm’ bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, lâm bir harftir, mim de bir harftir.” (Tirmizî)

Yine buyurmuştur:

“Kim Kur’an’ı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse, Allah bu sayede onu cennetine koyar. O kişi de kendi ailesinden cehennemi hak eden on kişiye şefaat eder.” (Tirmizî)

Sahabe’den Ebu Ümame el-Bâhilî r.a. şöyle der:

“Kur’an’ı okuyunuz. Sakın bu duvarlarda asılı bulunan mushaflar sizi aldatmasın. Çünkü Kur’an’a kap olan bir kalbi Cenab-ı Hak azaba uğratmaz.”

Ebu Hüreyre r.a. da şöyle buyurmuştur:

“Herhangi bir evde Kur’an okunursa, şüphesiz o ev aile efradı için genişler, hayrı çoğalır, oraya melekler dolar ve şeytanlar kaçar. Kur’an okunmayan ev, aile efradı üzerine daralır, hayrı azalır, melekler oradan çıkıp şeytanlar dolar.”

Evliyanın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî k.s. şöyle müjdemiştir:

“Kişi Kur’an okuduğu zaman, melek onun gözlerinin ortasından öper.”

Tabiîn’in büyüklerinden Hasan Basrî k.s. hazretleri de şöyle demiştir:

“Allah’a yemin ederim, Kur’an’dan daha üstün bir zenginlik olmadığı gibi, ondan mahrum olmaktan da daha büyük fakirlik yoktur.”

Kur’an-ı Kerim eğitimi ülkemizde eskiden beri yaz aylarında yoğunluk ve yaygınlık kazanıyor. Kurslar açılıyor, camilerde eğitim veriliyor. Bunları bir fırsat bilip çocuklarımızı bu kurslara yönlendirmeliyiz. Bu hayırlı kapıdan, hidayet menbaından çocuklarımızı mahrum etmemeliyiz.

Çocuklarımıza rehberlik edecek bizleriz. Öyleyse hak ve hakikati tanımada onlara imkan ve fırsat sağlamalıyız. Başta kendimiz uygulayarak onları hayırlı amellere yönlendirmeliyiz. Ancak bu şekilde hem kendimizi hem de onları dünya ve ahiret ateşinden koruyabiliriz. Bir hadis-i şerifte de Efendimiz şöyle müjdeler:

“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Buhârî)

Kur’an-ı Kerim ahiret zenginliğinin vesilesidir. Öyleyse bu vesileye yapışmamız gerekiyor. Bilmeyen mutlaka öğrenmeli, öğrenen öğretmeli veyahut öğretenleri desteklemelidir. Yaz aylarını fırsat bilip çocuklarımızı Kur’an’a yönlendirmeliyiz.(10)


Kur'an Okuyanın Arıne Babasına da Mağfiret Edilir

Ebû Ümâme Bâhilî [radıyallahu anh] şöyle anlatmıştır: Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] bizlerin, Kur'ân-ı Kerîm öğrenmemiz hususunda çok teşviklerde bulunmuştu. Daha sonra bize Kur'an okumanın ve ezberlemenin faziletinden bahsederek şöyle dedi:

"Kur'ân-ı Kerîm, kendisini okuyan ve ezberleyen kişinin yanına, onun en muhtaç ve sıkıntılı olduğu bir zamanda gelir. Onun karşısına, en güzel bir sûrette çıkar ve,

- Beni tanıdın mı? diye sorar. Adam,

- Sen kimsin? diye karşılık verir.

- Ben, dünyadayken sevdiğin, hürmet gösterdiğin, benim için gecelerini uykusuz geçirdiğin, gündüzleri de benimle ihya etmeyi âdet edindiğin şeyım, der. Bunun üzerine adam,

- O zaman Kur'ân-ı Kerîm'sin! der.

Daha sonra Kur'ân-ı Kerîm o adamı Allah'ın huzuruna götürür. Sağ tarafına cennetin bütün mülkü, sol tarafına da ebediyet konulur. Ardından başına bir saltanat tacı takılır. Müslüman olan arıne ve babasına da, dünyada giydiklerinin kat kat daha güzellerinden cennet elbiseleri giydirilir. Bunun üzerine arıne babası,

- Bunlar nereden geldi? Bizim amellerımiz bunları elde edecek kadar çok değildi?! derler. Bunun üzerine onlara,

- Bunları size, evlâdınızın okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'in hürmetine verdim, denir. [36]


Kur'an Okuyan ve Okumayan Müminin Misali

Katâde'nin [rahmetullahi aleyh] Enes b. Mâlik'ten [radıyallahu anh], onun da Ebû Musa el-Eş'arî'den [radıyallahu anh] rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurmuştur ki:

"Kur'an okuyan müminin misali turunç gibidir. O turuncun tadı da güzeldir kokusu da. Kur'an okumayan müminin misali hurmaya benzer. Hurmanın tadı vardır ancak kokusu yoktur. Kur'an okuyan fâc'ır (günahkârın) misali ise reyhana benzer; onun kokusu hoştur ancak tadı acıdır. Kur'an okumayan fâcirin misali ise Ebû Cehil karpuzuna benzer ki, onun ne kokusu vardır ne de tadı." [37]

Ukbe b. Âmir'den [radıyallahu anh] rivayet edildiğine göre, Resûl-i Zîşan [sallallahu aleyhi vesellem] Efendimiz şöyle buyurmaktadır: "Kur'an'ı gizliden (hafif alçak bir sesle) okuyan kimse, sadakasını gizliden veren kimse gibidir. Kur'an'ı açıktan okuyan (yüksek sesle) kimse ise, sadakasını açıktan açığa veren kimse gibidir." [38] Yani, Kur'an'ı açıktan okumak güzel ise de, onu ancak kendi duyacağın bir sesle okumak en faziletli olanıdır. [39]

Kur'an Rehberdir

Fakih Ebü'l-Leys Semerkandî (r.ah.) der ki: Senedleriyle Abdullah b. Mesud'dan (r.a.) bize kadar ulaşan bir rivayette, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) demiştir ki:

"Kur'an (okuyan kimse için) Allah'tan şefaat ister ve onun şefaati kabul edilir. Kur'an, kendisini okumayanlar ve amel etmeyenler için şahitlikte bulunur ve onun şahitliği kabul olunur. Herkim Kur'an'ı kendisine rehber edinirse, cennete götürür. Onu rehber edinmeyerek arkasına atanı da cehenneme götürür." (142 Deylemî, Müsnedû'l-Firdevs, nr. 4710; Ebû Nuaym, Hilyetû'l-Evliyâ, 4/108; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 7/164.)

Fakih Ebü'l-Leys Semerkandî (r.ah.)der ki: Senedleriyle bize kadar Nâfi' b. Abdülhâris'ten (r.ah.)ulaşan bir rivayet şöyledir: Nâfi' b. Abdülhâris, Hz. Ömer'in (r.a.) Mekke'deki valisi idi. Bir gün Nâfii bazı sıkıntıları anlatmak için Hz. Ömer'in yanına gelmişti. Yanına vardığında Hz. Ömer ona,

- Mekke'de yerine kimi bıraktın? diye sordu. Vali,

- Abdurrahman b. Ebû Ebzâ'yı bıraktim, dedi. Hz. Ömer (r.a.),

- Kureyşliler'in başına bir köleyi mi bıraktın? dedi. Vali,

- Ey müminlerin emîri! Ben yerıme öyle birisini bıraktim ki, Mekke'de ondan daha güzel Kur'an okuyan yoktur, dedi. Hz. Ömer [radıyallahu anh],

- Evet, haklısın; Allah (c.c.) Kur'an sebebiyle kimilerinin derecesini yükseltmiş, kimilerini de (Kur'an'ı okumadıkları için) alçaltmıştır. Abdurrahman b. Ebû Ebzâ da Allah'ın Kur'an sebebiyle derecesini yükselttiği kimselerdendir, dedi. [40]

Peygamberimizin, Bir Tâciri Kur'ân Öğrenmeye Teşvik Buyurması

Ebû Ümâme (r.a.) anlatıyor: «Birisi Peygamberimize geldi ve

- Yâ Resûlâllah, falan oğullarının hisselerini alıp sattım, şöyle şöyle kâr ettim, dedi.

Allah Resûlü:

- Sana bundan daha çok kâr sağlayacak bir şeyi haber vereyim mi? dedi.

- Öyle bir şey var mı?

- Kur'ân'dan on âyet öğrenen senden daha kazançlıdır! buyurdu.

Bunun üzerine adam gitti on âyet öğrenip geldi, bunu Resûlullah'a bildirdi» (216 Taberâni, Heysemi: 7/185.). [41]

Peygamberimizin Suffe Ehllne Kur'an Öğretmesi

Enes (r.a.), üvey babası Ebû Talhâ'nın (r.a.) şöyle dediğini naklediyor: «Bir gün mescide gittiğimde Peygamberimizin ayakta suffe ehline Kur'ân okuttuğunu ve açlıktan karnına taş bağladığını gördüm» (218 el-Hılye: 1/342.). [42]

Ömer ile Osman'ın Kur'ân'a Düşkünlükleri

Ebû Seleme anlatıyor: «Ömer b. Hattâb (r.a.) sesi çok güzel olan ve Kur'ân'ı pek mükemmel okuyan Ebû Mûsâ el-Eş'ari'ye (r.a.) zaman zaman:

- Bize Rabbimizi hatırlat, derdi. O da Kur'ân okurdu» (55 el-Hılye: 1/258.).

Ebû Nadra naklediyor: «Bir defasında Ömer b. Hattâb (r.a.), Ebû Mûsâ el-Eş'ari’ye (r.a.):

- Bizi Rabbimize doğru coştur, dedi.

O da Kur'ân okumaya başladı. Derken Hz. Ömer'i namaza seslediler.

- Biz namazda değil miydik? dedi.»

Abdullah b. Abbâs (r.a.) diyor ki: «Ömer b. Hattâb (r.a.) evine girdiğinde mushafı açar, Kur'ân okurdu» (56 İbn Eb! D&vud, el-Kenz: 1/224,).

Osman b. Affân (r.a.) şöyle diyordu: «Allah'ın kitabını açıp okumadığım bir gün ve gecenin üzerimden geçmesini istemem» (57 İmam Ahmed, «ez-Zühd»de. İbn Asâkîr.).

Osman (r.a.) diyor ki: «Gönülleriniz temiz olsaydı Allah'ın kelâmına doymazdınız!» (58 Aynı eser.).

Hasan-ı Basri naklediyor: Mü'minlerin Emiri Osman b. Affân (r.a.) şöyle demişti: «Gönüllerimiz temiz olsaydı Rabbimizin kelâmına doymazdık. Kur'ân'a bakıp okumadığım bir günün üzerimden geçmesini çirkin görürüm.»

Hasan-ı Basri diyor ki: «Osman (r.a.) mushafını sürekli açıp okuduğu için öldürüldüğünde mushafı (yıpranıp) yırtılmıştı» (59 Beyhaki, «el-Esmâ ve's-Sıfat»da.) [43]

Kur'ân'a Düşkün Diğer Bazı Sahabeler

İbn Mes'ûd (r.a.) diyor ki: «Mushafa bakarak okumayı devam ettiriniz» (60 İbn Ebl Davud, «el-Mesahif»te.).

Hubib b. Şedid anlatıyor: «Abdullah İbn Ömer'in âzadlısı Nâfi'ye:

- Abdullah (r.a.) evinde ne yapardı? diye soruldu.

Şu karşılığı verdi:

- Halk onun yaptıklarım yapamaz, her vakit namazı için abdest alır ve bu iki vakit arasında sürekli mushafı açar, Kur'ân okurdu» (61 İbn Sa'd: 4/170).

İbn Ebu Müleyke naklediyor: «Ebû Cehl'in oğlu İkrime mushafı alır, yüzüne sürerek ağlar ve: «Rabbimin kelâmı! Rabbimin kelâmı!» derdi» (62 Hâkim: 3/243.)
Abdullah İbn Ömer (r.a.) diyor ki: -Kim Peygamberimize salâvat getirirse ona on hasene (iyilik, sevap) yazılır. Biriniz çarşıdan evine döndüğünde mushafı açıp okusun. Okuyacağı her harfe mukabil kendisine on hasene (sevap) verilir. Ben: «Elif, lâm, mim» bir harftir demiyorum. Bilâkis elif'e on, lâm'a on, mim'e on sevap vardır» (63 İbn Ebî Dâvud, el-Kenz: 1/219.). [44]




[1] Sohbet alt başlığı
[2] Mehmed Saki Erol, Kuran’a Muhtacız, Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
[3] Muhammed Emin Gül, Niçin Kuran Okumalıyız, Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
[4] İbn Cinni, el-Hasais, 1/108
[5] Hüseyin OKUR, Namazdaki Kıraat Hatalarımız, Semerkand Aile Dergisi, Kasım 2011.  
[6] Sohbet alt başlığı
[7] Mübarek EROL, Son Kitap Son Mucize, Semerkand Dergisi, Kasım 2008.
[8] Nurullah Toprak, Kuran Nedir,  Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
[9] Sohbet alt başlığı
[10] Ahmet Safa, Yeniden Kur'an'la Diriliş, Semerkand Dergisi, Ağustos 2003.
[11] Ahmet Safa, Yeniden Kur'an'la Diriliş, Semerkand Dergisi, Ağustos 2003.
[12] Allah dostlarının Hayatlarından Menkıbeler, Nebhânî, Veliler Ve Kerametleri, s. 127.
[13] Sohbet alt başlığı
[14] Muhammed Emin Gül, Niçin Kuran Okumalıyız, Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
[15] Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 2, Had. n., 1478. Hadisin ilk kısmı. Hadisin son kısmı için bk. İbn Asım, es-Sünnetü, no. 380; Ebû Yala, Müsned, 9/5527; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 10/181, 182.
[16] Câmî, Nefahâtü'l-Üns, 185; İbn Kayyım, Medâricu's-Salikîn, 2/484
[17] Kuşeyrî, Risâle, 1/118; Subkî, Tabakâtu'ş-Şâfiyye, 2/36.
[18] Sülemî, Menâhicü'l-Arifîn 11
[19] Dilaver Selvi, Kaynaklarıyla Tasavvuf, Sf.179.
[20] Fâtır suresi ayet-32
[21] Şihabeddin Sühreverdi, Avarifül Mearif, Sf.
[22] M.Saki Erol, Arifler Yolunun Edepleri.
[23] Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 1/6; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, no. 11108; İbn Ebü'd-Dünya, Kitâ-bü'l-Evliyâ, 39.
[24] Taberî, Câmiu'l-Beyân, 7/131; İbn Ebü'd-Dünya, Kitâbü'l-Evliyâ, 47; Taberânî, el-Kebîr, 10/205.
266 İbnü'l-Mübârek, Kitâbu'z-Zühd, no. 217-218; İbn Ebi'd- Dünya, Kitâbu'l-Evliyâ, 48; İbn Mâce, Zühd, no. 4119; Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 4/370-371.
[25] İbnü'l-Mübârek, Kitâbu'z-Zühd, no. 217-218; İbn Ebi'd- Dünya, Kitâbu'l-Evliyâ, 48; İbn Mâce, Zühd, no. 4119; Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 4/370-371.
[26] Ebû Nuaym, Hilye, 1/6; Ahmed, Müsned, 6/459.
[27] Ebû Ya'la, Müsned, 4/326; Hakim et-Tirmizî, Nevdiru'l-Usul, 1/303; Heysemf, Mecmau z-Ze-vâid. 10/226.
[28] Dilaver Selvi, Kaynaklarıyla Tasavvuf, 2.Cilt, Sf.147.
[29] S. Muhammed Saki Erol, Hayat Dengemiz, 256
[30] S. Muhammed Saki Erol, Hayat Dengemiz, 265.
[31] Allah dostlarının Hayatlarından Menkıbeler
[32] Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, 549.
[33] Allah dostlarının Hayatlarından Menkıbeler
[34] Sohbet alt başlığı
[35] Muhammed Emin Gül, Niçin Kuran Okumalıyız, Semerkand Dergisi, Haziran 1999.
[36] Tenbihü’l-Gâfilin, Ebu Talib El-Mekki (r.ah.), Sf.141.
[37] Buhârî, nr. 5020; Müslim, nr. 797; Ebû Davud, nr. 4830; Tirmizî, nr. 2865; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/397, 404,408.
[38] Ebû Davud, nr. 1333; Tirmizî, nr. 2919; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/151,158; İbh Hibbân, es-Sahîh, nr. 731,
[39] Tenbihü’l-Gâfilin, Ebu Talib El-Mekki (r.ah.), Sf.143.
[40] Tenbihü’l-Gâfilin, Ebu Talib El-Mekki (r.ah.), Sf.138.
[41] Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4.Cilt, Sf.17.
[42] Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4.Cilt, Sf.17.
[43] Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4.Cilt, Sf.17.
[44] Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, 4.Cilt, Sf.18.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalp Gözü Açmak İsteyenlere tavsiyeler - kalp gözünü açmak için dua ve zikirler

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Defa Besmele okuyanin kalp gozu acilir. ...

Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notları

HERŞEY RABITALIDIR Bu alemde mevcut olan bütün eşya her gün  razbıta  yapar. Mesela : Su,ateş,toprak ve eşcar gibi cümle mevcudat  rabıta  ile nurunu güneşten alır. Dünya güneşe rabıta yapar,güneş de Arş-ı A’la’ya . Arş-ı A’la da nurunu Cenab-ı Hakk’tan alır .  Eger dünya rabıta yapmamış olsa, içindekiler yaşayamaz.Çünkü nur olmayınca nebatat yetişmez ve agaçlar meyvedar olmaz .Ay ve semadaki diger yıldızlar dahi güneşe rabıta yaparak nuru ondan alırlar. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notlarından. Bu yazıyı gönderen  Betül hoca ’ya teşekkür eder, sizlerinde dualarını bekleriz. . SİGORTA MESELESİ SİGORTA MESELESİ Bilcümle  menkul  ve  gayrimenkul  emvalin sigortası caizdir.Lakin hayat sigortası Hazreti Mevla’ya karşı yakışıksızlıktır.Hayatı sigorta etmek: ‘’  Ya Rabbi !  Ben senin verdigin bu hayatı satıyorum  ’’ manasına gelir. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sungu...

kalp gözü nasil acilir

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Subbuhun Kuddusun vel melaiketu ver ruh diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum di...