ÜÇ
AYLARIN FAZİLETİ VE REGAİB KANDİLİ
Yüce
Allah’ın kulların hayrına olmak üzere rahmetini ve nimetlerini çokça ihsan
ettiği belli vakitleri, belli mevsimleri vardır. Bu hayırlı ve bereketli kıldığı
mukaddes zamanlardan birisi de yüce milletimizin “Üç Aylar” diyerek özel bir
önem verdiği Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır. Recep ve Şaban ayı Ramazan
ayına ve oruca hazırlık içindir. Hedef, terbiye ve ahirete hazırlıktır. Bazı
gün ve gecelere özel kıymet verilmiştir, çok rahmet gizlenmiştir.[1]
Hayatın
çeşitli sıkıntıları ve nefsin baskıları karşısında yorgun düşen ruhlarımız,
mübarek zamanlarda dinlenmeye, kendine gelmeye, toparlanmaya fırsat bulur. Bu
nedenle böyle zamanları, ayları, günleri, geceleri ganimet bilip, kulluğa daha
sıkı sarılmalıyız. Esasen her ânı ebediyet yolunda bir sermaye olan hayat için,
böyle zamanlar ayrı bir yenilenme fırsatı olarak kabul edilmelidir.
Mukaddes
zamanlar, kendimizi denetleme, değerlendirme bakımından çok önemlidir. Bu
vesile ile bir kere daha geçmişimizin muhasebesini yapıp, kusurlarımızı
düzeltmeye, hayırlı işlere yönelmeye karar vermeliyiz.
Üç aylar kendine has bir öneme sahiptir. Bu aylar ayrıca
içinde mübarek geceler barındırır. Bu geceler, bir kaybı olanın karanlıkta onu
kandille aramasına benzetilmiş ve tarihimizde onlara "kandil
geceleri" denilmiştir.
Ayrıca,
bu gecelerde özel kandiller yakılıp mabetler aydınlatıldığı için, onlara
"kandil geceleri" denmiştir. Bu geceleri kendi ismiyle anmak daha
doğru ve hayırlıdır. "Berat gecesi", "Kadir gecesi" gibi...
Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik
ise beş mübarek geceden dördünün bu aylar içinde yer almasıdır. Regâib gecesi,
Receb ayının ilk cuma gecesine; Mi'rac gecesi, Receb ayının yirmi yedinci
gecesine; Berat gecesi, Şâban ayının on beşinci gecesine; Kadir gecesi ise
Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar.
Üç Aylara
Girildiğinde Okunacak Dua
"Allah'ım,
Receb ve Şâban'ı hakkımızda hayırlı ve mübarek kıl, bizi Ramazan'a
ulaştır." [2]
Üç aylar ve mübarek geceler, öncelikle Rabbimize, ailemize,
milletimize ve ülkemize karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlatmalı,
hatalarımızdan ve günahlarımızdan tövbe etmemize vesile olmalıdır. Nitekim yüce
Allah, engin rahmetine sığınıp tövbe etmemizle ilgili olarak şöyle
buyurmaktadır:
"(Ey
Muhammed!) De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin, doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar.
Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." [3]
[4]
***
Sevgili
Peygamberimiz (s.a.v.)'in mübarek dualarıyla şereflenmiş olan Recep, Şaban ve
Ramazan ayları, İslâm ümmetinin bir nebze olsun kendini bulduğu, manevi inşanın
daha bir ivme kazandığı mümtaz vakitlerdir. Zira bu aylarda coşan ilâhi rahmet
ve feyz deryası, müminlerin gönüllerini huzur ve sükûna gark eder. Yediden
yetmişe bütün müslümanları kuşatan, kucaklayan ruhanî hava bütün toplumu
arındırır, adeta bütün sene boyunca biriken kiri üzerinden silkeler, temizler.
Ayrıca
bu aylarda yapılan ibadet ve taat apayrı bir lezzet verir ruh dünyamıza.
Şerefelerden yankılanan ezanlardan evimizde pişen yemeğe kadar, her şey daha
bir farklıdır sanki.
Efendimiz
(s.a.v.)'in şu ifadeleri, bu aylara verilen önemi bakın nasıl ortaya koyuyor:
“Recep
Allah'ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan da ümmetimin ayıdır.”
Denilmiştir
ki: “Recep hürmet, Şaban hizmet, Ramazan ise nimet ayıdır.” Öyleyse Receb'e
gereken hürmeti gösterip, Şaban'da hizmeti unutmamak, Ramazan'daki nimetlere
ulaşmaya birer vesiledir. [5]
***
Evliyaullahtan
bazıları bu aylar hakkında çok mühim ifadelerde bulunmuşlardır:
“Recep
ayı tevbe, Şaban ayı muhabbet, Ramazan da Allah'a yakınlık ayıdır.”
“Recep
tohum ekme; Şaban sulama; Ramazan da hasat zamanıdır.” [6]
***
Üç aylar
zikir cümlesinden olan nafile ibadetlere alışmak ve hayatımızın bir parçası
haline getirmek için en uygun zaman dilimleridir. İçerisinde Recep ve Şaban
ayından başka Regaib Gecesi, Mirac Gecesi, Berat Gecesi, Ramazan Ayı ve Kadir
Gecesi bulunan bu mübarek iklim, göklerden mücevherlerin üzerimize yağdığı son
derece feyizli ve bereketli günlerdir.
Allahu Teâlâ
bu günlerde lütuf ve ihsanını onlarca, yüzlerce, binlerce on binlerce misli
fazla yağdırır. Mesela sadece Kadir gecesinde Kur’an-ı Kerim’i okuyan kimseye,
her bir harfi için otuz bin sevap verilir.
Dolayısıyla
bu mevsimlerde yapılan ibadetler, günahların temizlenmesinde ve Allah katındaki
derecelerin yükselmesinde çok tesirlidir. Ayrıca nafile ibadetler şehvetleri
kırar ve kalbi masivadan temizlemeye yardımcı olur. [7]
***
Receb Ayı Ve Fazileti
Receb
ayı, kamerî ayların yedincisi, üç ayların ise başlangıcıdır. Ramazan-ı şerifin
müjdeleyicisidir. Receb ayının içinde iki mübarek gece bulunmaktadır. Birisi
"Regaib" diğeri "Miraç" gecesidir.
Resûlullah
(s.a.v) şöyle buyurur:
"Beni
iyi dinleyin; Receb ayı, savaş hislerinin duyulmadığı Allah'ın (haram) ayıdır.
Kim inanarak ve sevabını sadece Allah'tan bekleyerek Receb ayında bir gün oruç
tutarsa Allah Teâlâ'nın en büyük hoşnutluğunu kazanmış olur" (Tezkire).
Denilir
ki; Allah Teâlâ (c.c) yılın aylarını dört ay ile süslemiştir. Şu âyet-i kerime
bu hususa işaret eder:
"Gökleri
ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on
iki olup, bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar
içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin..."[8]
Bu
haram ayların üçü peş peşe (zilkade, zilhicce, muharrem) ve biri de tek başına
olup Receb ayıdır.
Rivayet
edildiğine göre; Receb ayının ilk cuma günü gecenin üçte biri geçince bütün
melekler Receb ayında oruç tutanlar için istiğfar ederler.
Deylemî,
Hz. Âişe'den (r.ah) şöyle rivayet etmiştir: Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle
buyurduğunu işittim:
"Cenâb-ı
Hak (c.c) şu dört gecede hayırları yağmur gibi yağdırır:
Kurban
bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şâban'ın on beşinci (Berat) gecesi,
Receb ayının ilk gecesi." [9]
[10]
***
Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb Ayına
Haram Aylar Denmesinin Sebebi
Bu
aylara neden haram aylar denildiği konusunda birçok görüş vardır. Kimilerine göre,
bu ayların değerinin çok yüce olduğundan ve bu aylarda günah işlemenin, diğer
aylara göre daha büyük günah olduğundan bunlara "haram aylar"
denmiştir.
Ali b.
Ebû Talha, İbn Abbas'tan (r.a) şu sözü rivayet etmiştir: "Allah dört ayı
seçti ve o ayları haram kıldı. O ayların değerini yüceltti, o aylarda işlenen
günahları daha büyük kötülük olarak kabul etti. O aylarda işlenen sâlih
amellerin mükâfatını da daha büyük yaptı."
Kâ'b
(rah) demiştir ki: "Allah zamanı yarattı. Zamanın içinden dördü O'na daha
sevimli geldi ve onları haram kıldı."
Bazıları,
bu aylara "haram aylar" denmesinin sebebinin bu aylarda savaşmanın
haram olmasından dolayı olduğunu ve câhiliye devrinde de bunun böyle
bilindiğini söylemiştir. Bir kısmı ise İbrahim (a.s) zamanında da böyle olmasından
dolayı "haram aylar" denildiğini ifade etmişlerdir.
Kimileri
de bu aylara "haram aylar" denme sebebinin, hac ve umre olduğunu
bildirmişlerdir. Bu görüşte olanlara göre, zilhicce ayının haram kılınması
haccın bu ayda yapılmasından dolayıdır. Zilkade ayının haram kılınma sebebi hac
için yolculuğun bu ayda yapıldığı için, muharrem ayının haram kılınma sebebi
ise bu ayda hacdan geri dönüldüğü içindir. Böylece kişi hac için evinden
ayrılıp, tekrar evine dönene kadar emin bir şekilde haccını yapmış olur. Receb
ayı ise sene ortasında umre yapılması için haram kılınmıştır.
Receb
ayının, Receb diye isimlendirilmesinin sebebi, bu ayın kıymetinin ve değerinin
çok olmasından dolayıdır. Çünkü Receb kelimesi, "büyüklük, yücelik,
ululuk" mânasını ifade eder. Receb ayına "şehrullah" da denir.[11]
***
Nakledildiğine
göre; Beytülmakdis’de bir kadın Receb ayında her gün on iki bin defa İhlâs
suresini okurdu. Ayrıca bu kadın yine Receb ayında kaba yünden dokunmuş elbise
giyerdi. Kadın hastalandı. Oğluna, vefat ederse giyindiği yün elbise ile
kendisini defnetmelerini vasiyet etti. Kadın vefat edince, oğlu kendisini daha
değerli bir kumaş ile kefenledi. Gece anasını rüyasında gördü. Anası kendisine
şöyle diyordu:
– Ben senden
razı değilim; çünkü sen benim vasiyetimi yerine getirmedin!
Kadının oğlu
korku içinde uykudan uyandı ve yün elbisesini aldı, onunla defnetmek için
kabrini açtı. Fakat anasını kabir içinde bulamadı ve şaşırıp kaldı. Bu esnada
şöyle bir ses işitti: “Receb ayında bize ibadet edeni, tek başına ve yalnız
bırakmayacağımızı sen bilmiyor musun?” [12]
[13]
Şaban
Ayı
Arabî
ayların sekizincisi olan Şaban, Üç Aylar'ın ikincisini teşkil eder.
Hadis
kaynaklarında zikredilen rivayetlere göre Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Ramazan
ayı dışında en çok orucu bu ayda tutmuştur. Kendilerine bunun hikmeti
sorulduğunda şöyle buyurmuştur:
“Şaban,
Recep ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin âlemlerin
Rabbi olan Allah'a yükseldiği aydır. Ben de amelimin Allah Tealâ'ya oruçlu
olduğum halde yükselmesini seviyorum.”
Şaban
ayının ortası, yani on dördünü on beşine bağlayan gece, Beraat Kandili'dir. Bu
geceye ayrıca Leyle-i Mübareke , Leyle-i Sakk ve Leyle-i Rahmet gibi isimler de
verilmiştir. Beraat gecesini bürüyen rahmetin enginliğini Hz. Peygamber( s.a.v.)
Efendimiz şöyle bir misalle izah buyurmuştur:
“Allah
Tealâ bu gecede ümmetime Kelboğulları Kabilesi'nin koyunlarının kılları
sayısınca rahmet eder.”
Bir
başka hadis-i şerif, bu gecenin nasıl ihya edilmesi gerektiğini şöyle açıklar:
“Şaban
ayının on beşinci gecesi (Beraat Kandili) olduğu zaman, gecesinde ibadete
kalkın, o gecenin gündüzünü (on beşinci günü) de oruçlu geçirin. Çünkü o gece
güneş batınca Allah Tealâ (bizce kavranması mümkün olmayan bir keyfiyetle)
dünya semasına iner ve güneş doğana kadar: ‘yok mu benden af isteyen onu
affedeyim; yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim; yok mu bir musibete
uğrayan ona afiyet vereyim.' buyurur.” ( İbn-i Mace) [14]
Bazı
alimlerin kıblegâhın Kudüs'teki Mescid -i Aksa'dan Mekke'deki Kâbe istikametine
çevrilmesinin, Hicret'in ikinci yılında Beraat gecesinde vuku bulduğunu
buyurmaları da bu geceye ayrı bir önem kazandırır. [15]
***
Ramazan
Ayı
Son
derece haklı olarak “ On bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan, mahyaların bu aya
özgü iltifatlarla donandığı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem
azabından kurtuluş olan Ramazan-ı Şerif, bütün ayların içinde en nadide
olanıdır.
Bu
ay Arabî ayların dokuzuncusudur ve kıymeti bakımından bütün zaman dilimlerinin
en başında yer alır. Zira oruç nimeti bu aya has olarak farz kılınmıştır.
Kur'an -ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Bin aydan daha hayırlı olduğu haber
verilen Kadir Gecesi yine bu ayın içinde gizlidir. Ayrıca bu ayda ifa edilen
bir farzın, diğer aylarda yerine getirilen yetmiş farza bedel olduğu
bildirilir. [16]
***
Ramazan-ı
Şerif, müminin iç âleminin dirildiği, nefs ve şeytanın prangaya vurulduğu,
cennet kapılarının ardına kadar açıldığı bir hasat mevsimidir. Farz oruç ve
namazların yanı sıra teravih, tesbih ve diğer namazlarla, zekât, sadaka ve
iftar yemeği yedirmekle, Kur’an, zikir ve tesbihatla meleklerin zirvesinde
dolaşılan bir ay... Kadir Gecesi ise, hayatın kârını elde edip meleklerin
katında zirveleşme noktası. Ardından vuslat ve bayram...
Görüldüğü
gibi, Recep ayında hafif bir tempoyla başlayan nafile ibadetler, Şaban ayında
artarak Ramazan-ı Şerif’te yoğunlaşmaktadır. Böylece Nafile ibadetlerle üç aylardan
bir nevi melekiyyet elde ederek çıkmak, bu ayların en büyük
hususiyetlerindendir.
Nafile
oruç tutma alışkanlığı olmayanlar, önce müstehap olan pazartesi ve perşembe
oruçlarını tutmakla iyi bir kazanç sağlayabilirler. Gene müstehap olan kamerî
ayların on üç, on dört ve on beşinci günleri ile Ramazan’dan sonra altı gün
Şevval orucunu tutmak da böyledir. Bunlardan başka Allah’a vuslat yolunda
namaz, müminin miracı, önünde ışığı ve altında burağıdır. Mümin, duha (kuşluk)
namazıyla güneş gibi yükselir, Evvabin ile Allah’a yaklaşır ve teheccüd ile
kabir ve berzah karanlıklarına ışıklar gönderir.
Netice
itibariyle, gerek Allah Dostlarının ve gerekse içerisinde bulunduğumuz bu
mübarek günlerin kırbaçla dokunur gibi ruhumuza ihtar ettiği ortak bir hakikat
vardır. Hal lisanıyla söylenen bu hakikat şudur:
“İman
edenlerin, Allah’ı zikir ve indirdiği hakikat sebebiyle kalplerinin saygıyla
yumuşama zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler
gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.
Onların birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid/16)
Ömrünü eşkıyalıkla
geçiren Fudayl b. İyaz (k.s.), bir gün yüksekçe bir duvarın üzerine çıkmış, bir
kadını seyrediyordu. O sırada biraz ileride bir zat da yukarıdaki ayeti
okuyordu. Fudayl, kırbaç gibi ruhunda şaklayan “Kalplerin saygıyla yumuşama
zamanı gelmedi mi?” ayetini duyar duymaz kendini yere atmış ve “o an geldi ya
Rabbi” diyerek tevbe etmişti. İşte o an, Fudayl’ın Hakk’a vuslat yolunda yeni
bir dönüm noktasıydı. [17]
Üç aylarda
oruç tutmanın fazileti. Bu aylarda tutulacak orucun hükmü. Kefaret hariç hiç
ara vermeden peş peşe iki ay oruç tutmak sünnet değildir. Ancak bu dönem
kefaret tutmak için iyi bir fırsattır. [18]
Recep ayı orucuyla ilgili olarak İbn Abbas (r.a.)
şunları anlatmaktadır: “Allah Rasulü s.a.v. Recep ayında bazı yıllarda peş peşe
öyle oruç tutardı ki biz, ‘Galiba hiç yemeyecek (bütün bir ayı oruçlu
geçirecek)’ derdik. Bazı yıllarda da öyle oruç tutmazdı ki biz ‘Galiba hiç oruç
tutmayacak’ derdik.” (Buharî; Müslim; Ebu Davud) Demek ki Allah Rasulü (s.a.v.)
Recep ayında oruç tutmaya özen göstermekteydi. Şaban ayına gelince, O’nun en
yakınında bulunanlardan ve hayatını bir hanım duyarlılığıyla sıkı takibe almış
olanlardan müminlerin annesi Hz. Ayşe r.a. anlatıyor:
“Rasulullah s.a.v. bazen oruca öyle devam ederdi
ki, ‘Bu aydan hiçbir günü oruçsuz geçirmeyecek.’ derdik. Bazen de öyle devamlı
yerdi ki, ‘Bu ay, galiba bir gün bile oruç tutmayacak’ derdik. Ben, onun
Ramazan dışında bir ayı tam olarak oruçlu geçirdiğini görmedim. Herhangi bir
ayda, Şâban ayında tuttuğundan daha fazla oruç tuttuğunu da görmedim.” [19]
Yine müminlerin annelerinden Ümmü Seleme (r.a.)
ise farklı bir gözlemini aktarmıştır: “Ben, Rasulullah (s.a.v.)’in Şâban ve
Ramazan dışında iki ayı peş peşe tam olarak oruçla geçirdiğini görmedim.”
(Tirmizî; Ebu Davud; Nesâî)
Bir başka yakını daha vardır. Adeta ev halkındandır. O da Allah Rasulü’nün bir haline tanık olmuştur ve sebebini merak etmektedir. Bu şahıs Üsame b. Zeyd r.anhümâ’dır. Şöyle anlatır:
Bir başka yakını daha vardır. Adeta ev halkındandır. O da Allah Rasulü’nün bir haline tanık olmuştur ve sebebini merak etmektedir. Bu şahıs Üsame b. Zeyd r.anhümâ’dır. Şöyle anlatır:
“Ey Allah’ın Rasulü, dedim, Şâban ayında tuttuğun
kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum, sebebi nedir? Şu cevabı verdi:
Bu, Recep’le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki o,
amellerin Rabbü’l-Alemin’e yükseltildiği bir aydır. Ben amellerimin oruçlu
olduğum halde yükseltilmesini istiyorum.” (Nesâî)
Demek ki Ramazan ayı dışında bir ayın bütün
günlerini oruçlu geçirmek hakkında farklı haberler gelmektedir. O halde
meseleye en azından ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Yani Recep, Şâban ve Ramazan
ayının tamamını oruçlu geçirmek isteyen bir kimse dilerse böyle yapar. Onu
ayıplamak, Sünnet’te olmayan bir şeyi yapmakla, hatta bid’atle suçlamak hiç de
doğru olmasa gerektir.
Zaten oruç çeşitleri sayılırken “dehr orucu”ndan,
yani beş bayram günü hariç bütün yılı oruçlu geçirmekten söz edilir. Ondan
sonra bir gün oruç tutup bir gün tutmamak şeklinde bir oruç vardır ki, Hz.
Peygamber (s.a.v.) bunu Hz. Davud (a.s.)’ın orucu olarak nitelendirmiştir.
Peygamberimizin (s.a.v.) mümkün mertebe her ayın başından sonundan birer gün,
ortasından üç gün oruç tutmaya dikkat ettiği malumdur.
Ayrıca onun Pazartesi ve Perşembe günlerini
oruçlu geçirmeye özen gösterdiğini de biliyoruz. Dolayısıyla Recep ve Şâban
aylarında oruca önem vermesi normaldir. [20]
***
Aynı
şekilde Receb ayında, bu aya mahsus özel bir oruç tutmanın faziletine dair ne
Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, ne de Sahabe'den gelmiş sahih bir rivayet bulunur.
Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a.v.)’den, haram aylarda oruç tutmaya teşvik
eden sahih rivayetler nakledilmiştir. Ebu Davud ve İbn-i Mace tarafından
nakledilen bu rivayetlere dayanarak Sahabe’den İbn-i Ömer (r.a.), Selef'ten
Hasan-ı Basrî ve Ebû İshak es-Sebiî gibi, bu ayda oruç tutmaya özen gösteren
kimselerin varlığı bilinmektedir. Ancak bu durum, Receb ayının tümünde oruç
tutmanın faziletini ifade etmez. Zira Sahabe'den İbn-i Abbas ve İbn-i Ömer (r.a.),
Receb ayının bazı günlerinde oruç tutmuş, bazı günlerinde ise tutmamışlardır.
(İbn-i Receb: Letâifu'l-Ma'ârif)
Böylece
anlaşılmış olmaktadır ki doğru olan, Receb ayının tümünü oruçlu geçirmektense,
bir-iki gün oruç tutmamaktır. Eğer bu ayın tümünde oruç tutulacaksa, onun yanına
Şaban ayı orucunu veya haram ayları da eklemek tavsiye edilmiştir. Receb
ayının, haram ayların en üstünü ve hayır ve bereketlerin anahtarı olduğu, bunun
için de bu ayı boş geçirmenin uygun olmadığı belirtilmiştir. Ancak bu ayda
tutulacak oruçların ve kılınacak namazların, bu aya mahsus olarak Sünnet'te
belirtilmiş ibadetler olmadığı bilinmelidir. [21]
Ömrün
her anı kıymetlidir. Allah dostları bütün gün ve gecelerini kıymetli görür. [22]
Büyükler,
vakit nakittir, derler. Yani vakit kâinatta en değerli sermayedir. Vakit insana
nakit kazandırır; fakat dünya dolusu nakit verilse, geçen bir saniye geri
getirilemez.
Bir
insanın bütün ömrü inkâr üzere geçse, son saatinde iman ve tövbe etse ve o hal
üzere ölse, bu kimse ebedî cenneti ve saadeti bulur. İman üzere geçen bu bir
saat ömrün en kıymetli ânıdır. Dünyada hiçbir mal, insana bu bir saat içindeki
saadeti kazandıramaz. Demek ki insanın bir saati bütün dünyadan kıymetlidir.
Bunun için yüce Allah, asra yani zamana yemin ederek şöyle buyurmuştur:
"Asra
(zamana) yemin olsun ki bütün insanlar hüsran ve ziyandadır; ancak iman edip
sâlih amel işleyenler, birbirine hakkı ve (hak yolunda) sabrı tavsiye edenler
müstesnadır." [23]
Dünyada
her an bir defa yaşanır, bir daha ele geçmez. Onun için Allah dostları her ânı
son fırsat olarak görmüşler ve her nefesi son nefes gibi değerlendirmişlerdir.
Gerçekte
insan hayatı iki nefes arasındaki süredir. Alınan bir nefes geri verilmese
hayat biter. Tersi de böyledir. Bu nefesler sayılıdır ve son sayı insana
gizlidir. Kimse şu kadar nefesim kaldı, şu kadar süre daha yaşayacağım diyemez.
İnsan
ömrü üç zaman dilimine ayrılır. Biri geçen süredir; buna mazi denir. Bu süre,
iyiliği ve kötülüğü ile geride kalmıştır. Diğeri elde olmayan süredir; buna
gelecek denir. İnsanın ona ulaşıp ulaşmayacağı belli değildir. Bir diğeri de
insanın içinde yaşadığı andır; işte eldeki zaman odur. Ona fırsat denir.
Yapılması gereken ne varsa onda yapılmalıdır. Çünkü o da geçmek üzeredir.
Hayırlı işlerde, şimdi dursun sonra yaparım demek şeytandandır.
Âlemlere
rahmet Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şu
beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil: İhtiyarlığından önce gençliğinin,
hastalığından önce sıhhatinin, fakirlikten önce zenginliğinin, meşguliyetinden
önce boş zamanlarının, ölümünden önce hayatının." [24]
Bir
müminin hayat hedefi şu âyette özetlenmiştir:
"Resûlüm
de ki: Benim namazım ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb'i Allah
içindir." [25]
Bütün
vakitlerde övülme, sevilme ve zikredilme hakkı Cenâb-ı Hakk'a aittir. Bu hak
hiçbir an ortadan kalkmaz; çünkü kulun her ânı ayrı bir hayattır ve bu hayatın
kaynağı yüce Allah'tır. Kul dünyada da âhirette de O'na muhtaçtır.
Yüce
Yaratıcımız gece ve gündüzden oluşan bütün zamanları iki şey için yarattığını
belirtmiştir: Biri zikir, diğeri şükür. [26]
Resûlullah
Efendimiz (s.a.v) insanların çoğunun iki büyük nimette aldandığını haber
vermiştir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir. [27]
Kıyamet
günü, herkese hesabı ve şükrü sorulacak dört nimet vardır. Bunlardan ikisi
zamanla ilgilidir. Yüce Allah herkese özellikle gençliğini nerede harcadığını
ve sonraki kalan ömrünü nerede tükettiğini soracaktır. Hesabı sorulacak diğer
iki nimet ise mal ve ilimdir. [28]
Cüneyd-i
Bağdâdî (k.s) der ki: "Vakit sermayeni iyi kullan. O bir kere ele geçer;
kaçırdın mı bir daha ebediyen ele geçiremezsin. Kâinatta vakitten daha kıymetli
bir servet yoktur."
Hz.
Ali (r.a), şerefli hanımı Hz. Fâtıma'ya (r.anha) demiştir ki:
"Fâtıma!
Yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap ki fazla çiğneme derdi olmasın.
Çünkü sulu yemek tez yenir, kuru yemeği çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında
elli defa tesbih ve zikir farkı vardır. Yemek başında çok bekleyip hayırlı
işlerden geri kalmayalım." [29]
[30]
***
Davud-i
Tâî’nin (rah) dadısı anlatıyor: Davud’a “Ebû Süleyman! Canın ekmek çekmiyor
mu?” diye sordum. Bana dedi ki: “Dadıcığım! Ekmeği çiğnemek ile ufalanmış
ekmeği suyla içmek arasında elli âyetlik zaman farkı vardır.” [31]
Vakitleri
Salih Amellerle Değerlendirmenin Önemi
Naklederler
ki, Dâvûd-î Tâî'nin (k.s) miras yoluyla eline bir miktar altın geçmiş ve
bununla yirmi sene geçinmişti. Hatta şeyhler,
-
Bu yol, saklama yolu değil, başkalarına harcama yoludur, demişlerdi. O vakit
Dâvûd,
-
Ben bu kadarını, gönlüm dünya kaygısından bom boş olsun da, ölene kadar ahiret
için hazırlık yapayım, diye saklıyorum, demişti. Hiç durmadan dinlenmeden amel
ederdi. O derecede ki, ekmeği suya koyup öylece yerdi,
-
Bu ekmeği çiğneyerek yiyene kadar Kur’an’dan elli ayet okunabilir, neden zamanı
zayi edeyim, derdi.[32]
***
Atâullah
İskenderî Hazretleri şöyle diyor:
“Bir
tüccarın sermayesi olduğu gibi, Allah yoluna çıkan bir seyyarın da sermayesi
vardır. Bu dervişin sermayesi, vaktidir. Vaktinin kıymetini bilmeyen seyyar,
gönlündeki marifet nurunu kaybeder. Marifet nuru ile nurlanmak, vakti ihya
etmekle mümkündür. Vaktini, ömür sermayesini kaybeden tüccar nasıl kâr elde
edebilir, bu elbette mümkün değildir.” [33]
***
Allah'ın
nimet, rahmet ve merhametinin müminlere bol bol ihsan edildiği gece manasına
gelen Regaib Kandilinde, bir yıllık yaşantımızı, ibadetlerimizi iyi düşünecek
ve ona göre hayatımıza çekidüzen vererek, samimi bir teslimiyetle nefis
muhasebesi yapacağız.[34]
Üç ayların ilki olan Receb'in ilk cuma gecesi Regâib
gecesidir. Yüce Allah'ın ilâhî ihsan ve mânevî hediyelerinin diğer zamanlardan
daha çok tecelli etmesi, samimi kalple Allah'a yönelenlerin affedilmelerinin
çokça ümit edilmesi ve müminlerin samimiyet ve iştiyakla yüce Allah'a
yönelmeleri sebebiyle bu geceye "Regâib" denilmiştir.
Amellerin
hasat edileceği üç ayların bu ilk mübarek gecesinde yüce Mevlâ'dan af ve
mağfiret dilenilir, ihsan ve ikram beklenir.
Bu
gece, Hz. Âmine validemizin Resûlullah Efendimiz'e (s.a.v) hamileliğini
farkettiği gece olduğu için de ayrı bir öneme sahiptir.
Bu
gecede öncelikle yapılması gereken, nefis muhasebesidir.
Bu
gecelerin nuru ve bereketi içinde kendimize, kalbimize yönelmeli, gönül
sarayımızı bulandıran haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna
bulaşmaktan sakınmalı, birbirimize, anne ve babamıza, yakınlarımıza sevgiyle ve
iyilikle yaklaşmalıyız.
Bu
gecede kişi kendisinin, ailesinin ve tüm müslümanların selâmeti, affı ve
mağfireti için dualar etmeli, eksik kazâ namazları varsa onları kılmaya çalışmalıdır.
[35]
Kul
için en hayırlı zaman, hayır üzere geçirilen ve içinde isyan edilmeyen
zamandır. Ancak Yüce Allah bazı vakitlerde özel ikram eder, aza çok verir, hiç
karşılıksız ihsanda bulunur. [36]
Yüce
Allah her gün ve gecede mümin kullarına rahmet sebebi olacak bir ibadet
koymuştur. Bunlardan bir kısmı farzdır; beş vakit namaz gibi. Bir kısmı da
nafiledir; nâfile namaz ve zikirler gibi. Aynı şekilde çeşitli aylarda da
kullarına birtakım görevler yüklemiştir. Bunlardan da bir kısmı farzdır; oruç,
zekât ve hac gibi. Bir kısmı da nafiledir; Şevval, Şaban ve haram aylarda
tutulan oruçlar gibi.
Yüce
Allah bazı ayları diğerlerinden daha faziletli kılmıştır. Bunu âyetlerinde
şöyle anlatır:
"Bu
aylardan dördü haram aylardır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın
koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin..." [37]
"Hac
bilinen aylardır." [38]
"Ramazan
ayı Kur'an'ın indirildiği aydır." [39]
Bazı
günleri ve geceleri de diğerlerinden üstün yapmıştır. Meselâ Cuma gününü
haftanın diğer günlerinden, Kadir gecesini de bin aydan daha hayırlı yapmıştır.
Yüce
Allah faziletli yaptığı bütün zamanlarda kullarına rahmet akıtacak, feyiz
çekecek, mânevî temizlik sebebi olacak, sevap kazandıracak bazı ibadetler
koymuştur. Kul bunların vesilesiyle Allah'a yaklaşır. Bu zamanlarda yüce
Allah'ın özel rahmet tecellileri vardır; isteyen ve arayan kimse bu rahmet ve
feyizden bolca elde eder. Bahtiyar ve hayır ehli kimseler bu ayları, günleri ve
saatleri iyi değerlendirir. Bu vakitlerde yaptığı ibadet ve taatlerle yüce Rabbine
yaklaşır. Böylece bu ilâhî lütuflara kavuşur ve öyle bir saadete erer ki
cehennemin ve kötülüklerin şerrinden emin olur. Bu konudaki bir hadis-i şerifte
Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Bütün
vakitlerde hayrın peşinde olun. Rabbinizin rahmet tecellilerinden bolca elde
etmeye çalışın; çünkü âlemde (her an) Allah'ın rahmeti yayılır. İsteyen kullar
ona isabet eder. Allah'tan ayıplarınızı örtmesini ve korkularınızdan emin
kılmasını isteyin.” [40]
Başka
bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Muhakkak
ki bütün zamanlarda Allah'ın rahmet rüzgârları eser. O rahmet rüzgârlarına
isabet etmeye çalışın. Eğer sizden birine o rahmet rüzgârları isabet ederse, o
kişi artık ebediyen kötülerden yazılmaz." [41]
Hz. İsâ
(a.s) şöyle derdi: "Muhakkak her gün ve gece iki hazinedir; bu hazinelerin
içine neler koyduğunuza bakın!"
Hasan-ı
Basrî de (rah) şöyle derdi: "Yeni gelen her gün kendi diliyle konuşur ve
insanlara şöyle hitap eder: Ey insanlar! Muhakkak ki ben yeni bir günüm. Ben,
bende yapılan her şeye şahidim. Güneşim battığında artık kıyamete kadar size
gelmeyeceğim."
Onun
başka bir sözü de şöyledir:
"Ey
âdemoğlu! Gün senin misafirindir. Misafir yolcudur; o senden ayrılırken senin
ya iyiliğine ya da kötülüğüne şahitlik eder. Gece de böyledir. Ona göre
davran."
Resûl-i
Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Rabb'ini
zikreden ve zikretmeyen kişinin misali, ölüyle diri kişinin misali
gibidir." [42]
Gece
nâfile ibadet ve zikir yapamayan kimse, gündüz yapmalıdır; gündüz imkân
bulamayan da geceyi değerlendirmelidir. Her ikisinde de zikirsiz ve fikirsiz
kalan kimse, ölü sayılır; oturup haline ağlamalıdır.
Adamın
biri Selmân-ı Fârisî'nin (r.a) yanına gelerek, "Ben geceleri ibadet etmek
için kalkamıyorum; ne tavsiye edersin?" diye sordu; Selmân-ı Fârisî (r.a)
ona şu cevabı verdi:
"O
zaman gündüzleri ibadete sarıl!"[43]
***
Üç
Aylar bütünüyle Rabbimizin bizlere ikram ettiği faziletli ve feyizli bir zaman
dilimidir. Yapılan duaların alemlerin Rabbine ulaştığı, dökülen pişmanlık
gözyaşlarının günahları silip yok ettiği bir kandiller geçididir. Melekî olduğu
kadar şeytanî özelliklere de sahip, günah işlemeye müsait insanoğlunun
günahlarından temizlenmesi için kaçırılmaz bir fırsattır.
Üç Aylar, günahlardan arınma, sevaplarla
bezenme mevsimidir. Ramazan'dan önce oruçla buluşanlar, Cuma namazına koşanlar,
namaza başlayanlar, ibadetlerini ziyadeleştirenler, tevbe ile Mevlâ'ya daha çok
yaklaşanlar gibi manevi kazanç elde edenlerin çokça görüldüğü anlardır.
İnsanoğlu, farklı bir gelişme olmadığı
sürece belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Yeni bir durumla karşılaşınca
kendine çekidüzen verir. İşte Üç Aylar ve bu aylar içinde bulunan mübarek
geceler müslümanların hayatındaki mutad gün ve geceler arasında özel ve pek
kıymetli zamanlardır.
Bu zamanlar, geçmişin muhasebesini yaparak
geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için çok güzel bir imkandır.
Unutulmamalıdır ki kişi bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde Allah'ın
huzuruna bununla varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mesrur olacak, kötü
ise pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu pişmanlığın orada faydası da
olmayacaktır.
Bu mübarek aylar ve geceler, yaptığımız
halde unuttuğumuz günahlarımızın affına sebep olabilir. Böylece alnımız ve
kalbimizdeki kara lekelerin silinmesiyle imanımız güçlenir. Bunun için bolca
tevbe -istiğfar etmek, oruç tutmak, varsa kaza namazı ve nafile namaz kılmak, Kur'an
-ı Kerim okumak, zikir yapmak, zekâtın dışında bolca sadaka vermek, hasta,
eş-dost, akraba ziyaretlerinde bulunmak, sohbet meclislerine iştirak etmek,
dargınları barıştırmak, üzerimizde bulunan kul haklarını hemen iade ederek
helallik almak, haram, mekruh ve şüpheli şeyleri terketmek , mâlâyani şeyleri
terketmek için elden gelen bütün gayreti gösterme zamanıdır. Bu aylar beşer
fıtratının gereği meydana gelen suç ve günahlardan temizlenme, kurtulma
aylarıdır.
Bir mümin için, manevi bir doktorun elinde
ve emrinde nefsini ıslah edip, kalbini tedavi ve ihya edeceği en müsait aylar,
günler, geceler yaklaşmakta. Tufanı bütün dehşetiyle görüp de Nuh
Aleyhisselam'ın gemisine binmek veya binmemek neyi ifade etmiş ise, bugün
içinde bulunduğumuz tufanlarından kurtulmamız için bu gün ve geceleri ilâhi bir
fırsat bilerek kurtuluşa koşmak da aynı manayı ifade etmektedir. [44]
***
Üç Aylarda Yapacaklarımız
• Tevbeye sarılmalıyız. “Ben günde yetmiş
sefer (bazı rivayetlerde yüz sefer) tevbe ederim.” diyen rahmet Peygamberine (s.a.v)
uyarak bol bol tevbe etmeliyiz.
Zifiri bir gecede, denizin karanlıklarındaki
balığın karnından “Senden başka ilah yoktur; Seni tenzih ve tesbih ederim. Ben
zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87) diyerek inleyen Yunus Aleyhisselam’ın
iniltilerine eşlik ederek tevbe etmeliyiz.
Karşılaştığı olayları tevbe sebebi görüp,
bütün bir ömrünü “Ya Rabbi! Ben pişmanım! Bütün yapmış olduğum günahlardan;
keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha ben yapmayacağım.” yakarışları ile geçiren
Allah dostlarının yollarına düşerek tevbe etmeliyiz.
Âlemlerin Rabbi karşısında hiçliklerini
iliklerine kadar hisseden arifler meclisine kalbimizi bağlayarak, her gün
kendimizi hesaba çekip temizlenmeye çalışmalıyız.
• Beş vakit namazımızı, cemaatle kılmaya özen
göstermeliyiz.
• Zikre yapışmalıyız. Vird edindiğimiz
amelleri aksatmamaya çalışmalıyız.
• Sünnet olan oruçları gücümüz nisbetinde
tutma gayretinde olmalıyız. Özellikle ayın ilk, orta ve son günleri ile
Pazartesi, Perşembe günleri oruç tutma azminde olmalıyız.
• Sünnet olan namazlara, özellikle geceleyin
kalkıp en az iki rekât teheccüt namazı kılmaya kendimizi alıştırmalıyız. Eğer
Recep ayından itibaren bunu yapmaya çalışırsak, Ramazan ayında da inşallah buna
devam etmekte zorluk çekmeyiz.
• Kur’an okumaya, bir sayfa bile olsa her gün
devam etmeliyiz.
• Sadaka ve diğer hayırlı işlerimizi artırarak
sürdürmeliyiz.
• İmkanı olanlar için, Recep ayında umre
yapmanın müstehap olduğunu bilmeliyiz.
Bu ve benzeri hususlara dikkat ettiğimiz
takdirde, Recep ayı ile başlayan ve Ramazan ayı ile zirveye ulaşan manevi
iklimden doya doya faydalanırız inşallah.
Rabbimiz bizi, küçüklüğümüzü anlayıp kendisine
yalvaranların arasına katsın! Çünkü O, Resulüne (s.a.v) şöyle seslendi:
Bu Yazı Sohbetçi 1.08 programı
kullanılarak hazırlanmıştır.
Hazırlayan: Gültekin KARA
www.kalpehli.com
Not: Bu yazıda konu ile ilgili
değişik kaynaklardaki açıklamalar, istenilen ana başlıklar altında dipnotları verilerek
aslına uygun bir şekilde eklenmiştir. Bu nedenle konular arasında geçişte bir
bütünlük olmayabilir veya bazı anlatımlar tekrar edilmiş olabilir. Sohbetçi
arkadaşların bu yazıyı en az üç defa okumaları, önemli yerleri işaretleyip
sohbet anında buralardan okumaları, diğer kısımlarıysa akılda kaldığı kadarıyla
anlatmaları faydalı olacaktır.
[1] Sohbet alt başlığı
[4]
Hüseyin Okur, Üç Ayların Fazileti
Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.4.
[5] Kürşad Salih Yaman, Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi,
Ağustos 2005.
[6] Mübarek Erol, Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi,
Eylül 2005.
[7] Ahmet Safa, Kalplerin Yumuşama Zamanı
Üç Aylar, Semerkand Dergisi, Ekim 2001.
[10]
Hüseyin Okur, Üç Ayların Fazileti
Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.8.
[11] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve
Geceler, Sf.9.
[13] Allah Dostlarının Hayatlarından,
Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları
[14] Kürşad Salih Yaman, Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi,
Ağustos 2005.
[15] Mübarek Erol, Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi,
Eylül 2005.
[16] Kürşad Salih Yaman, Üç Aylara Girerken, Semerkand Dergisi,
Ağustos 2005.
[17] Ahmet Safa, Kalplerin Yumuşama Zamanı
Üç Aylar, Semerkand Dergisi, Ekim 2001.
[18] Sohbet alt başlığı
[19] Buharî;
Müslim; Ebu Davud; Tirmizî; Nesâî
[20] Ahmet Miroğlu, Üç Aylar ve Biz, Semerkand Dergisi, Haziran 2001.
[21] Murat Hafızoğlu, Üç Aylar Ve Mübarek
Geceler, Semerkand Dergisi, Ekim 2000.
[22] Sohbet alt başlığı
[30] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve
Geceler, Sf.14.
[31] İmam Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 52. İmam
Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, 52.
[32] Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliya,
291.
[33]
Mehmet Ildırar, Tasavvuf Sohbetleri, İlim amel etmeyi gerektirir.
[34] Sohbet alt başlığı
[35]
Hüseyin Okur, Üç Ayların Fazileti
Mübarek Gün Ve Gecelerde İbadetlerimiz, Sf.14.
[36] Sohbet alt başlığı
[40] Beyhakî,
Şuabü'l-imân, nr. 1121, 1123; Hakîm-i Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, 2/93; Müttakî-i
Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 2/74; 7/769, Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, 1/143; Ebû Nuaym,
Hilyetü'l-Evliyâ, 3/190.
[43] Mahmut Kaya, Kutsal günler ve Geceler,
Sf.30.
[44] Mübarek Erol, Üç Aylar Ve Mümin Hayatı, Semerkand Dergisi,
Eylül 2005.
[45] Bu yazı Semerkand Dergisi’nin 1999
Ekim sayısından alındı
Yorumlar
Yorum Gönder