1910 yılında Trabzon'da annesi Şehvar Hatun ve babası Ahmed Rasim Efendi'nin ailesine doğdu, Baba tarafından büyük dedesi Kafkasya'dan Şeyh Şamil, ana tarafından büyük dedesi Hâcegân silsilesine mensub Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi'dir. Büyük ninesi yöresinde "evliya kadın" olarak bilinen Gül Hatun'dur.
Trabzon'da 4 yaşından itibaren Buharalı hocası Ömer İnan Efendi'nin manevi eğitiminde ilerlemiş ondan feyz almış, 9 yaşında hafız olmuştur.
İlkokulu Özel Fransız Okulu'nda bitirip liseden sonra üniversite öğrenimi için Devlet Bursu ile Fransa'ya gönderilmiş, önce Felsefe-Psikoloji tahsili yapmış ; sonra Tıp Fakültesi'ni de bitirerek doktor olmuştur.Mısır'da El-Ezher'e de kaydolmuş ve ilahiyat tahsil etmiştir.
Askerlik yıllarında Kore Savaşı'nda bulunmuş, burada askeri doktor olarak hizmet vermiştir. Bu yıllarda bir süre Japonya'da da bulunmuştur.
Yurda dönünce A.Ü. Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Felsefe dalında öğretim üyesi olup kısa süreli bir görev ifa etmiştir. Kısa süre sonra bu görevinden ayrılarak Tıp doktorluğu hizmeti için Doğu Anadolu'da görev almıştır. Daha sonra "Hükümet Tabibi" olarak Bozuyük'te görevlendirilir. Burada Hükümet tabibi iken evlenir ve bir kız evladı olur. Halen bir kızı ve üç torunu vardır.
Davet üzerine gittiği Almanya'da 15 yıl "anatomi" öğretim üyeliği yaptıktan sonra tekrar yurda dönmüştür. Almanya'da bulunduğu sürede resmi görevi dışındaki saatlerde camilerde vaazlar vermiş, çok sevilmişlerdir.
Fransızca, Almanca, Rusça, Arabça'yı mükemmel bilir, konuşurdu. Bu dillerin kültür ve edebiyatları hakkında derin bilgi sahibi idi. Yabancı dillerin yanı sıra bilhassa Fizik, Kimya Matematik gibi fen bilimlerinde, astronomide şaşılacak derecede bilgiliydi. Daha sonra Eskişehir'de "Genel Cerrahi" uzmanı olarak doktorluğuna devam etti ve buradaki görevinden emekli oldu. Eskişehir'de Akademi'de misafir öğretim üyesi olarak ders vermiş; aynı zamanda çeşitli camilerde kürsüye çıkarak halka vaazlar da yapmıştır..
Manevi ilimlerde ise , "velayet ve tasarruf sahibi" "ilm-i ledün sultanı", "arif-i billah" olarak tanınmıştır. ... Eserleri başka kitaplardan derleme değildir.
Yazıları önceleri "İslam" dergisinde yayınlanmıştır; bu dergideki yazılarında okurlardan kendisine ulaşan ve çoğunlukla manevi incelikler dair soruları da cevaplandırdığı bilinmektedir. Daha sonra "Allah Dostu Der ki" başlığı ile yayınlanan notlarını titizlikle hazırlar ; yanlışsız olması için dikkatle yazdırırlardı.
Derman hazretleri, hiç bir maddi servete sahip değildi. Almanya�dan döndükten sonra Ankara'da bir otel odasının mütevazi şartlarında yaşadı son demlerini... Evi yoktu. Eşi ile birlikte yalnız başına, eski tanıdığı dostlarıyla yetindi.
Ömürlerini ağır riyazat ve çilelerle, büyük sıkıntılar, dertler içinde insanlardan uzak, namsız-nişansız bir kul olarak geçirdiler. Tarikat kurmamışlardır. Tavır ve anlayış olarak günümüz dergah, tekke gibi kurumlaşan örgütlenmelerine rağbet etmemişler; "talebe", "mürid", "şeyh" namları altında etrafına kalabalık insan yığınları toplamamışlardır. Ancak vaazlarından ve doktorluğundan kendisini tanıyan ve hakiki seven sayılı kimseler O'na yanaşmışlar, ilminden istifade etmeye çalışmışlardır.Hakk'ın heybetini taşıdığı mübarek bedeni daima güzel kokar, cezbesi tesir altına alırdı insanı...
Rasulullah ve Ehl-i beyt- Rasulullah sevgisi hücrelerine kadar yayılmış görünür bir ahlak idi O'nda...
Nokta kadar şikayet, bıkkınlık taşımayan duru, sükun ve teslimiyetin göründüğü tertemiz bir sima... Ağır sıkıntılar çileler ve dertlere rağmen yüz buruşturduğu, �off� bile dediği görülmemiştir.
Dertlilere, hastalara şifa verir; yardımlarına bıkmadan, usanmadan koşardı. Kendisini ele vermeyen, içini göstermekten uzak duran celalli yapısının altında, derya gibi sevgi, merhamet ve şevkat görünürdü... Çok celalliydiler. Bazen gürler konuşurlar, fakat aynı zamanda da gözlerinden yaşlar akar; yine konuşurlardı.
Sakal bırakmamışlardır. Fakat omuzlarına sarkan yele gibi beyaz ipek saçlarına itina gösterir, onları ensesinde toplardı.Kıyafeti; tertemiz giydiği zevkle seçilmiş bir-iki gömlek ve pantolondan ibaretti, gösterişi sevmezlerdi.
Manevi emanetlerini, kendisine yakinen hizmet eden ona yanaşmış sevdiklerinden birine bırakacağını söylemiş, fakat isim açıklamamışlardır.
Son zamanlarını -ikibuçuk sene- Hastane'de geçirdi. Vasiyetlerinde "Dünyaya garib geldim, garib gitmem lazım. Garibin yeri tenhadadır" ifadesiyle sessiz bir köy kabristanına gömülmek istediler.
2 Aralık 1989 Cumartesi günü Hakk'a yürüdü. Sevenleri O'nu kar yağarken sevdiği iri kar taneleri altında Ankara'nın kuzeybatısında yaklaşık 15 kilometre mesafedeki Memlik köyü yakınında toprağa verdi. Açık bir kabir şeklinde olan türbesindeki kitabede sahife başındaki şiiri yer almaktadır. Aynı kabristanda Eşi ve diğer bazı sevenlerinin de kabirleri mevcut olup sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir.
İlkokulu Özel Fransız Okulu'nda bitirip liseden sonra üniversite öğrenimi için Devlet Bursu ile Fransa'ya gönderilmiş, önce Felsefe-Psikoloji tahsili yapmış ; sonra Tıp Fakültesi'ni de bitirerek doktor olmuştur.Mısır'da El-Ezher'e de kaydolmuş ve ilahiyat tahsil etmiştir.
Askerlik yıllarında Kore Savaşı'nda bulunmuş, burada askeri doktor olarak hizmet vermiştir. Bu yıllarda bir süre Japonya'da da bulunmuştur.
Yurda dönünce A.Ü. Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Felsefe dalında öğretim üyesi olup kısa süreli bir görev ifa etmiştir. Kısa süre sonra bu görevinden ayrılarak Tıp doktorluğu hizmeti için Doğu Anadolu'da görev almıştır. Daha sonra "Hükümet Tabibi" olarak Bozuyük'te görevlendirilir. Burada Hükümet tabibi iken evlenir ve bir kız evladı olur. Halen bir kızı ve üç torunu vardır.
Davet üzerine gittiği Almanya'da 15 yıl "anatomi" öğretim üyeliği yaptıktan sonra tekrar yurda dönmüştür. Almanya'da bulunduğu sürede resmi görevi dışındaki saatlerde camilerde vaazlar vermiş, çok sevilmişlerdir.
Fransızca, Almanca, Rusça, Arabça'yı mükemmel bilir, konuşurdu. Bu dillerin kültür ve edebiyatları hakkında derin bilgi sahibi idi. Yabancı dillerin yanı sıra bilhassa Fizik, Kimya Matematik gibi fen bilimlerinde, astronomide şaşılacak derecede bilgiliydi. Daha sonra Eskişehir'de "Genel Cerrahi" uzmanı olarak doktorluğuna devam etti ve buradaki görevinden emekli oldu. Eskişehir'de Akademi'de misafir öğretim üyesi olarak ders vermiş; aynı zamanda çeşitli camilerde kürsüye çıkarak halka vaazlar da yapmıştır..
Manevi ilimlerde ise , "velayet ve tasarruf sahibi" "ilm-i ledün sultanı", "arif-i billah" olarak tanınmıştır. ... Eserleri başka kitaplardan derleme değildir.
Yazıları önceleri "İslam" dergisinde yayınlanmıştır; bu dergideki yazılarında okurlardan kendisine ulaşan ve çoğunlukla manevi incelikler dair soruları da cevaplandırdığı bilinmektedir. Daha sonra "Allah Dostu Der ki" başlığı ile yayınlanan notlarını titizlikle hazırlar ; yanlışsız olması için dikkatle yazdırırlardı.
Derman hazretleri, hiç bir maddi servete sahip değildi. Almanya�dan döndükten sonra Ankara'da bir otel odasının mütevazi şartlarında yaşadı son demlerini... Evi yoktu. Eşi ile birlikte yalnız başına, eski tanıdığı dostlarıyla yetindi.
Ömürlerini ağır riyazat ve çilelerle, büyük sıkıntılar, dertler içinde insanlardan uzak, namsız-nişansız bir kul olarak geçirdiler. Tarikat kurmamışlardır. Tavır ve anlayış olarak günümüz dergah, tekke gibi kurumlaşan örgütlenmelerine rağbet etmemişler; "talebe", "mürid", "şeyh" namları altında etrafına kalabalık insan yığınları toplamamışlardır. Ancak vaazlarından ve doktorluğundan kendisini tanıyan ve hakiki seven sayılı kimseler O'na yanaşmışlar, ilminden istifade etmeye çalışmışlardır.Hakk'ın heybetini taşıdığı mübarek bedeni daima güzel kokar, cezbesi tesir altına alırdı insanı...
Rasulullah ve Ehl-i beyt- Rasulullah sevgisi hücrelerine kadar yayılmış görünür bir ahlak idi O'nda...
Nokta kadar şikayet, bıkkınlık taşımayan duru, sükun ve teslimiyetin göründüğü tertemiz bir sima... Ağır sıkıntılar çileler ve dertlere rağmen yüz buruşturduğu, �off� bile dediği görülmemiştir.
Dertlilere, hastalara şifa verir; yardımlarına bıkmadan, usanmadan koşardı. Kendisini ele vermeyen, içini göstermekten uzak duran celalli yapısının altında, derya gibi sevgi, merhamet ve şevkat görünürdü... Çok celalliydiler. Bazen gürler konuşurlar, fakat aynı zamanda da gözlerinden yaşlar akar; yine konuşurlardı.
Sakal bırakmamışlardır. Fakat omuzlarına sarkan yele gibi beyaz ipek saçlarına itina gösterir, onları ensesinde toplardı.Kıyafeti; tertemiz giydiği zevkle seçilmiş bir-iki gömlek ve pantolondan ibaretti, gösterişi sevmezlerdi.
Manevi emanetlerini, kendisine yakinen hizmet eden ona yanaşmış sevdiklerinden birine bırakacağını söylemiş, fakat isim açıklamamışlardır.
Son zamanlarını -ikibuçuk sene- Hastane'de geçirdi. Vasiyetlerinde "Dünyaya garib geldim, garib gitmem lazım. Garibin yeri tenhadadır" ifadesiyle sessiz bir köy kabristanına gömülmek istediler.
2 Aralık 1989 Cumartesi günü Hakk'a yürüdü. Sevenleri O'nu kar yağarken sevdiği iri kar taneleri altında Ankara'nın kuzeybatısında yaklaşık 15 kilometre mesafedeki Memlik köyü yakınında toprağa verdi. Açık bir kabir şeklinde olan türbesindeki kitabede sahife başındaki şiiri yer almaktadır. Aynı kabristanda Eşi ve diğer bazı sevenlerinin de kabirleri mevcut olup sevenleri tarafından ziyaret edilmektedir.
doktoru sevmeyen varmıdır acaba ??
YanıtlaSilşahsen tanışmadık sadece kitaplarından kendisine aşina olan biriyim.zaten bir insanı tanımak için illa ki onu bedenen görmek şart değildir.gerçek doktor söylediği kelamın altında gizlidir..onu ruhunuzda hissederseniz görmüş kadar olursunuz emin olun..
gönlünü allaha veren bir zat dosttur..herkes dost arar ama kimse dost olmaya yanaşmaz.dost olmak zordur çünkü..
o kendisi için yaşamaz..onun aklını da fikrini de zikrini de ruhunu da hülasa tüm varlığını allah kabzetmiştir..
varlıktan eser yok doktorda..anlayan anlar zaten..kızması da bağırması da öfkesi de hep allah içindir..
onun bedenini görmesem de ruhunu gördüm ben..
yazılarını anlaşılmaz bulanlar da vardır.anlamak için uğraşmayın zaten..içinizde bir zevk ve bilinmeyenin verdiği bir heyecan hissedebiliyorsanız o kafidir..samimimi olmayanlar zaten doktorla tanışamazlar.tesadüfen de olsa onun yazılarından birşeyler okuyabildiyseniz sizde hayır var demektir !!!
o haydır yaşıyor..sakın öldü olarak görmeyin..cesedi gizlenince ruhu daha ziyade zahir olmuştur.
Basılı eserlerinin hepsini okudum fakat 11 ciltlik Kuran tefsiri kayıptır Allah birgün bulup okumayı nasip eder inşallah. Zira eserlerini okuduktan sonra insanın başka bir kitabı alıp eline okuyası gelmiyor..
YanıtlaSil