Ana içeriğe atla

NAMAZ HUKUKU VE FAZİLETİ


NAMAZ HUKUKU VE FAZİLETİ

Namaz dinin direğidir. Kişinin ilk sorulacağı şey namazdır. Beş vakit namazı cemaatle kılmaya gayret etmelidir, iki kişi de olsa, evde de olsa cemaat yapmalıdır.[1]

Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra da namaz gelir. Cenab-ı Hak Kur’an’da yüzden fazla yerde namazı emretmiştir. Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz İslâm’ın beş şartını sayarken kelime-i şehadetten yani imandan sonra namazı zikretmiştir. Şayet daha önemli bir ibadet olsaydı Allah Tealâ Hazretleri ondan bahseder, meleklerini de o ibadetle sorumlu kılardı. Oysa Hz. Peygamber s.a.v.’in haber verdiği üzere yaratıldıkları günden beri Allah’ın azameti karşısında kimi rükûda, kimi secdede ve kimi de kıyamda ibadet eden melekler vardır.

Yine bir hadis-i şerifte beyan edildiği üzere, kıyamet günü kul ilk olarak namazdan hesaba çekilecektir. Eğer düzgün hesap verirse diğer işleri düzene girecek, yok eğer aksi zuhur ederse diğer amellerdeki hesabı da ağırlaşacaktır. Namazla ilgili hesap düzgün olursa, Cenab-ı Hakk’ın diğer ameller hakkında lütuf ve keremiyle muamele etmesi umulur. En iyisini O bilir.

Bir vakit namazı terk etmek büyük günahlardandır. Namazı hafife almak veya inkâr etmek ise dinden çıkarır. Namaz kılmayan bir insanın şayet müslümanlıkla bir bağı kalmışsa, o da her an kopma tehlikesiyle yüz yüzedir. O yüzden hadis-i şerifte: “Namaz dinin direğidir. Onu terk eden (bir kimse) muhakkak dinini yıkmış olur.” buyrulmaktadır.

Allah’a ve ahiret gününe yakînen iman eden bir mümin tek bir vakit namazını dünyalara değişmez. Bir namaz karşılığında dünyanın bütün serveti ve krallığı verilse hakiki bir mümin böyle bir teklife başını çevirmeye bile tenezzül etmez.

Allah Tealâ Hazretleri şöyle buyuruyor: “Öyleleri vardır ki, ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz; onlar, kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar.” (Nur, 37)

Devrin mana sultanının bir sohbette buyurduğu gibi, denizin ortasında gemi batsa, bir mümin tahta parçalarına tutunarak hayatta kalma mücadelesi verseydi, yine o vaktin namazından mesul olacaktı. Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanan kâmil bir mümin, böyle durumlarda bile, “namazım, namazım” diyecek, ima ile mi kılsam, işaretle mi kılsam diye sancısını çekecekti.

Sahabe-i Kiram Hazretleri -Allah onlardan razı olsun- cephede çarpışırken bile namazı ve cemaati terk etmemişlerdi. Müşrikler onların gafil bir anını bekliyor, namaza durmaları için sabırsızlanıyorlardı. Halbuki onların en gafletsiz anı namazla başlıyordu. Bir grup sahabi düşmanla çarpışırken diğer grup Allah Rasulü’nün (s.a.v) ardında saf tutup namaz kılıyor, sonra geri çekilip düşmanla çarpışıyor, bu esnada Hz. Peygamber (s.a.v) onları oturarak bekliyordu. Sonra ateş hattında bulunan diğer grup geliyordu.[2]

Beş vakit namazın cemâatle kılınması, erkekler için sünnet-i müekkededir. Hatta sabah namazının sünnetinden de kuvvetlidir ki, vacib derecesindedir.

Cemaate gitme imkanı varken ve meşru bir mazeret yokken, cemaatin terki caiz değildir. Meşru mazeretler ise: hastalık, hasta bakıcılık, takatsizlik, yolculuk, korku, yoğun ilmî meşguliyet... gibi hususlardır. Bilhassa yakın yerde ezan okunuyorsa mutlaka cemaate gitmeye gayret göstermelidir.

Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazdan yirmibeş (başka bir rivayete göre yirmiyedi) derece fazladır. Yatsı ve sabah namazları cemaatle kılındığı zaman, o gece ibadetle geçirilmiş gibi sevab alınır.

Cemaatle namaz, İslâm’ın çok önem verdiği vazifelerdendir. Terkinde, ağır kerahet ve sorumluluk vardır.

Cemaatle farz namazlar kılınır. Teravih dışında nafile ve sünnetlerin cemaatle kılınması, Hanefîlere göre mekruhtur. (Şafiîlerde mekruh değildir). Cuma ve bayram namazlarının ise cemaatle kılınması şarttır.

Kadınlar için cemaatle namaz, emredilmiş sünnet değildir. Fakat adabıyla katılırlarsa, bunun sevabına kavuşurlar. Kadınlar için daha faziletli olan, cami cemaatine çıkmak değil; namazları evde kılmaktır. Erkekler içinse sünnet olan, namazları cami cemaatiyle kılmaktır.

Camiye gitme fırsatı bulamayan erkeklerin de, bulundukları yerde cemaat yapmaları esastır. Fakat mazeretsiz olarak cami cemaatini terk edip, evde veya iş yerinde cemaat yapmak mekruhtur. Bununla birlikte, camiler dışındaki cemaatler de, tek başına kılınan namazlardan üstündür.

Birçok kimse, beş vakit namazı aksatmadığı halde, cemaat hususunda yersiz mazeretler ve çeşitli bahanelerle gevşek ve ihmalkâr davranıyor. Bu durum ise, nefis ve şeytanın önemli bir hilesi olarak kabul edilmeli; bir an önce bu gevşekliğe son verip cemaate devamda karar kılmalıdır. Müslüman erkeğe yakışan, kadınlar gibi namazlarını evde kılmak değil, cami cemaatiyle kılmaktır. Beş vakti cemaatle kılamayan, hiç olmazsa sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmaya gayret etmelidir.

Cemaati terk eden insanlar, zaman zaman namazlarını sünnet vaktinden mekruh vaktine geciktirir, hatta gaflet içinde namazı kaçırabilirler de... Namazı geçirmek ise gerçekten büyük günahtır. Hem çok zaman namaz tesbihatını ihmal ederek, sevabından mahrum kalırlar. En önemlisi de, asgari yirmi beş kat cemaat sevabından mahrumiyettir. Meşru mazeret olmadan cemaati terk etme alışkanlığı münafıkların adetidir, müminlere yakışmaz!

Sahabeden Abdullah İbn-i Mes’ud (R.A.) diyor ki: ”Kim yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isterse, şu namazlara ezan okunan yerde (cemaatle kılmaya) devam etsin. Çünkü Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e hidayet sünnetlerini (yollarını) açmıştır. Cemaat namazları da hidayet sünnetlerindendir. Eğer cemaati terk edip namazı evinde kılan kimseler gibi, siz de namazları (camiye gelmeden) evlerinizde kılmaya devam ederseniz, Peygamberiniz’in sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberiniz’in sünnetini terk ettiğinizde ise muhakkak sapıtırsınız... Yemin olsun ben öyle halimizi görmüşümdür ki, nifakı malum münafıktan -ve hastadan- başka bizden hiç kimse cemaati terk etmiyordu.” [3]

Gavs-i Bilvanisi S. Abdulhakim (k.s) hazretleri şöyle buyuruyor:

Namazlarınızı hep cemaatle kılın. Tek başına kılınan namazın sevabı bir olduğu halde cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beştir. Onun için cemaata devam edin. Sakın namazınızı geçirmeyin. Kılınmayan bir farz namaz için yetmiş bin sene cehennem azabı vardır. Kazası yapılmayan bir namaz için, eğer Rabbû'l-âlemîn affetmezse yetmiş bin sene cehennem ateşiyle azâb olunacak. Terk edilen namaz için yetmiş bin sene gibi büyük bir azâb olduğuna göre kılınan namazın mükâfatını ona göre mukayese edin.

Cemaatle kılınan bir namaz için de yirmi beş namaz sevabı hatta bir rivayete göre yirmi yedi namaz sevabı verildiğine göre, artık alacağı sevap ne kadar fazla olur? Günde beş vakit namaz var, her namaza yirmi beş sevap verildiğine göre karşılığı ne olur? Beş farz namazı Allah-u Teâlâ yirmi beş namaz olarak kabul ediyor. Hiç böyle bir fırsat kaçırılır mı? [4]

Camide cemaatle kılmanın faydaları

Camide namazları eda etmenin yararları elbette çok fazladır. Bunların en önemlilerini sıralarsak, camiye koşmanın ne kadar mühim olduğunu göstermeye yetecektir.

Cami ortamı ibadet için mükemmeldir

Camide namaz kılmanın en büyük faydası, ibadeti Allah’ın arzuladığına en yakın bir şekilde eda etme imkanını sağlamasıdır. Zira caminin içindeki her şey, ibadet ruhuna uygun olarak konulmuştur. İç tezyinatı, duvarlardaki tablolar ile aklınıza gelen tüm nesneler insanın Rabbi ile bağını güçlü tutmasına yardımcı olur. Onu ibadetinden koparıp dünyaya sürüklemez.

Bu nedenle özellikle Osmanlı döneminden kalmış ve estetik açıdan insanı cezbeden mimarî yapıya sahip olan camilerdeki ibadetler, kişinin kendisini kulluğa vermesine daha çok imkan sağlar. İnsan bu camilerde namazı eda etmekten bir başka haz alır. Günümüzde yapılan ve estetikten yoksun bir kısım camiler için ise bunu söylemek zordur.

Bunun yanında camide, insanın dikkatini dağıtacak dünyevî konuşmalar söz konusu değildir. Herkes oraya aynı amaç için gelmiştir. Bu nedenle Allah’a yönelmek, kulluğu ifa etmek çok daha rahat olur. Bu yüzden cemaatin birbirleriyle konuşmaları, cep telefonlarını açık unutmaları sonucunda çeşitli müziklerin caminin manevi ortamını bozması ve benzeri durumlar mekanın ruhuna son derece aykırıdır.

Başkalarının Allah ile olan irtibatlarının kopmasına ve huşûlarının dağılmasına neden olabilecek bu tür durumlardan sakınmak gerekir. Ayrıca bunda kul hakkının ihlali olduğunu unutmamak icap eder. Aynı şekilde kokan çoraplarla, kötü ağız veya üst baş kokusuyla mescide gelmek de böyledir. Bunlara dikkat etmek şarttır.

İbadetten daha fazla tat alınır

Camide namaz kılmak insana tarif edemeyeceği bir huzur verir. Bu nedenle cemaat ne kadar kalabalık olursa, müminin namazdan aldığı haz da o kadar fazla olur. Birbirimize omuz vererek aynı safta namaza durmamız, imamın kıraatini dinleyerek hep beraber secdeye varmamız, namaz sonrasında aynı anda ellerimizi huzura açarak Rabbimize yalvarmamız ve mümin kardeşlerimizle aynı ortamda bir araya gelmenin verdiği dayanışma ve birlik olma sevincini tatmamız nedeniyle içimiz coşku ve muhabbetle dolar. Bu nedenle camiden çıktığımızda kendimizi bir hoş hissederiz.

Evde tek başımıza kılıp kendimizi hemen koltuğa attığımız namazda bu lezzeti almamız çoğunlukla mümkün değildir. Nitekim Hac ve Umre için Kâbe’nin etrafında namaza duran insanların namazdan çok daha fazla lezzet almalarının nedenlerinden birisi de cemaatin son derece kalabalık olmasıdır. Ortam gerçekten insanı kendisine çeker ve mümin Rabbinin huzurunda olduğunu bütün ruhuyla hisseder.

Namaz sevinci diri kalır

Cemaatle namaz kılmak insanın namaza ve ibadete olan isteğini canlı tutar. Zira beraber ifa edilen ibadet cemaate büyük bir huzur ve sevinç verdiğinden, insanın namaza olan iştiyakı artar.

Nitekim cemaat alışkanlığı olan insanların ezan okunduğu anda namazı eda etmek için acele etmeleri, mümkünse hemen camiye giderek orada kılmaya çalışmaları bundandır. Öyle insanlar vardır ki, ne kadar yorgun olurlarsa olsunlar, namazlarını camide eda etmeye düşkündürler. Gece geç vakitte yatmış olsalar bile, sıcak yataklarından çıkıp elbiselerini giyinerek soğukta dışarı çıkmaları ve camiye giderek imamın ardında durmaları onlara asla ağır gelmez.

Etrafınızda bu şekilde caminin devamlı cemaati olan ve beş vakti mümkün olduğunca Allah’ın evinde eda etmeye gayret eden insanlar mutlaka vardır. Onlardaki namaz telaşını, camiye devam etme alışkanlığı zayıf olan insanlarda görmemiz zordur. Bu kişilere cemaatle namaz kılma alışkanlığını ve isteğini kazandıran şey, camiye günde beş kez adım atmalarıdır.

İnsan ne ile meşgul olursa, gönlü ve dili onunla dolar. Hal ve tavırları meşguliyetiyle alakalı olur. Mesela tuttukları takımların maçlarını, oyuncuların performanslarını ve alınan puanları takip eden taraftarlara dikkat edildiğinde zikrettiğimiz husus daha iyi anlaşılır. Takımlarının fanatiği olan bu insanlar, maçları seyredebilmek için her türlü sıkıntıya girerler. Maç esnasında futbolun atmosferine kendilerini kaptırarak takımları için çılgınca tezahürat yaparlar. Maçtan çıktıktan sonra iki gün o haftanın maçını, çarşamba günü takımda olan biteni, kalan günlerde de gelecek maçı konuşurlar. Zira cemaati oldukları stat ve maçlar onların haz aldıkları temel alışkanlıkları olmuştur.

Cami cemaati olan kişiler ise müslüman kişinin ahlâkıyla ahlâklanmaya adaydır. Zira çevresinde daima Allah rızası için namaza gelen kişiler mevcuttur. Hayırlı bir yolda yürüyor olmak, kişinin noksanlarını tamamlar, hatalarını azaltır. Nitekim “dinin direği” olan namazın doğrudan müminin hayatına olumlu tesiri vardır.

Cami müminleri birbirine kaynaştırır

Camide bir araya gelmenin en büyük faydalarından birisi de, müminler arasında kaynaşmayı, birlik olmayı sağlamasıdır. Bir düğününüz olduğunda, etrafınızda ne kadar çok akraba ve dost görürseniz o kadar mutlu olursunuz. Veyahut cenazeniz varsa, namazına gelenlerin, taziyede bulunanların sayısının fazla olmasını istersiniz. Keza hasta olduğunuzda, kolunuza serum takılı olarak yattığınızda, ziyaretçilerinizin çok olmasını arzularsınız. Hatta üç durumda da gönlünüz, bazı insanların mutlaka orada olmasını ister. Gelenler çok olduğunda bundan güç alırsınız. Mutlu gününüzdeyseniz, sevinciniz dostlarınızla bir kat daha artar. Hüzünlü gününüzdeyseniz, geçmiş olsun veya başınız sağ olsun demeye gelenlerle kederiniz bir nebze hafifler. Dostların varlığı size bir güvence olur.

Bu nedenle, camide cemaat olunduğunda, insanlar safta bir arada durarak birbirlerine omuz verdiklerinde, beraber ve birlik olma şuurunu kazanırlar. Aynı hocanın ardında namaza durarak, aynı vaize yüzlerini dönerek, aynı hatibe kulak vererek beraber hareket etme, birlik olma duygusunu pekiştirirler. Hatta vatan ve millet sevgisinin en güzel pekiştiği yerlerden birinin camiler olduğunu unutmamamız gerekir. Her kesimden insanın yan yana aynı safta namaza durmasının, özellikle bayram namazlarından sonra cemaatin birbiriyle musafaha etmesinin sağladığı birlik ve beraberlik duygusunu, sevincini hiçbir şey sağlayamaz. İnsan camide, içinde bulunduğu toplumun bir ferdi olduğunu ve onlarla dayanışma içinde olması gerektiğini çok daha iyi anlar. Özellikle farklı bölgelerden insanların camide bir araya gelmesinin kaynaşmaya, bütünleşmeye ve kardeşliğe ne kadar katkısı olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Büyük camilerin namaz kılana kazandırdığı huzurun yanında, küçük mescitlerde kaynaşma çok daha fazla olur. Camiye gide gele simalar birbirlerine aşina olur. İnsanlar yeni arkadaşlıklar edinirler, güzel dostluklar kurarlar ve birbirlerinin dertleriyle ilgilenirler, yardımlaşırlar.

Özellikle yaşlılarımızın, birçok arkadaşlıklarını camide kazandıklarını göz önüne getirecek olursak, dediğimiz hususun ne kadar önemli olduğunu anlarız.

Cami sabır eğitimi verir

Caminin farkında olmadan insana kazandırdığı güzelliklerden birisi de, müsamahalı olmayı, başkalarının eziyetlerine tahammül etmeyi öğretmesidir. Özellikle değişik bölgelerden insanların bir araya geldiği camilerde, insanlar başkalarına tahammül etmeyi öğrenirler.

Bunun yanında saflar sıkışık olduğunda, çorabı veya nefesi kötü kokan biriyle yan yana durulduğunda, namaz bitip herkes çıkışa yönelip kapı ağzında sıkıştığında, farkında olmasak da bir alışkanlık kazanırız. İşte bunun adı sabırdır, müsamahadır.

Nitekim kendi alışkanlıklarımız ve adetlerimizle gittiğimiz Umre veya Haccımızda, farklı ülkelerden gelen insanların çeşitli eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmamız da Hac ve Umre ibadetinin kazandırdığı güzelliklerdendir.

Hele de ülkemizden Hac veya Umre için gidenlerin beşerli altışarlı guruplar halinde aynı odaları paylaşmaları, birbirlerinin sıkıntılarına ve eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmaları da beraber ibadet etmenin insana kazandırdığı güzel hasletlerdendir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) “Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” (Buharî) buyurmaktadır. Cemaatle kılınan namazla insanın elde ettiği manevi kârları göz önüne getirdiğimizde, neden daha fazla ecir kazandırdığını daha iyi anlıyoruz. Gerçekten de evde kılınan namaz ile camide kılınan arasında pek çok fark vardır. [5]

Namazın anahtarı abdesttir. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] her namaz kılışında abdestini en güzel şekilde almış ve öyle namaza başlamıştır. Namaza başlamak abdestten ve taharetten başlar.[6]

Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve mesh etmek suretiyle yapılan bir temizlik olup bizzat kendisi de bir ibadet ve itaattir. Abdestin birçok manevi faydaları ve sevapları olduğu gibi sıhhat yönünden de pek çok yararları vardır.

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur;

“Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu şekilde namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”

Başta namaz olmak üzere bazı ibadetler için abdest farz kılınmıştır. Abdestsiz bir kimse;

- Namaz kılamaz

- Kabe-yi Muazzama’yı tavaf edemez

- Kur’an-ı Kerim’i ayrı bir kılıf içinde olmadıkça eline alamaz

- Kur’an’ın tam bir ayetinin veya bir kısmının yazılı bulunduğu bir levhaya el süremez.

Bunları yapmak haramdır. Fakat Kur’an’ı ezber olarak veya karşıdan mushafa bakarak okuyabilir. Akil ve baliğ olan ve suyu kullanmaya gücü yeten her müslüman gerektiğinde abdest almakla yükümlüdür. [7]

Rasûlullah (s.a.v) abdest hakkında şöyle buyurmuştur:

"Kim emrolunduğu gibi farzlarına, sünnetlerine ve adaplarına riâyet ederek abdest alır, sonra kalbini dünyadan hiç bir şeyle meşgul etmeden iki rekat namaz kılarsa, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından temiz olur.” Bir başka rivayette ise şu şekilde geçmektedir:

“O iki rekatta bir yanlışlık yapmazsa geçmiş günahları af olunur.” [8]

Rasûlüllah (s.a.v) başka bir hadiste şöyle buyurmuştur:

"Dikkat edin size, Yüce Allah'ın dereceleri yükseltip günahları affettiği amelleri haber vereyim mi? Zorlukta ve darlıkta güzelce abdest almak, devamlı mescitlere gitmek ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek var ya; işte sizin için rıbat (sevabı getirecek şeyler) bunlardır.” [9]

Hz. Peygamber (s.a.v) bir defasında abdest alırken abdest âzalarını birer defa yıkadı ve şöyle buyurdu: "Bu Abdestin farz kısmıdır; Allah bunsuz namazı kabul etmez.” Sonra bir abdest daha aldı; her âzasını ikişer defa yıkadı ve şöyle buyurdu: “Kim abdest alırken âzalarını ikişer defa yıkarsa Allah onun ecrini/sevabını iki kat olarak verir.” Sonra yine abdest aldı, bu defa âzalarını üçer defa yıkadı ve şöyle buyurdu:

“Bu benim ve benden önce geçmiş peygamberlerin ve İbrahim’in (a.s) abdestidir.” [10] [11]

Abdestteki Gaflet

Büyük ârif Abdurrahman Tâhî [kuddise sırruh], namazdaki gafletinden dolayı bir müridini şöyle ikaz etmiştir:

"Namazda gaflete düşmenin sebebi, abdestteki gafletten dolayıdır. Abdestteki gafletin sebebi ise, taharetteki gafletin sonucudur. İnsan taharetlenmeye giderken, 'Şüphesiz ben (alacağım abdest ile) Rabbim'in huzurunda duracağım. Üzerimde görünen ve görünmeyen pislikleri gidermem gerekir' diye düşünmelidir. Abdest alırken de, 'Cismimdeki zâhirî ve manevî kirleri temizlemem gerekir' diye düşünmesi gerekir. İnsan namaza durmadan önce mümkün mertebe kalbini rabıta üzerine yoğunlaştırmalı ve mürşidini hayal etmelidir. Müridin yapacağı en önemli görev, kalbini rabıta üzerine yoğunlaştırmak ve kalp rabıtasını ilerleterek gönlüdeki mâsivanın kökünü temizlemektir. Gerisi mürşide düşer. Mürid, abdest anlarında da rabıta yapmalıdır. Sağlam bir niyetten sonra yapılan rabıta neticesinde mürid namaz sırasında uyanık olur." [12]

Her Zaman Abdestli Olmak

Hucvirî anlatıyor:

Derler ki, Şiblî (k.s) bir gün camiye gitmek için taharet yapmış ama hatiften bir sesin:

'Zahirini yıkadın, fakat kalp sefası nerede,' dediğini işitmişti. Şiblî diyor ki:

"Derhal geri döndüm. Bütün mülkümü ve mirasımı bağışladım. Bir sene müddetle, namazın kılınmasını caiz kılan şu elbise miktarından fazla bir şey giymedim." Sonra Cüneyd'e (k.s) geldim. Bana dedi ki:

"Yapmış olduğun o temizlik gayet faydalı bir taharet oldu. Allah seni daima temiz kılsın!" Şiblî diyor ki:

"O zamandan sonra asla taharetsizlik olmadı."

O derecede ki, dünyadan göçmek istediği vakit, taharetinde eksiklik vaki olunca müridine; 'Bana taharet yaptır', diye işaret etmiş, bunun üzerine müridi de ona abdest aldırmış, fakat sakalını hilallemeyi unutmuş, o hal içinde konuşmaya kadir olamadığı için, müridinin elini tutmuş, hilallisin, diye sakalına işaret etmişti. [13] [14]

Namaz’ın farzları nelerdir. Namazın vacipleri nelerdir. Vaciplerin önemi nelerdir. Vacipler yapılmadığı takdirde neler olur. [15]

Namazın Farzları

Namazın farzları on ikidir. Bunlardan altısı, daha namaza başlamadan önce yapılması gereken farzlardır ki bunlara “Namazın şartları” denir. Altısı da namazın içinde yapılması gereken farzlardır ki bunlara da namazın rükünleri denir. Namazın sahih olabilmesi için bu on iki farzın eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.

Namazın Şartları (Altıdır)

1. Hadesten Taharet

2. Necasetten Taharet

3. Setr-i Avret

4. İstikbali Kıble

5. Vakit

6. Niyet

Namazın Rükünleri (Altıdır)

1. İftitah Tekbiri

2. Kıyam

3. Kıraat

4. Rükû

5. Sücud

6. Kade-i Ahire

Bunlar namazın aslını ve temelini teşkil ederler.

Şafiilere Göre Namazın Şart Ve Rükünleri

Şart; vücup ve sıhhat şartları olmak üzere iki kısımdır.

Vücup Şartları (Altıdır)

1. İslam olmak

2. Baliğ olmak

3. Akıllı olmak

4. Hayız ve nifastan pak olmak

5. Azaları selamette olmak

6. Peygamber’in (sav) davetini duymak

Sıhhat Şartları (Dokuzdur)

1) Hadesten pak olmak

2) Vücut, elbise ve namaz kılınan yerin necasetten temiz olması

3) Setr-i avret

4) İstikbali Kıble

5) Vaktin girdiğini bilmek

6) Namazın nasıl kılınacağını bilmek

7) Konuşmayı bilerek terk etmek

8) Rüku ve sücud gibi fiili bir rüknü bilerek fazla yapmamak

9) Yememek ve içmemek

Namazın Rükünleri (On Yedidir)

Niyet etmek, İftitah tekbiri almak, Kıyam, Fatiha-ı Şerife’yi okumak, Rüku’a varmak, Tuma’ninet, İtidal, İtidalde tuma’ninet, Her iki rekatta iki kere secde etmek, Secdede tuma’ninet yapmak, İki secde arasında oturmak, İki secde arasındaki oturuşta tuma’ninet yapmak, Selamdan önceki oturuş, Son teşehhütü okumak, Son teşehhütün sonunda Peygamber (sav)’e salavat getirmek, Birinci selamı vermek, Rükünlerin tertibine riayet etmek.

Tuma’ninet: Eğilmesini kalkmasından ayıran azaların hareketsizliğidir. İki hareket arasındaki sükundur:

İtidal: Rükudan kalkıp rüku’a varmadan evvelki hale gelmektir. [16]


Namazın Vacipleri

Vacip Ve Hükmü

Namazın farzları olduğu gibi, bir kısım vacipleri de vardır. Sübutu ayet, mütevatir veya meşhur hadis gibi kesin delile dayanan fakat delâleti zannî olan hükme “vacip” denir. Vacibin hükmü, terk edilmesinden dolayı azaba müstahak olmaktır. Vacibin terkiyle namaz bozulmaz; ancak eksik olur. Bu eksikliğin telafisi için namazın sonunda sehiv secdesi icap eder. Ancak bir vacip kasten terk edilirse, namaz yeniden kılınmalıdır.

Namazın Vacipleri

1. İftitah tekbiri alınırken namaza “Allahü Ekber” diyerek başlamak vaciptir.

2. Kıraatta:

a) Namazda farz olan kıraati ilk iki rekatta yerine getirmek vaciptir.

b) Farz rekatların ilk iki rekatında, vitir ve nafile namazların her rekatında Fatiha sûresini okumak vaciptir.

c) Farz namazların ilk iki rekatında, vitir ve nafile namazların her rekatında zamm-ı sûre (sûre veya ayet) okumak vaciptir.

d) Fatiha’yı zamm-ı sûreden önce okumak vaciptir.

e) İlk iki rekattan her birinde Fatiha’yı bir kere okuyup tekrar etmemek vaciptir.

f) Yalnız başına namaz kılan kimse, sabah, akşam ve yatsı namazlarını dilerse aşikâre bir okuyuşla ve dilerse gizli bir okuyuşla kılar. Geceleyin kılacağı nafile namazlarda da hüküm böyledir. Fakat öğle ve ikindi namazlarında ve gündüz kılacağı nafile namazlarda gizli olarak okuması vaciptir.

g) Cemaatle kılınan namazlarda, sabah, cuma, bayram, teravih, vitir namazlarının her rekatında; akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rekatlarında imamın aşikâre Kur’an okuması, öğle ve ikindi namazlarının bütün rekatlarında, akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının son iki rekatında gizli olarak kıraat yapması vaciptir.

h) Kazaya kalan bir namaz, gündüzün cemaatle kılındığı taktirde eğer sabah namazı gibi aşikâre kıraat yapılması gereken bir namaz ise, yine aşikâre kıraat yapılır. Gizli kıraat yapılması gereken bir namaz ise, gizli kıraat yapılır. Tek başına namaz kılan ise, aşikâre kıraat yapılması gereken bir namazı kaza ederken dilerse hem aşikâre, hem de gizli kıraat okuyabilir. Bir rivayete göre ise, muhayyer olmayıp, gündüz kaza edeceği herhangi bir namazda gizli okuması vaciptir.

i) İmama uyan kimsenin Fatiha ve zamm-ı sûre okumaması vaciptir.

3. Vitir namazında kunut duası okumak ve kunut tekbiri almak vaciptir. Bu İmam-ı Azam’a göredir. İmameyne göre ise bunlar sünnettir.

4. İki bayram namazının üçer tane ziyade tekbirleri vaciptir. Bu namazlarda, birinci rekatların rükû ve secde tekbirleri sünnettir. İkinci rekatların rükû tekbirleri ise, vacip olan ilave tekbirlere bitişik olduğu için vacip sayılır.

5. Secde yapılırken:

a) Alınla beraber burnu da yere koymak vaciptir.

b) İki secdeyi birbiri ardınca yapmak vaciptir.

c) Gerektiğinde sehiv secdesi yapmak vaciptir.

d) Namazda secde ayeti okunduğunda tilavet secdesi yapmak vaciptir.

6. Ka’delerde:

a) Üç ve dört rekatlı namazlarda ikinci rekattan sonra ilk oturuşu yapmak vaciptir.

b) İlk ve son oturuşlarda Ettehiyyatü’yü okumak vaciptir.

c) İlk oturuşta Ettehiyyatü’den sonra hemen ayağa kalkmak vaciptir.

7. Namazın farzlarında tertibe riayet etmek vaciptir.

8. Tadili Erkâna riayet etmek vaciptir.

9. Vaciplerin her birini yerinde yapmak ve sonraya bırakmamak vaciptir.

10. Namazların sonunda selam vermek vaciptir.

Böylece, sekiz tanesi kıraatta, üç tanesi ka’delerde ve dört tanesi de secdeyle ilgili olmak üzere namazın vacipleri yirmi iki adete baliğ olmuştur. Bu vacipler namazın farzlarını tamamlar. Bu sebeple bunlara dikkat etmek gerekir.

Namazı Kim Kıldırsın?

Beyazıt Camii bir Cuma günü ibadete açılmış ve ilk namazı Fatih Sultan Mehmed’in oğlu ve ondan sonra padişah olan II. Bayezid Han kıldırmıştır. Sultan II. Bayezid Han’ın lakabı “velî”dir. Bu açılışı Evliya Çelebi şöyle anlatır:

“Caminin inşası tamamlanınca, bir cuma günü büyük bir merasimle ibadete açıldı. Bayezid-i Velî buyurdular ki:

– Her kim ömründe ikindi ve yatsı namazlarının ilk sünnetini hiç terk etmemiş ise, şu mübârek vakitte o imam olsun!

Derya misali cemaat içinden kimse çıkmayınca Bayezid Han mecbur kalarak:

– Elhamdülillah! Savaşta ve barışta biz bu sünnetleri hiç terk etmedik, dedi ve kendisi imam olup namazı kıldırdı.”[17]


Namazın fazileti nelerdir. Resûlullah [sallallahu aleyhi ve sellem] ve sahabe-i kiram efendilerimiz [radiyallahu anhüm] namaza ve özellikle cemaatle namaza nasıl ve ne kadar önem vermişlerdir. [18]

Namazın Faziletleri

Cenab-ı Hak c.c. şöyle buyurur:

“Elbette ki namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” [19]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Allah c.c. kullarına beş vakit namazı farz kılmıştır. Namazın her hangi bir rüknünü zayi etmeden ve hafife almadan her gün beş vakit namazını kılan kimseyi cennete sokmağa Allah Teala söz vermiştir. Beş vakit namazı kılmayan kimseler için Allah Teala’nın bir taahhüdü yoktur; dilerse onlara azap eder, dilerse cennete sokar!” [20]

Yine Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurur:

“Namazın misali şuna benzer: Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, ne dersiniz, acaba üzerinde hiç kir kalır mı?

Bu soru üzerine Sahabe-i kiram dediler ki:

— Bu hal, onun üzerinde kirlerinden hiçbir şey bırakmaz! Bu cevap üzerine Rasülullah (s.a.v) de buyurdular ki:

— İşte beş vakit namaz da böyledir; suyun kirleri giderdiği gibi namaz da günahları ve bütün hataları siler!” [21]

Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurur:

“Büyük günahlardan sakınıldığı takdirde, beş vakit namaz vakit aralarındaki (küçük) günahlara kefarettir.” [22]

İmam Buhari, Müslim ve diğer hadis alimleri İbnu Mes’ud r.a.’dan şöyle rivayet eder:

“Adamın biri yabancı bir kadını öpmüştü. Bunu gelip Rasülullah (s.a.v) ‘e anlattı. Sanki bunun keffaretini soruyor gibiydi. Bunun üzerine şu ayet-i kerime indi:

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” [23]

Adam sordu:

— Ey Allah’ın Rasülü! Bu ayet sırf benim için mi?

Rasül-i Ekrem s.a.v. buyurdular ki:

— Bu ayet, onunla amel eden ümmetimin her ferdi içindir!” [24]


İmam Ahmed b. Hanbel, Müslim ve diğer hadis alimleri Ebu Umame r.a.’dan rivayet ederler:

“Rasülullah (s.a.v) ile beraber mescidde idik. 0 esnada bir adam geldi ve dedi ki:

— Ey Allah’ın Rasülü! Ben bir günah işledim, bana bu konuda Allah’ın takdir ettiği cezasını ver!

Rasülullah (s.a.v) adama cevap vermedi. Adam talebini bir veya iki defa daha tekrar etti. Rasül-i Ekrem (s.a.v) yine sükut buyurdu. Derken (namaz vakti girdi ve) namaz kılındı. Rasülullah (s.a.v) namazdan çıkınca adam yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona vereceği cevabı işitmek istiyordum. Efendimiz adama sordu:

— Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de güzel yapmış mıydın?

— Evet ey Allah’ın Rasülü!

— Sonra da bizimle namaz kıldın mı?

— Evet ey Allah’ın Rasülü!

— Öyleyse Allah Teala hazretleri cezanı —veya günahını demişti— affetti!” [25]

Bunun üzerine Cenab-ı Hak Hazretleri şu ayeti indirdi:

“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” [26]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Münafıklarla aramızdaki fark, yatsı namazı ile sabah namazlarında hazır bulunmaktır. Bunlar münafıklara ağır gelir, yerine getiremezler.” [27]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Namazını kılmadan Allah’ın huzuruna varan kişinin Allah Teala diğer iyiliklerine değer vermez!” [28]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Namaz dinin direğidir, onu terk eden dinini yıkmış olur!” [29]

Rasülullah (s.a.v) ‘e sordular:

— Hangi amel daha faziletlidir? Buyurdular ki:

— Vaktinde kılınan namaz!” [30]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Kim abdestlerini güzelce alarak ve vaktine itina göstererek beş vakit namazını kılmaya devam ederse (muhafaza ederse); kıyamet gününde namazı kendisi için bir nur ve kılavuz olur. Namazı terk edip zayi edenler Firavun ve Haman ile birlikte haşr edilir.” [31]

Yine Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Cennetin anahtarı namazdır!” [32]

Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Namazı kasten terk eden kişi küfre düşer.” [33]

Yani, namazı kasten terk ederek iman kulpundan elini bırakan ve dininin direğini yıkan kişi, küfre düşmeye yaklaşır. Tıpkı bir şehre yaklaşan kişi için “şehre ulaştı”, “şehre girdi” denildiği gibi!

Yine Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:

“Namazı kasten terk eden kimse, Muhammed s.a.v.‘in himayesinden sıyrılıp çıkmıştır.” [34]

Ebu Hureyre r.a. şöyle der:

“Kim abdest alır ve abdestini de mükemmel şekilde tamamlar, sonra namaz kılmak niyetiyle evinden çıkarsa; o kişi namaz kılma niyetini devam ettirdiği sürece namaz kılıyor gibidir. Onun her adımı için bir iyilik yazılır ve bir kötülüğü silinir. Buna göre biriniz namaz kılınma davetini duyduğu zaman, artık geri kalması yakışık almaz. Elbette sizin en büyük ecir alacak olanınız, evi mescide en uzak olanınızdır.

Orada bulunanlar sordular:

— Neden, ey Ebu Hureyre?

— Mescide namaza giderken daha çok adım attığı için!

“Allah Teala c.c. için secde eden her mümin, o secdesi ile Allah c.c. tarafından bir derece yükseltilir ve bir günahı silinir!” [35]

- Rivayet edildiğine göre sahabeden biri Rasülullah s.a.v.’e şöyle der:

— Allah’a dua et de beni senin şefaatine nail olanlardan ve cennette komşuluğunla şereflenenlerden eylesin!

Rasül-i Ekrem s.a.v., onun bu talebine şu cevabı verir:

— Sen de çokça secde ederek bu hususta bana yardımcı ol!” [36]



[1] Sohbet alt başlığı
[2] Mustafa Bahadıroğlu, Gözümün Nuru Namaz, Semerkand Dergisi, Ekim 2006.
[3] Yusuf Özcan, Cemaatle Namazın Önemi, Semerkand Dergisi, Ağustos 2010.
[4] Gavs-i Bilvanisi S.Abdulhakim (k.s.a.), Sohbetler, 27.Sohbet.
[5] Taha YILDIZ, Biz Olmayınca Camiler Mahzun, Semerkand Dergisi, Mayıs 2010.
[6] Sohbet alt başlığı
[7] Şemseddin Bektaşoğlu, Temel İlmihal Bilgileri I, Abdest.
[8] Buhari, Vüdu, 23; Ebu Davud, Salat, 158; Ahmed, Müsned, IV, 117; Abd b. Humeyd, Müsned, No: 280..
[9] Buhari, Vüdu’, 6; Müslim, Taharet, 34-41; Tirmizi, Taharet, 38.
[10] İbnu Mace, Taharet, 47; Ahmed, Müsned, II
[11] Ebu Talip el-Mekki (rah.a), Kalplerin Azığı, 3.Cilt, Sf.
[12] Abdurrahman Tâhî, el-işârât, s. 174.
[13] Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb, s. 428.
[14] Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler ve Kıssalalar, Sf.34.
[15]  Sohbet alt başlığı
[16] Şemseddin Bektaşoğlu, Temel İlmihal bilgileri I, Namazın Farzları.
[17] Abdullah S. DEMİRTAŞ, Hâl Dili, Semerkand Dergisi, Nisan 2011.
[18] Sohbet alt başlığı
[19] Nisa, 103.
[20] Nesai, 461; Ebu Davud, 1420; Ahmed, 27740; İmam Malik, 270; ed-Darimi, es-Sünen, 1577.
[21] Buhari, 528; Müslim, 668; Tirmizi, 2868; Nesai, 462; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 9221; imam Malik, el-Muvatta’, Sefer 91, (1,174); ed-Darimi, es-Sünen, 1183.
[22] Müslim, 233; Tirmizi, 214; İbnu Mace, 1086.
[23] Hud, 114.
[24] Buhari, 4687; Müslim, 2763; Tirmizi, 3112; Ebu Davud, 4468; İbnu Mace, 4254; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3645.
[25] Buhari, 6437; Müslim, 2764; Ebu Davud, Hudud 9, (4381); İbnu Hibban, es-Sahih, 5/15; ibnu Huzeyme, es-Sahih, 311.
[26] Hud, 114.
[27] es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 26. Said b. Mansur’dan naklen rivayet eder.
[28] Benzer lafızla rivayeti için Bkz., es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 2/175.
[29] es-Suyuti, eI-Cami’u’s-Sağir, 2/54. Hadisin farklı lafızlarla rivayeti için Bkz., el-Acluni, Keşfu’l-Hafa (1621).
[30] Buhari, 1/198; Müslim, 85.
[31] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/169; ed-Darimi, es-Sünen, 2/301; İbnu Hibban, es-Sahih, 4/329; Tahavi, 4/229.
[32] Tirmizi, 4; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/340; et-Taberi, el-Mu’cemu’s-Sağir, 596; es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 2/162-163. el-Beyhaki’nin Şu’abu’l-İman ile Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inden naklen rivayet eder.
[33] İbnu Mace, 1080; Muhammed b. Nasr, Ta’zimu Kadri’s-Salat, 899. Benzer ıafızıa rivayeti için Bkz., es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 2/175.
[34] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/431; el-Münziri, et-Terğib ve’t-Terhib, 813.
[35] Müslim, 488; Tirmizi, 388; Nesai, 1139; İbnu Mace, 1423; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 21865.
[36] Müslim, 489; Nesai, 1138; Ebu Davud, 9420.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalp Gözü Açmak İsteyenlere tavsiyeler - kalp gözünü açmak için dua ve zikirler

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Defa Besmele okuyanin kalp gozu acilir.

Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notları

HERŞEY RABITALIDIR Bu alemde mevcut olan bütün eşya her gün  razbıta  yapar. Mesela : Su,ateş,toprak ve eşcar gibi cümle mevcudat  rabıta  ile nurunu güneşten alır. Dünya güneşe rabıta yapar,güneş de Arş-ı A’la’ya . Arş-ı A’la da nurunu Cenab-ı Hakk’tan alır .  Eger dünya rabıta yapmamış olsa, içindekiler yaşayamaz.Çünkü nur olmayınca nebatat yetişmez ve agaçlar meyvedar olmaz .Ay ve semadaki diger yıldızlar dahi güneşe rabıta yaparak nuru ondan alırlar. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notlarından. Bu yazıyı gönderen  Betül hoca ’ya teşekkür eder, sizlerinde dualarını bekleriz. . SİGORTA MESELESİ SİGORTA MESELESİ Bilcümle  menkul  ve  gayrimenkul  emvalin sigortası caizdir.Lakin hayat sigortası Hazreti Mevla’ya karşı yakışıksızlıktır.Hayatı sigorta etmek: ‘’  Ya Rabbi !  Ben senin verdigin bu hayatı satıyorum  ’’ manasına gelir. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notlarından. ALİ İLİMLERİ SÜFLİYATA ALET ETMEK İmam-ı

kalp gözü nasil acilir

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Subbuhun Kuddusun vel melaiketu ver ruh diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum diy