Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs 24, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

evliya makamları

ONÜÇÜNCÜ BAB DÖRT UNSURA DÖRT NEBİNİN MAZHAR OLUŞUNU İZAH EDER Hakk Teâlâ dört unsur yarattı. Her unsu­ra bir Nebî düştü: Âdem aleyhisselâm Nuh aleyhisselâm Musa aleyhisselâm İsâ aleyhisselâm Bunların her biri bir unsura mazhar düşmüştür. Âdem aleyhisselâmın ilk (kalıbı) varlığı topraktan yaratıldı. Nuh aleyhisselâmın mazharı su idi. Musa aleyhisselâmın mazharı ateş idi. İsâ aleyhisselâmın mazharı da hava idi. Fakat, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem dört unsura da maz­har idi. Zahir varlığında dördü de tamamlan­mıştı. Ancak, zikr olunan peygamberlerin kalıp (vücut) larına ruh sonradan taalluk etti (gel­di). Öyle ise bu durumda, Âdem aleyhisselâmın ilk varlığının toprak olmasının hikmeti, mazharının (toprak) olmasıdır. Nuh aleyhisselâmm toprağında “su” luk olduğundan dolayı dünyayı tufana verdi.. Zira, tasarruf sahibinin varlığında hangi unsur fazla olursa onun zamanında o (unsu­ra) ait şeyler meydana gelir. Eğer Nuh aleyhisselâm unsurların dördüne de mazhar düşseydi ondan gazap gel

evliya makamları

YEDİNCİ BAB CEZBE EHLİNİN MAKAMLARINI İZAH EDER Cezbe sahipleri öyle kimselerdir ki: Fenâ makamına mürşidsiz varırlar. Hakk’tan, her şeyde feyz alırlar ve o anda hicapsız bulunurlar, zâtı müşahede ederler. Aklın sınırları içine gelmez­ler. O makamda hayran (şaşkın ve kararsız) olurlar. Levh-i Mahfûz’a nazar ederler ve üze­rinde bulunan yazıyı okurlar. Remizli olarak çe­şitli sözler söylerler. Söyledikleri o sözler de ol­muş veya olacak durumdadır. Bu makamda olan meczupların remizli söz­lerini (ne söylediklerini) aklın sınırları içinde bulunan kimseler anlamazlar. Çünkü bu makam öyle bir makamdır ki, meczublar her nefeste bü­tün eşyanın ilmini bilirler. Evveli ve âhiri bu­lunmaz. Kendinden başka kimseden haz eylemezler(zevk vermezler), Zira, gark oldukları öyle nihayetsiz bir deryadır ki, kenarı olmadığı gibi dibine de erişilmez. Şayet fenâ âlemine de varırsa kendilerine safa gelir, ömürleri oldukça o makamda kalır­lar. Bu sıfattaki velilerin irşadı riyazet ve mücâhede (Nefis terbiyesi

EVLİYA MAKAMLARI

EVLİYA MAKAMLARI بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين MUKADDİME Hamd, âlemlerin Rabb’ı olan Allah Teâlâ’yadır. Salât ve selâm Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Mu­hammed’e ve bütün âline olsun. Bu kitabın müellifi Muhammed b. Hamza (Allah Teâlâ kabrini nûr etsin) der: Bir gün oturmuş ilimle meşgul bulunuyordum, Birden gözlerime uyku geldi. Üzülerek dedim: İlâhi, bu gaflet nedir ki benim gözleri­mi aldı? Bu sözün ardından da gözlerimden yaşlar boşandı. Ve bu arada yattım. Henüz gözlerime uyku geldi geliyor vaziyette (uyku ile uyanıklık arasında) iken, yanında bir kaç veliyle birlikte Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri teşrif etti. Buyurdu ki: “Ey Muhammed b. Ham­za âşıksın (durma) maşuka vâsıl ol. Biz, göz­lerinden boşanan o yaşları ilâhi huzura arz ettik” (kabul olundu). Ancak, beraberinde olan Veliler hicap (edep ve mahcubiyet) içerisinde bulunmaktay­dılar. Aralarında

pompei kavmi helakı

Sapık Bir Kavmin HeLâkı: "Pompei" ...Onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını arttırmadı. (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. (Fatır Suresi, 42-43) Üstte, felaket öncesinde Pompei kentindeki refah ve zenginliği gösteren bir fresk. Alttaki resimde Pompei'de yapılan kazılarda çıkarılan taslaşmış cesetler. Evet, "Allah'ın sünnetinde (kurallarında) hiçbir değişiklik" yoktur. Allah’ın kurallarına aykırı giden, O'na başkaldıran herkes, aynı ilahi kanunla karşılık görür. Roma İmparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan Pompei de, aynı Lut kavmi gibi, cinsel sapkınlıklara batmıştı. Sonu da Lut Kavmi'yle benzer oldu. Pompe

Ahde Vefa

Ahde Vefa Hz.Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derlerki -Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin. Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek: -Söyledikleri doğrumu diye sorar. Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz Ömer: -Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar,derki : -Ben bulunduğum kasaba hali vakti yerinde olan bir insanım ailemle beraber gezmeye çıktık kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasında bir güzel atım varki dönen bir defa daha bakıyor hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı atım oracıkta öldü, nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım babası öldü, kaçmak istedim, fakat arkadşlar beni yakaladı,durum bundan ibaret,dedi. Bu söz üzerine Hz Ömer söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam, madem suçunu da k

DEDE PAŞA HAZRETLERİ

HAZRET-İ ŞEYH MUSA BAŞTÜRK ( Bayburdî Dede Paşa ) [ Kaddesallahu Sırrahulaziz ] ( Bayburt,1879 - Erzincan, 4 Eylül 1979 ) Asıl adı Musa Baştürk olan bu büyük mürşid manevî alemde Dede Paşa Hazretleri lâkabı ile tanınmaktadır. 1879 yılında Bayburt'un Pulur nahiyesine bağlı Aşağı Lori köyünde dünyaya geldi. Babası Hüseyin Efendi ve annesi Gül Hanım'dır. Soyadı kanunu gereği aile Baştürk soyadını almıştır. Oğlunun Dilinden Hayatından Kesitler: Hayatını babasını anlatırken duygulu anlar yaşayan oğlu Nureddin Baştürk ilerlemiş yaşına rağmen tazeliğini koruyan hafızasından şöyle anlatmıştır: "-Babam okumayı çok severdi, ilk önce sübyan mektebine gitmiş, bu okulda çok başarılı imiş, okul dışında da Bayburt'a bağlı Yukarı Aksüt köyünde Kitapsız Hacı Mustafa Efendi diye bir zattan dersler almış. Bu zat babamın zekasına hayret edermiş. Sürekli "bu çocuk bir başka" diye sağda solda söylermiş, zaten kendilerine "Dede Paşa" adını da bu zat koymuş. Babam sübya