Ana içeriğe atla

EVLİYA MAKAMLARI

EVLİYA MAKAMLARI

بِسْـــمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين

MUKADDİME

Hamd, âlemlerin Rabb’ı olan Allah Teâlâ’yadır. Salât ve selâm Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz Mu­hammed’e ve bütün âline olsun.
Bu kitabın müellifi Muhammed b. Hamza (Allah Teâlâ kabrini nûr etsin) der:
Bir gün oturmuş ilimle meşgul bulunuyordum, Birden gözlerime uyku geldi. Üzülerek dedim:
İlâhi, bu gaflet nedir ki benim gözleri­mi aldı?
Bu sözün ardından da gözlerimden yaşlar boşandı. Ve bu arada yattım. Henüz gözlerime uyku geldi geliyor vaziyette (uyku ile uyanıklık arasında) iken, yanında bir kaç veliyle birlikte Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri teşrif etti. Buyurdu ki:
“Ey Muhammed b. Ham­za âşıksın (durma) maşuka vâsıl ol. Biz, göz­lerinden boşanan o yaşları ilâhi huzura arz ettik” (kabul olundu).
Ancak, beraberinde olan Veliler hicap (edep ve mahcubiyet) içerisinde bulunmaktay­dılar. Aralarından uzun boylu biri:
“Yâ Rasûlüllah, Muhammed b. Hamza’ya Evliyaullah’ın gördüğü makamları gösterseniz?” dedi. Bun­dan sonra Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri mübarek elini başımın üzerine koydu. Gözlerimden hemen perdeler kalktı. Bu kitapta anlatılan makam­ları nazar edip gördüm. Hayran kaldım. He­men Radiyallâhü anh hazretlerinin ayağına düştüm (kapandım). Mübarek eliyle başımı kaldırdı ve üç kere:
“Bilâ tekellûfi, Bilâ tekellûfi, Bilâ tekellûfi.” (Zahmetsiz, meşekkatsiz ve   külfetsiz olarak) buyurdu. Bu arada bir müddet hicapsız olarak yürüdüm. Sonra aklın hudut­ları içine geldim ve bu kitabı yazdım.
Burada anlattığım her sözü levh-ı mahfuz üzerindeki nakşa bakıp yazdım. Bir harf ve bir nokta fazla yazmadım. Hatta gördüğümün binde birini yazdım. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem haz­retlerinin gösterdiği makamlar arasında öyle makamlar bulunmaktadır ki: ifadeye gelmez ve yazıya sığmaz. Aklın onda yeri yoktur. Kim değildir der (inkâr eder) se hatadır.
Yazdığım kitaba da MAKÂMÂT-I EVLİ­YA ismini verdim, (muhteva olarak da) on sekiz babdır.(bölümdür)

BİRİNCİ BAB

ÂLEMDE (DÜNYADA) MÜRŞİD VE MÜRİD KİMDİR? İRŞAD KİMİN HAKKIDIR? ONU İZAH EDER

Ey Hakk (ve hakikat) isteklisi bil ki!
Âlem­de mürşid: Her şeyde kendi varlığını gören, bir makama erişen kimsedir ki artık (bu du­rumda) âlemde hiç b:r şeyin varlığı olmaz. (Onun) her şeyde tasarrufu vardır. Mürşid işte bu sıfata sâhib kimsedir.
Mürid de: Bütün Berzahı (geçitleri) katedip geçmiş bir kimsedir ki, onun görmediği bir makam olmaz. Sadece KUTBİYYET ma­kamı kalmıştır. Mürid de böyle bir kimsedir.
Âlemde mürşid tek olduğu gibi müridde tekdir.[1]
Fakat bir kısım (Şeyhler) vardır ki; irşad ma­kamına ayak basmadan dünyada irşad eder­ler. Kendilerine MEŞÂYİH’iz derler; herbirinin müridleri vardır. Falan şeyh, falan mürid irşad etti derler. Bunlar hakkında sorulacak olursa deriz ki;
Böyleleri Hakk dergâhında mahcûbdurlar (perdelidirler).
İşte nakledilen şu Hadis-i Kutsi’de Hakk Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Benîm evliyam Kubbelerim altındadır. (Veya Kubbelerim al­tında bir takım velilerim vardır ki) Onları Ben’den başkası bilmez.”[2]
Bundan anlaşılıyor ki: Biz mürşidiz diye iddia edenler Hakk Teâlâ dergâhında mahcûb­durlar. Bundan dolayıdır ki, Hakk Teâlâ haz­retlerini her şeyde hâzır (ve nazır) bilmezler. Kendi varlıklarını da layıkıyle bilmemişlerdir. Henüz mahcûbdurlar. (Bu halde iken) irşad davasında bulunurlar, kendilerini dünya hal­kına veli olarak tanıtırlar. Eğer bunlar vela­yete ayak basmış olsalardı irşad davasında bulunmazlar ve kendilerini halk arasında aziz bilip Hakk katından uzak olmazlardı.
Bu makam sahipleri, evliya sözünü satan dellâllardır ki (ilan edici; dâvet edenler)   kendilerini halka hoş kimse ola­rak gösterirler ve veli olarak tanıtırlar. Bu, son derece denî (alçak, kötü, kişiliksiz) olan bir makamdır. Ehl-i Hakk katında bundan daha aşağı bir mertebe yok­tur.
Evliya ise öyle kimselerdir ki: Bütün âle­me (her şeye) gizlidir, Allah Teâlâ’nın hazine­darıdır. Her ilmi bilir. Herkese kendiliğince (kendiliğinden) bilinir. Kısmetinde ne kadar tasarruf mevcut ise sarf eder. Bu dünya halkı tasarruf kimin elinde olduğunu bilmediğinden dolayı evliya zamanında bilinmez.
Evliyanın her ne kadar zahiri varlığı gizli değilse de hakikâti (sırrı) gizlidir. Kimse onun haline muttali olmaz. O, bu dünya hal­kının tasavvur ettiği gibi değildir. Zira onun hiç kimseye ihtiyacı olmaz. Böyle muhtaç ol­mayan bir kimse de (hâşâ) Hakk Teâlâ’nın sır­larını ve kendi velayetini halka yayıp duyurmaz. Ayrıca, Dünya halkının evliyanın sırrın­dan bir zerreyi -helak olmadan-duymasına ve o sırlara takat getirmesine de kudreti yoktur. Böyle bir şey imkânsızdır. Bu duruma göre zikredilen sahih hadisde geçtiği gibi “Bu sıfat­taki kimseleri Allah Teâlâ’dan gayri kimse bilmez.”

İKİNCİ BAB

VELAYETİN BAŞLANGICINI İZAH EDER

Evliya katında velayetin başlangıcı şöyle­dir:
Evliya bütün eşyanın ilmini bilir. Hakk’ın sıfatlarıyla muttasıf olur. Hakk Sübhanehu Teâlâ insanları ne şekilde terkib eder ve evliyaullah, eş­yanın hangi hassasından geldiğine vakıf olur ve bilir.
Evliyanın eşyayı bilmekten kastı da in­sanın terkibini öğrenmektir. Ancak, evliya bu­nu bilmekle kâmil olmaz. Zira Hakk’ın (ilmin) kemaline son yoktur ki, biline.
Fakat evliya şu makama erişir: Kendi varlığının manasını her şeyde görür ve bilir. Tıpkı aynadaki her beşerin kendi vücûdunu gördüğü gibi âlemi “ihya” (diriltme), evliya katında budur.
Yine evliya 24 saatte ve 24 000 nefeste ne ka­dar (İlâhi) kudret meydana gelir, bilir. İşte, bu şekilde bir velayete erişen velayet makamı­na ayak basar.
Evliya katında velayetin başlangıcı bu­dur.

ÜÇÜNCÜ BAB

İKİNCİ VELAYETİ İZAH EDER

Bu velayette veli eşya ilmini kat edip ge­çer de meşrebi daha ileri gider ve ruh-ı Muhammediye erişirse kudret sahibi olur yani her türlü tasarrufa kadir bulunur. Enbiya ka­tında bu makam Nübüvvet makamıdır. Fakat, veliler katında velâyet makamıdır. Nitekim Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hazretleri:
“Benim ümmetimin âlimleri Beni İsrail’in nebileri gibidir.”[3] bu­yurmuştur.
Âlimlerden maksat bu makamdaki evliya­lardır. Bu sebepledir ki, Nübüvvet makamına bu dünyada evliyadan başkasının erişmesine imkân yoktur. Hatta velayet ve Nübüvvetin ikisi bir nurdur. O nûr velinin varlığından (vü­cudundan) doğup çıkınca velayet denir. Nebinin varlığından doğup çıkınca da nübüvvet de­nir. Fakat bu nurun açıklanması enbiyaya farzdır. Evliyaya men edilmiştir. Ancak, cazibe Kuvveti isti’lâ edecek olur­sa o zaman Veli gayr-i ihtiyari (elinde olmaya­rak) izhar eder. Bu sıfatta bulunan Veliler ta­sarruf sahibidirler. Bunlar dünya kutbunu müşahede ederler. Dünya kutbu onlara buyu­rur. Dünyada her ne olur yahut olması gerek­tir, o tasarruf sahipleri o işi işleyip dururlar. Bu zikr olunan makamda velayetin ikiside ta­mam olur. Makbul olur.
Hakk Teâlâ dergâhın­da! Onun gibi kemâl elde eden “muhibbe” “Mürid” e nazar eder de bütün dünya “fenâ” ya varırsa feragati vardır (gerekir). Mâsiva (Hakk’ın gayrı) dan kendini keser. Onlarla muamelesi olmaz. Bu makamda hiç kimse ona “Veli” demez. Hatta divâne (deli) derler. Hakk Teâlâ’nın hazineleri bunun gibilerde gizlidir. Böyleleri her şeye Hakk’ın hazinesini açıkla­maz. Ancak, Hakk marifeti için vücuda gelmiş­lere açıklar.

DÖRDÜNCÜ BAB

FENÂ MAKAMINI İZAH EDER

Fenâ makamı öyle bir makamdır ki, bu makamda Veli bütün berzahı (geçitleri) aşar ve bu makamda Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Rûhu’na nazar eder. Rûhdan da (İlâhî) zâtı müşahede eder. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Ruhu Hakk Teâlâ’nın zâ­tına âyine (ayna) olmuştur. Veli, Rûh-ı Muhammediye nazar eder fenâ bulur ( fâni olur). O tah­kik   (Hakk) deryasında gark olur.  O zaman İNSAN-I KÂMİL olur; kendinden geçer, fenâ bulur. Bu tahkik deryasında seyr eder. Onun ömrü oldukça evveli ve âhirî yoktur.
Bu öyle bir makamdır ki; yetmiş bin melâike keyfiyetsiz bir tecelli ile evliyanın varlı­ğından meydana gelir. Bu makamda karar ve sükûn yoktur. İşte fenâ makamı bu zikrettiğimiz ma­kamdır.

BEŞİNCİ BAB

HİKMETİ İZAH EDER

Hikmet makamı eşyanın ilimlerinden iba­rettir.
Kâmil insanlar geldiler, eşya ile meşgul oldular; her eşyanın terkibini dizdiler. Her biri bir çeşit ilim meydana getirdiler.
Nitekim Lokman Hekim hikmet meyda­na getirdi. Diğer Hükemâ da geldiler ondan istihraç (çıkarsama) ettiler.
Fakat Lokman Hekim sadece eşya âlimi oldu. Ondan öte bir makama ayak basmadı. Bundan dolayı meşrebi sadece o kadar idi. Şa­yet meşrebi daha ileri geçebilseydi nübüvvete ayak basardı.
Yine, Lokman Hekim hakkında ihtilâf vardır: Bazıları katında, Cebrail nazil olduğu için Nebidir. Bazılarına göre de Nübüvvet gel­mediği için, değildir. Zira hikmet ilmi velayetin başlangıcıdır. Fakat; evliyaullah katında   mübtedî’dir. (yeni, acemi, ilkel)
Hikmetten kasıt da “îhyâ (diriltme) ilmi” yani “İk­sir” (diriltme) ilmidir.
Evliya katında iksîr: Hakk Teâlâ’nın ölü­yü nasıl dirilttiğini ve diriyi de ne şekilde öl­dürdüğünü bilmek demektir! Böyle kimse bu makamı bilir. Bu da evliya nazarında velayetin başlangıcıdır.
Bu makamda evliyaya kalb gınası (zen­ginliği) hâsıl olur. Bundan dolayı da “îksîr” denmiştir. Ayrıca, kabirlerin keşfi de bu makamda meydana gelir. İşte, hikmet makamı budur.

ALTINCI BAB

ÂDEM (aleyhisselâm)’IN MAKAM VE MAZHARINI İZAH EDER

Âdem aleyhisselâm arz’ın (yeryüzü) mazharı idi. Arzın hepsinin toplandığı yerden yaratıldı.
Eşyanın hepsinin güzidesi olduğundan do­layı da Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Kur’an-ı Ke­rim’de şöyle buyurmuştur:
“(Allah Teâlâ) Âdeme bütün isimleri öğretti, (isimlerin hepsini tam bir şekilde bildi). .” [4]
Zira müsemmaya (ad verilmiş, adı olan) dâhil olan her şeyin ismi evliyaya malumdur. Her ismin hakikati evliyaca bilinir. Hatta asla nazar edince bütün eşyanın hakâti olan “Ruh-ı Muhammedî”yi, Rûh-ı Muhammedinin de hakikati olan “Hakkı” görür.
Hakk Teâlâ eşyayı bir tabiatta terkib etme­di. Zira, Âdem’den başka hiç bir şeyde kabiliyet bulunmadı ki zât’a mazhar düşeydi. O, sıfatlarının terkibine de mazhar düştü­ğünden kesret-i insan (insanın çoğalması) mey­dana geldi. Ruh-i Muhammedi’den Âdemin su­reti zahir oldu. Hakk’ın birliğini dünya halkına bildirdi. Kelâm-ı kadiminde açıkladı.
Hakk Teâlâ’nın Âdemi dünyaya getirmesin­den maksat Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hazretlerinin mübarek varlığını miraç kılmak, bu dünyayı nuruyla tenvir etmekti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalp Gözü Açmak İsteyenlere tavsiyeler - kalp gözünü açmak için dua ve zikirler

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Defa Besmele okuyanin kalp gozu acilir. ...

Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notları

HERŞEY RABITALIDIR Bu alemde mevcut olan bütün eşya her gün  razbıta  yapar. Mesela : Su,ateş,toprak ve eşcar gibi cümle mevcudat  rabıta  ile nurunu güneşten alır. Dünya güneşe rabıta yapar,güneş de Arş-ı A’la’ya . Arş-ı A’la da nurunu Cenab-ı Hakk’tan alır .  Eger dünya rabıta yapmamış olsa, içindekiler yaşayamaz.Çünkü nur olmayınca nebatat yetişmez ve agaçlar meyvedar olmaz .Ay ve semadaki diger yıldızlar dahi güneşe rabıta yaparak nuru ondan alırlar. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notlarından. Bu yazıyı gönderen  Betül hoca ’ya teşekkür eder, sizlerinde dualarını bekleriz. . SİGORTA MESELESİ SİGORTA MESELESİ Bilcümle  menkul  ve  gayrimenkul  emvalin sigortası caizdir.Lakin hayat sigortası Hazreti Mevla’ya karşı yakışıksızlıktır.Hayatı sigorta etmek: ‘’  Ya Rabbi !  Ben senin verdigin bu hayatı satıyorum  ’’ manasına gelir. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sungu...

kalp gözü nasil acilir

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Subbuhun Kuddusun vel melaiketu ver ruh diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum di...