NAMAZ HUKUKU VE FAZİLETİ
Namaz dinin direğidir. Kişinin ilk sorulacağı şey
namazdır. Beş vakit namazı cemaatle kılmaya gayret etmelidir, iki kişi de olsa,
evde de olsa cemaat yapmalıdır.[1]
Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan
sonra da namaz gelir. Cenab-ı Hak Kur’an’da yüzden fazla yerde namazı
emretmiştir. Hz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz İslâm’ın beş şartını sayarken
kelime-i şehadetten yani imandan sonra namazı zikretmiştir. Şayet daha önemli
bir ibadet olsaydı Allah Tealâ Hazretleri ondan bahseder, meleklerini de o
ibadetle sorumlu kılardı. Oysa Hz. Peygamber s.a.v.’in haber verdiği üzere
yaratıldıkları günden beri Allah’ın azameti karşısında kimi rükûda, kimi
secdede ve kimi de kıyamda ibadet eden melekler vardır.
Yine bir hadis-i şerifte beyan edildiği üzere,
kıyamet günü kul ilk olarak namazdan hesaba çekilecektir. Eğer düzgün hesap
verirse diğer işleri düzene girecek, yok eğer aksi zuhur ederse diğer
amellerdeki hesabı da ağırlaşacaktır. Namazla ilgili hesap düzgün olursa,
Cenab-ı Hakk’ın diğer ameller hakkında lütuf ve keremiyle muamele etmesi
umulur. En iyisini O bilir.
Bir vakit namazı terk etmek büyük
günahlardandır. Namazı hafife almak veya inkâr etmek ise dinden çıkarır. Namaz
kılmayan bir insanın şayet müslümanlıkla bir bağı kalmışsa, o da her an kopma
tehlikesiyle yüz yüzedir. O yüzden hadis-i şerifte: “Namaz dinin direğidir. Onu
terk eden (bir kimse) muhakkak dinini yıkmış olur.” buyrulmaktadır.
Allah’a ve ahiret gününe yakînen iman eden bir
mümin tek bir vakit namazını dünyalara değişmez. Bir namaz karşılığında
dünyanın bütün serveti ve krallığı verilse hakiki bir mümin böyle bir teklife
başını çevirmeye bile tenezzül etmez.
Allah Tealâ Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Öyleleri vardır ki, ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten,
namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz; onlar, kalplerin ve gözlerin
kıvranacağı günden korkarlar.” (Nur, 37)
Devrin mana sultanının bir sohbette buyurduğu
gibi, denizin ortasında gemi batsa, bir mümin tahta parçalarına tutunarak
hayatta kalma mücadelesi verseydi, yine o vaktin namazından mesul olacaktı.
Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanan kâmil bir mümin, böyle durumlarda
bile, “namazım, namazım” diyecek, ima ile mi kılsam, işaretle mi kılsam diye
sancısını çekecekti.
Sahabe-i Kiram Hazretleri -Allah onlardan razı
olsun- cephede çarpışırken bile namazı ve cemaati terk etmemişlerdi. Müşrikler
onların gafil bir anını bekliyor, namaza durmaları için sabırsızlanıyorlardı.
Halbuki onların en gafletsiz anı namazla başlıyordu. Bir grup sahabi düşmanla
çarpışırken diğer grup Allah Rasulü’nün (s.a.v) ardında saf tutup namaz
kılıyor, sonra geri çekilip düşmanla çarpışıyor, bu esnada Hz. Peygamber (s.a.v)
onları oturarak bekliyordu. Sonra ateş hattında bulunan diğer grup geliyordu.[2]
Beş vakit namazın cemâatle kılınması, erkekler
için sünnet-i müekkededir. Hatta sabah namazının sünnetinden de kuvvetlidir ki,
vacib derecesindedir.
Cemaate gitme imkanı varken ve meşru bir
mazeret yokken, cemaatin terki caiz değildir. Meşru mazeretler ise: hastalık,
hasta bakıcılık, takatsizlik, yolculuk, korku, yoğun ilmî meşguliyet... gibi
hususlardır. Bilhassa yakın yerde ezan okunuyorsa mutlaka cemaate gitmeye
gayret göstermelidir.
Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız başına
kılınan namazdan yirmibeş (başka bir rivayete göre yirmiyedi) derece fazladır.
Yatsı ve sabah namazları cemaatle kılındığı zaman, o gece ibadetle geçirilmiş gibi
sevab alınır.
Cemaatle namaz, İslâm’ın çok önem verdiği
vazifelerdendir. Terkinde, ağır kerahet ve sorumluluk vardır.
Cemaatle farz namazlar kılınır. Teravih
dışında nafile ve sünnetlerin cemaatle kılınması, Hanefîlere göre mekruhtur.
(Şafiîlerde mekruh değildir). Cuma ve bayram namazlarının ise cemaatle
kılınması şarttır.
Kadınlar için cemaatle namaz, emredilmiş
sünnet değildir. Fakat adabıyla katılırlarsa, bunun sevabına kavuşurlar.
Kadınlar için daha faziletli olan, cami cemaatine çıkmak değil; namazları evde
kılmaktır. Erkekler içinse sünnet olan, namazları cami cemaatiyle kılmaktır.
Camiye gitme fırsatı bulamayan erkeklerin de,
bulundukları yerde cemaat yapmaları esastır. Fakat mazeretsiz olarak cami
cemaatini terk edip, evde veya iş yerinde cemaat yapmak mekruhtur. Bununla
birlikte, camiler dışındaki cemaatler de, tek başına kılınan namazlardan
üstündür.
Birçok kimse, beş vakit namazı aksatmadığı
halde, cemaat hususunda yersiz mazeretler ve çeşitli bahanelerle gevşek ve
ihmalkâr davranıyor. Bu durum ise, nefis ve şeytanın önemli bir hilesi olarak
kabul edilmeli; bir an önce bu gevşekliğe son verip cemaate devamda karar kılmalıdır.
Müslüman erkeğe yakışan, kadınlar gibi namazlarını evde kılmak değil, cami
cemaatiyle kılmaktır. Beş vakti cemaatle kılamayan, hiç olmazsa sabah ve yatsı
namazlarını cemaatle kılmaya gayret etmelidir.
Cemaati terk eden insanlar, zaman zaman namazlarını
sünnet vaktinden mekruh vaktine geciktirir, hatta gaflet içinde namazı
kaçırabilirler de... Namazı geçirmek ise gerçekten büyük günahtır. Hem çok
zaman namaz tesbihatını ihmal ederek, sevabından mahrum kalırlar. En önemlisi
de, asgari yirmi beş kat cemaat sevabından mahrumiyettir. Meşru mazeret olmadan
cemaati terk etme alışkanlığı münafıkların adetidir, müminlere yakışmaz!
Sahabeden Abdullah İbn-i Mes’ud (R.A.) diyor
ki: ”Kim yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isterse, şu namazlara ezan okunan
yerde (cemaatle kılmaya) devam etsin. Çünkü Allah Peygamberimiz (s.a.v)’e
hidayet sünnetlerini (yollarını) açmıştır. Cemaat namazları da hidayet
sünnetlerindendir. Eğer cemaati terk edip namazı evinde kılan kimseler gibi,
siz de namazları (camiye gelmeden) evlerinizde kılmaya devam ederseniz,
Peygamberiniz’in sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberiniz’in sünnetini
terk ettiğinizde ise muhakkak sapıtırsınız... Yemin olsun ben öyle halimizi
görmüşümdür ki, nifakı malum münafıktan -ve hastadan- başka bizden hiç kimse
cemaati terk etmiyordu.” [3]
Gavs-i Bilvanisi S. Abdulhakim (k.s)
hazretleri şöyle buyuruyor:
Namazlarınızı hep cemaatle kılın. Tek başına
kılınan namazın sevabı bir olduğu halde cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beştir.
Onun için cemaata devam edin. Sakın namazınızı geçirmeyin. Kılınmayan bir farz
namaz için yetmiş bin sene cehennem azabı vardır. Kazası yapılmayan bir namaz
için, eğer Rabbû'l-âlemîn affetmezse yetmiş bin sene cehennem ateşiyle azâb
olunacak. Terk edilen namaz için yetmiş bin sene gibi büyük bir azâb olduğuna
göre kılınan namazın mükâfatını ona göre mukayese edin.
Cemaatle kılınan bir namaz için de yirmi beş
namaz sevabı hatta bir rivayete göre yirmi yedi namaz sevabı verildiğine göre,
artık alacağı sevap ne kadar fazla olur? Günde beş vakit namaz var, her namaza
yirmi beş sevap verildiğine göre karşılığı ne olur? Beş farz namazı Allah-u
Teâlâ yirmi beş namaz olarak kabul ediyor. Hiç böyle bir fırsat kaçırılır mı? [4]
Camide
cemaatle kılmanın faydaları
Camide namazları eda etmenin yararları elbette
çok fazladır. Bunların en önemlilerini sıralarsak, camiye koşmanın ne kadar
mühim olduğunu göstermeye yetecektir.
Cami
ortamı ibadet için mükemmeldir
Camide namaz kılmanın en büyük faydası,
ibadeti Allah’ın arzuladığına en yakın bir şekilde eda etme imkanını
sağlamasıdır. Zira caminin içindeki her şey, ibadet ruhuna uygun olarak
konulmuştur. İç tezyinatı, duvarlardaki tablolar ile aklınıza gelen tüm
nesneler insanın Rabbi ile bağını güçlü tutmasına yardımcı olur. Onu ibadetinden
koparıp dünyaya sürüklemez.
Bu nedenle özellikle Osmanlı döneminden kalmış
ve estetik açıdan insanı cezbeden mimarî yapıya sahip olan camilerdeki
ibadetler, kişinin kendisini kulluğa vermesine daha çok imkan sağlar. İnsan bu
camilerde namazı eda etmekten bir başka haz alır. Günümüzde yapılan ve
estetikten yoksun bir kısım camiler için ise bunu söylemek zordur.
Bunun yanında camide, insanın dikkatini
dağıtacak dünyevî konuşmalar söz konusu değildir. Herkes oraya aynı amaç için
gelmiştir. Bu nedenle Allah’a yönelmek, kulluğu ifa etmek çok daha rahat olur.
Bu yüzden cemaatin birbirleriyle konuşmaları, cep telefonlarını açık unutmaları
sonucunda çeşitli müziklerin caminin manevi ortamını bozması ve benzeri
durumlar mekanın ruhuna son derece aykırıdır.
Başkalarının Allah ile olan irtibatlarının
kopmasına ve huşûlarının dağılmasına neden olabilecek bu tür durumlardan
sakınmak gerekir. Ayrıca bunda kul hakkının ihlali olduğunu unutmamak icap
eder. Aynı şekilde kokan çoraplarla, kötü ağız veya üst baş kokusuyla mescide
gelmek de böyledir. Bunlara dikkat etmek şarttır.
İbadetten
daha fazla tat alınır
Camide namaz kılmak insana tarif edemeyeceği
bir huzur verir. Bu nedenle cemaat ne kadar kalabalık olursa, müminin namazdan
aldığı haz da o kadar fazla olur. Birbirimize omuz vererek aynı safta namaza
durmamız, imamın kıraatini dinleyerek hep beraber secdeye varmamız, namaz
sonrasında aynı anda ellerimizi huzura açarak Rabbimize yalvarmamız ve mümin
kardeşlerimizle aynı ortamda bir araya gelmenin verdiği dayanışma ve birlik
olma sevincini tatmamız nedeniyle içimiz coşku ve muhabbetle dolar. Bu nedenle
camiden çıktığımızda kendimizi bir hoş hissederiz.
Evde tek başımıza kılıp kendimizi hemen
koltuğa attığımız namazda bu lezzeti almamız çoğunlukla mümkün değildir. Nitekim
Hac ve Umre için Kâbe’nin etrafında namaza duran insanların namazdan çok daha
fazla lezzet almalarının nedenlerinden birisi de cemaatin son derece kalabalık
olmasıdır. Ortam gerçekten insanı kendisine çeker ve mümin Rabbinin huzurunda
olduğunu bütün ruhuyla hisseder.
Namaz
sevinci diri kalır
Cemaatle namaz kılmak insanın namaza ve
ibadete olan isteğini canlı tutar. Zira beraber ifa edilen ibadet cemaate büyük
bir huzur ve sevinç verdiğinden, insanın namaza olan iştiyakı artar.
Nitekim cemaat alışkanlığı olan insanların
ezan okunduğu anda namazı eda etmek için acele etmeleri, mümkünse hemen camiye
giderek orada kılmaya çalışmaları bundandır. Öyle insanlar vardır ki, ne kadar
yorgun olurlarsa olsunlar, namazlarını camide eda etmeye düşkündürler. Gece geç
vakitte yatmış olsalar bile, sıcak yataklarından çıkıp elbiselerini giyinerek
soğukta dışarı çıkmaları ve camiye giderek imamın ardında durmaları onlara asla
ağır gelmez.
Etrafınızda bu şekilde caminin devamlı cemaati
olan ve beş vakti mümkün olduğunca Allah’ın evinde eda etmeye gayret eden
insanlar mutlaka vardır. Onlardaki namaz telaşını, camiye devam etme
alışkanlığı zayıf olan insanlarda görmemiz zordur. Bu kişilere cemaatle namaz
kılma alışkanlığını ve isteğini kazandıran şey, camiye günde beş kez adım
atmalarıdır.
İnsan ne ile meşgul olursa, gönlü ve dili
onunla dolar. Hal ve tavırları meşguliyetiyle alakalı olur. Mesela tuttukları
takımların maçlarını, oyuncuların performanslarını ve alınan puanları takip
eden taraftarlara dikkat edildiğinde zikrettiğimiz husus daha iyi anlaşılır.
Takımlarının fanatiği olan bu insanlar, maçları seyredebilmek için her türlü
sıkıntıya girerler. Maç esnasında futbolun atmosferine kendilerini kaptırarak
takımları için çılgınca tezahürat yaparlar. Maçtan çıktıktan sonra iki gün o
haftanın maçını, çarşamba günü takımda olan biteni, kalan günlerde de gelecek
maçı konuşurlar. Zira cemaati oldukları stat ve maçlar onların haz aldıkları
temel alışkanlıkları olmuştur.
Cami cemaati olan kişiler ise müslüman kişinin ahlâkıyla ahlâklanmaya adaydır. Zira çevresinde daima Allah rızası için namaza gelen kişiler mevcuttur. Hayırlı bir yolda yürüyor olmak, kişinin noksanlarını tamamlar, hatalarını azaltır. Nitekim “dinin direği” olan namazın doğrudan müminin hayatına olumlu tesiri vardır.
Cami
müminleri birbirine kaynaştırır
Camide bir araya gelmenin en büyük
faydalarından birisi de, müminler arasında kaynaşmayı, birlik olmayı
sağlamasıdır. Bir düğününüz olduğunda, etrafınızda ne kadar çok akraba ve dost
görürseniz o kadar mutlu olursunuz. Veyahut cenazeniz varsa, namazına
gelenlerin, taziyede bulunanların sayısının fazla olmasını istersiniz. Keza
hasta olduğunuzda, kolunuza serum takılı olarak yattığınızda,
ziyaretçilerinizin çok olmasını arzularsınız. Hatta üç durumda da gönlünüz,
bazı insanların mutlaka orada olmasını ister. Gelenler çok olduğunda bundan güç
alırsınız. Mutlu gününüzdeyseniz, sevinciniz dostlarınızla bir kat daha artar.
Hüzünlü gününüzdeyseniz, geçmiş olsun veya başınız sağ olsun demeye gelenlerle
kederiniz bir nebze hafifler. Dostların varlığı size bir güvence olur.
Bu nedenle, camide cemaat olunduğunda,
insanlar safta bir arada durarak birbirlerine omuz verdiklerinde, beraber ve
birlik olma şuurunu kazanırlar. Aynı hocanın ardında namaza durarak, aynı vaize
yüzlerini dönerek, aynı hatibe kulak vererek beraber hareket etme, birlik olma
duygusunu pekiştirirler. Hatta vatan ve millet sevgisinin en güzel pekiştiği
yerlerden birinin camiler olduğunu unutmamamız gerekir. Her kesimden insanın
yan yana aynı safta namaza durmasının, özellikle bayram namazlarından sonra
cemaatin birbiriyle musafaha etmesinin sağladığı birlik ve beraberlik
duygusunu, sevincini hiçbir şey sağlayamaz. İnsan camide, içinde bulunduğu
toplumun bir ferdi olduğunu ve onlarla dayanışma içinde olması gerektiğini çok
daha iyi anlar. Özellikle farklı bölgelerden insanların camide bir araya
gelmesinin kaynaşmaya, bütünleşmeye ve kardeşliğe ne kadar katkısı olduğunu
söylemeye gerek yoktur.
Büyük camilerin namaz kılana kazandırdığı
huzurun yanında, küçük mescitlerde kaynaşma çok daha fazla olur. Camiye gide
gele simalar birbirlerine aşina olur. İnsanlar yeni arkadaşlıklar edinirler,
güzel dostluklar kurarlar ve birbirlerinin dertleriyle ilgilenirler,
yardımlaşırlar.
Özellikle yaşlılarımızın, birçok arkadaşlıklarını
camide kazandıklarını göz önüne getirecek olursak, dediğimiz hususun ne kadar
önemli olduğunu anlarız.
Cami
sabır eğitimi verir
Caminin farkında olmadan insana kazandırdığı
güzelliklerden birisi de, müsamahalı olmayı, başkalarının eziyetlerine tahammül
etmeyi öğretmesidir. Özellikle değişik bölgelerden insanların bir araya geldiği
camilerde, insanlar başkalarına tahammül etmeyi öğrenirler.
Bunun yanında saflar sıkışık olduğunda, çorabı
veya nefesi kötü kokan biriyle yan yana durulduğunda, namaz bitip herkes çıkışa
yönelip kapı ağzında sıkıştığında, farkında olmasak da bir alışkanlık
kazanırız. İşte bunun adı sabırdır, müsamahadır.
Nitekim kendi alışkanlıklarımız ve
adetlerimizle gittiğimiz Umre veya Haccımızda, farklı ülkelerden gelen insanların
çeşitli eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmamız da Hac ve Umre
ibadetinin kazandırdığı güzelliklerdendir.
Hele de ülkemizden Hac veya Umre için gidenlerin beşerli altışarlı guruplar halinde aynı odaları paylaşmaları, birbirlerinin sıkıntılarına ve eziyetlerine tahammül etmek durumunda kalmaları da beraber ibadet etmenin insana kazandırdığı güzel hasletlerdendir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) “Cemaatle kılınan
namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” (Buharî)
buyurmaktadır. Cemaatle kılınan namazla insanın elde ettiği manevi kârları göz
önüne getirdiğimizde, neden daha fazla ecir kazandırdığını daha iyi anlıyoruz.
Gerçekten de evde kılınan namaz ile camide kılınan arasında pek çok fark
vardır. [5]
Namazın anahtarı abdesttir. Resûlullah [sallallahu
aleyhi ve sellem] her namaz kılışında abdestini en güzel şekilde almış ve öyle
namaza başlamıştır. Namaza başlamak abdestten ve taharetten başlar.[6]
Abdest, belirli organları usulüne uygun olarak
yıkamak ve mesh etmek suretiyle yapılan bir temizlik olup bizzat kendisi de bir
ibadet ve itaattir. Abdestin birçok manevi faydaları ve sevapları olduğu gibi
sıhhat yönünden de pek çok yararları vardır.
Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur;
“Kim emrolunduğu gibi abdest alır ve emrolunduğu
şekilde namaz kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”
Başta namaz olmak üzere bazı ibadetler için
abdest farz kılınmıştır. Abdestsiz bir kimse;
- Namaz kılamaz
- Kabe-yi Muazzama’yı tavaf edemez
- Kur’an-ı Kerim’i ayrı bir kılıf içinde olmadıkça
eline alamaz
- Kur’an’ın tam bir ayetinin veya bir kısmının
yazılı bulunduğu bir levhaya el süremez.
Bunları yapmak haramdır. Fakat Kur’an’ı ezber
olarak veya karşıdan mushafa bakarak okuyabilir. Akil ve baliğ olan ve suyu
kullanmaya gücü yeten her müslüman gerektiğinde abdest almakla yükümlüdür. [7]
Rasûlullah (s.a.v) abdest hakkında şöyle
buyurmuştur:
"Kim emrolunduğu gibi farzlarına,
sünnetlerine ve adaplarına riâyet ederek abdest alır, sonra kalbini dünyadan
hiç bir şeyle meşgul etmeden iki rekat namaz kılarsa, annesinden doğduğu gün
gibi günahlarından temiz olur.” Bir başka rivayette ise şu şekilde geçmektedir:
“O iki rekatta bir yanlışlık yapmazsa geçmiş
günahları af olunur.” [8]
Rasûlüllah (s.a.v) başka bir hadiste şöyle
buyurmuştur:
"Dikkat edin size, Yüce Allah'ın
dereceleri yükseltip günahları affettiği amelleri haber vereyim mi? Zorlukta ve
darlıkta güzelce abdest almak, devamlı mescitlere gitmek ve bir namazdan sonra
diğer namazı beklemek var ya; işte sizin için rıbat (sevabı getirecek şeyler)
bunlardır.” [9]
Hz. Peygamber (s.a.v) bir defasında abdest
alırken abdest âzalarını birer defa yıkadı ve şöyle buyurdu: "Bu Abdestin
farz kısmıdır; Allah bunsuz namazı kabul etmez.” Sonra bir abdest daha aldı;
her âzasını ikişer defa yıkadı ve şöyle buyurdu: “Kim abdest alırken âzalarını
ikişer defa yıkarsa Allah onun ecrini/sevabını iki kat olarak verir.” Sonra
yine abdest aldı, bu defa âzalarını üçer defa yıkadı ve şöyle buyurdu:
Abdestteki
Gaflet
Büyük ârif Abdurrahman Tâhî [kuddise sırruh],
namazdaki gafletinden dolayı bir müridini şöyle ikaz etmiştir:
"Namazda gaflete düşmenin sebebi,
abdestteki gafletten dolayıdır. Abdestteki gafletin sebebi ise, taharetteki gafletin
sonucudur. İnsan taharetlenmeye giderken, 'Şüphesiz ben (alacağım abdest ile)
Rabbim'in huzurunda duracağım. Üzerimde görünen ve görünmeyen pislikleri
gidermem gerekir' diye düşünmelidir. Abdest alırken de, 'Cismimdeki zâhirî ve
manevî kirleri temizlemem gerekir' diye düşünmesi gerekir. İnsan namaza
durmadan önce mümkün mertebe kalbini rabıta üzerine yoğunlaştırmalı ve
mürşidini hayal etmelidir. Müridin yapacağı en önemli görev, kalbini rabıta
üzerine yoğunlaştırmak ve kalp rabıtasını ilerleterek gönlüdeki mâsivanın
kökünü temizlemektir. Gerisi mürşide düşer. Mürid, abdest anlarında da rabıta
yapmalıdır. Sağlam bir niyetten sonra yapılan rabıta neticesinde mürid namaz
sırasında uyanık olur." [12]
Her
Zaman Abdestli Olmak
Hucvirî anlatıyor:
Derler ki, Şiblî (k.s) bir gün camiye gitmek
için taharet yapmış ama hatiften bir sesin:
'Zahirini yıkadın, fakat kalp sefası nerede,'
dediğini işitmişti. Şiblî diyor ki:
"Derhal geri döndüm. Bütün mülkümü ve
mirasımı bağışladım. Bir sene müddetle, namazın kılınmasını caiz kılan şu
elbise miktarından fazla bir şey giymedim." Sonra Cüneyd'e (k.s) geldim.
Bana dedi ki:
"Yapmış olduğun o temizlik gayet faydalı
bir taharet oldu. Allah seni daima temiz kılsın!" Şiblî diyor ki:
"O zamandan sonra asla taharetsizlik
olmadı."
O derecede ki, dünyadan göçmek istediği vakit,
taharetinde eksiklik vaki olunca müridine; 'Bana taharet yaptır', diye işaret
etmiş, bunun üzerine müridi de ona abdest aldırmış, fakat sakalını hilallemeyi
unutmuş, o hal içinde konuşmaya kadir olamadığı için, müridinin elini tutmuş,
hilallisin, diye sakalına işaret etmişti. [13] [14]
Namaz’ın farzları nelerdir. Namazın vacipleri
nelerdir. Vaciplerin önemi nelerdir. Vacipler yapılmadığı takdirde neler olur. [15]
Namazın
Farzları
Namazın farzları on ikidir. Bunlardan altısı,
daha namaza başlamadan önce yapılması gereken farzlardır ki bunlara “Namazın
şartları” denir. Altısı da namazın içinde yapılması gereken farzlardır ki
bunlara da namazın rükünleri denir. Namazın sahih olabilmesi için bu on iki
farzın eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.
Namazın
Şartları (Altıdır)
1. Hadesten Taharet
2. Necasetten Taharet
3. Setr-i Avret
4. İstikbali Kıble
5. Vakit
6. Niyet
Namazın
Rükünleri (Altıdır)
1. İftitah Tekbiri
2. Kıyam
3. Kıraat
4. Rükû
5. Sücud
6. Kade-i Ahire
Bunlar namazın aslını ve temelini teşkil
ederler.
Şafiilere
Göre Namazın Şart Ve Rükünleri
Şart; vücup ve
sıhhat şartları olmak üzere iki kısımdır.
Vücup Şartları (Altıdır)
1. İslam olmak
2. Baliğ olmak
3. Akıllı olmak
4. Hayız ve
nifastan pak olmak
5. Azaları
selamette olmak
6.
Peygamber’in (sav) davetini duymak
Sıhhat Şartları (Dokuzdur)
1) Hadesten
pak olmak
2) Vücut, elbise ve namaz kılınan yerin
necasetten temiz olması
3) Setr-i
avret
4) İstikbali
Kıble
5) Vaktin
girdiğini bilmek
6) Namazın nasıl kılınacağını bilmek
7) Konuşmayı
bilerek terk etmek
8) Rüku ve
sücud gibi fiili bir rüknü bilerek fazla yapmamak
9) Yememek ve
içmemek
Namazın
Rükünleri (On Yedidir)
Niyet etmek,
İftitah tekbiri almak, Kıyam, Fatiha-ı Şerife’yi okumak, Rüku’a varmak,
Tuma’ninet, İtidal, İtidalde tuma’ninet, Her iki rekatta iki kere secde etmek,
Secdede tuma’ninet yapmak, İki secde arasında oturmak, İki secde arasındaki
oturuşta tuma’ninet yapmak, Selamdan önceki oturuş, Son teşehhütü okumak, Son
teşehhütün sonunda Peygamber (sav)’e salavat getirmek, Birinci selamı vermek,
Rükünlerin tertibine riayet etmek.
Tuma’ninet: Eğilmesini kalkmasından ayıran azaların
hareketsizliğidir. İki hareket arasındaki sükundur:
İtidal: Rükudan kalkıp rüku’a varmadan evvelki hale
gelmektir. [16]
Namazın
Vacipleri
Vacip
Ve Hükmü
Namazın farzları olduğu gibi, bir kısım
vacipleri de vardır. Sübutu ayet, mütevatir veya meşhur hadis gibi kesin delile
dayanan fakat delâleti zannî olan hükme “vacip” denir. Vacibin hükmü, terk
edilmesinden dolayı azaba müstahak olmaktır. Vacibin terkiyle namaz bozulmaz;
ancak eksik olur. Bu eksikliğin telafisi için namazın sonunda sehiv secdesi
icap eder. Ancak bir vacip kasten terk edilirse, namaz yeniden kılınmalıdır.
Namazın
Vacipleri
1. İftitah tekbiri alınırken namaza “Allahü
Ekber” diyerek başlamak vaciptir.
2. Kıraatta:
a) Namazda farz olan kıraati ilk iki rekatta
yerine getirmek vaciptir.
b) Farz rekatların ilk iki rekatında, vitir ve
nafile namazların her rekatında Fatiha sûresini okumak vaciptir.
c) Farz namazların ilk iki rekatında, vitir ve
nafile namazların her rekatında zamm-ı sûre (sûre veya ayet) okumak vaciptir.
d) Fatiha’yı zamm-ı sûreden önce okumak
vaciptir.
e) İlk iki rekattan her birinde Fatiha’yı bir
kere okuyup tekrar etmemek vaciptir.
f) Yalnız başına namaz kılan kimse, sabah,
akşam ve yatsı namazlarını dilerse aşikâre bir okuyuşla ve dilerse gizli bir
okuyuşla kılar. Geceleyin kılacağı nafile namazlarda da hüküm böyledir. Fakat
öğle ve ikindi namazlarında ve gündüz kılacağı nafile namazlarda gizli olarak
okuması vaciptir.
g) Cemaatle kılınan namazlarda, sabah, cuma,
bayram, teravih, vitir namazlarının her rekatında; akşam ve yatsı namazlarının
ilk iki rekatlarında imamın aşikâre Kur’an okuması, öğle ve ikindi namazlarının
bütün rekatlarında, akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının son iki rekatında
gizli olarak kıraat yapması vaciptir.
h) Kazaya kalan bir namaz, gündüzün cemaatle
kılındığı taktirde eğer sabah namazı gibi aşikâre kıraat yapılması gereken bir
namaz ise, yine aşikâre kıraat yapılır. Gizli kıraat yapılması gereken bir
namaz ise, gizli kıraat yapılır. Tek başına namaz kılan ise, aşikâre kıraat
yapılması gereken bir namazı kaza ederken dilerse hem aşikâre, hem de gizli kıraat
okuyabilir. Bir rivayete göre ise, muhayyer olmayıp, gündüz kaza edeceği
herhangi bir namazda gizli okuması vaciptir.
i) İmama uyan kimsenin Fatiha ve zamm-ı sûre
okumaması vaciptir.
3. Vitir namazında kunut duası okumak ve kunut
tekbiri almak vaciptir. Bu İmam-ı Azam’a göredir. İmameyne göre ise bunlar
sünnettir.
4. İki bayram namazının üçer tane ziyade
tekbirleri vaciptir. Bu namazlarda, birinci rekatların rükû ve secde tekbirleri
sünnettir. İkinci rekatların rükû tekbirleri ise, vacip olan ilave tekbirlere
bitişik olduğu için vacip sayılır.
5. Secde yapılırken:
a) Alınla beraber burnu da yere koymak
vaciptir.
b) İki secdeyi birbiri ardınca yapmak
vaciptir.
c) Gerektiğinde sehiv secdesi yapmak vaciptir.
d) Namazda secde ayeti okunduğunda tilavet
secdesi yapmak vaciptir.
6. Ka’delerde:
a) Üç ve dört rekatlı namazlarda ikinci
rekattan sonra ilk oturuşu yapmak vaciptir.
b) İlk ve son oturuşlarda Ettehiyyatü’yü
okumak vaciptir.
c) İlk oturuşta Ettehiyyatü’den sonra hemen
ayağa kalkmak vaciptir.
7. Namazın farzlarında tertibe riayet etmek
vaciptir.
8. Tadili Erkâna riayet etmek vaciptir.
9. Vaciplerin her birini yerinde yapmak ve
sonraya bırakmamak vaciptir.
10. Namazların sonunda selam vermek vaciptir.
Böylece, sekiz tanesi kıraatta, üç tanesi
ka’delerde ve dört tanesi de secdeyle ilgili olmak üzere namazın vacipleri
yirmi iki adete baliğ olmuştur. Bu vacipler namazın farzlarını tamamlar. Bu
sebeple bunlara dikkat etmek gerekir.
Namazı
Kim Kıldırsın?
Beyazıt Camii bir Cuma günü ibadete açılmış ve
ilk namazı Fatih Sultan Mehmed’in oğlu ve ondan sonra padişah olan II. Bayezid
Han kıldırmıştır. Sultan II. Bayezid Han’ın lakabı “velî”dir. Bu açılışı Evliya
Çelebi şöyle anlatır:
“Caminin inşası tamamlanınca, bir cuma günü
büyük bir merasimle ibadete açıldı. Bayezid-i Velî buyurdular ki:
– Her kim ömründe ikindi ve yatsı namazlarının
ilk sünnetini hiç terk etmemiş ise, şu mübârek vakitte o imam olsun!
Derya misali cemaat içinden kimse çıkmayınca
Bayezid Han mecbur kalarak:
– Elhamdülillah! Savaşta ve barışta biz bu
sünnetleri hiç terk etmedik, dedi ve kendisi imam olup namazı kıldırdı.”[17]
Namazın fazileti nelerdir. Resûlullah [sallallahu
aleyhi ve sellem] ve sahabe-i kiram efendilerimiz [radiyallahu anhüm] namaza ve
özellikle cemaatle namaza nasıl ve ne kadar önem vermişlerdir. [18]
Namazın
Faziletleri
Cenab-ı Hak c.c. şöyle buyurur:
“Elbette ki namaz müminler üzerine vakitleri
belli bir farzdır.” [19]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Allah c.c. kullarına beş vakit namazı farz
kılmıştır. Namazın her hangi bir rüknünü zayi etmeden ve hafife almadan her gün
beş vakit namazını kılan kimseyi cennete sokmağa Allah Teala söz vermiştir. Beş
vakit namazı kılmayan kimseler için Allah Teala’nın bir taahhüdü yoktur;
dilerse onlara azap eder, dilerse cennete sokar!” [20]
Yine Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Namazın misali şuna benzer: Sizden birinizin
kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, ne
dersiniz, acaba üzerinde hiç kir kalır mı?
Bu soru üzerine Sahabe-i kiram dediler ki:
— Bu hal, onun üzerinde kirlerinden hiçbir şey
bırakmaz! Bu cevap üzerine Rasülullah (s.a.v) de buyurdular ki:
— İşte beş vakit namaz da böyledir; suyun
kirleri giderdiği gibi namaz da günahları ve bütün hataları siler!” [21]
Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Büyük günahlardan sakınıldığı takdirde, beş
vakit namaz vakit aralarındaki (küçük)
günahlara kefarettir.” [22]
İmam Buhari, Müslim ve diğer hadis alimleri
İbnu Mes’ud r.a.’dan şöyle rivayet eder:
“Adamın biri yabancı bir kadını öpmüştü. Bunu
gelip Rasülullah (s.a.v) ‘e anlattı. Sanki bunun keffaretini soruyor gibiydi. Bunun üzerine
şu ayet-i kerime indi:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk
saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt
almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” [23]
Adam sordu:
— Ey Allah’ın Rasülü! Bu ayet sırf benim için
mi?
Rasül-i Ekrem s.a.v. buyurdular ki:
— Bu ayet, onunla amel eden ümmetimin her
ferdi içindir!” [24]
İmam Ahmed b. Hanbel, Müslim ve diğer hadis
alimleri Ebu Umame r.a.’dan rivayet ederler:
“Rasülullah (s.a.v) ile beraber mescidde idik. 0 esnada bir adam geldi ve dedi ki:
— Ey Allah’ın Rasülü! Ben bir günah işledim,
bana bu konuda Allah’ın takdir ettiği cezasını ver!
Rasülullah (s.a.v) adama cevap vermedi. Adam talebini bir veya iki defa daha tekrar
etti. Rasül-i Ekrem (s.a.v) yine sükut buyurdu. Derken (namaz vakti girdi ve) namaz kılındı.
Rasülullah (s.a.v) namazdan çıkınca adam
yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona vereceği cevabı işitmek
istiyordum. Efendimiz adama sordu:
— Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de
güzel yapmış mıydın?
— Evet ey Allah’ın Rasülü!
— Sonra da bizimle namaz kıldın mı?
— Evet ey Allah’ın Rasülü!
— Öyleyse Allah Teala hazretleri cezanı —veya günahını
demişti— affetti!” [25]
Bunun üzerine Cenab-ı Hak Hazretleri şu ayeti
indirdi:
“Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk
saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu,
öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” [26]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Münafıklarla aramızdaki fark, yatsı namazı
ile sabah namazlarında hazır bulunmaktır. Bunlar münafıklara ağır gelir, yerine
getiremezler.” [27]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Namazını kılmadan Allah’ın huzuruna varan
kişinin Allah Teala diğer iyiliklerine değer vermez!” [28]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Namaz dinin direğidir, onu terk eden dinini
yıkmış olur!” [29]
Rasülullah (s.a.v)
‘e sordular:
— Hangi amel daha faziletlidir? Buyurdular ki:
— Vaktinde kılınan namaz!” [30]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Kim abdestlerini güzelce alarak ve vaktine
itina göstererek beş vakit namazını kılmaya devam ederse (muhafaza ederse);
kıyamet gününde namazı kendisi için bir nur ve kılavuz olur. Namazı terk edip
zayi edenler Firavun ve Haman ile birlikte haşr edilir.” [31]
Yine Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Cennetin anahtarı namazdır!” [32]
Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Namazı kasten terk eden kişi küfre düşer.” [33]
Yani, namazı kasten terk ederek iman kulpundan
elini bırakan ve dininin direğini yıkan kişi, küfre düşmeye yaklaşır. Tıpkı bir
şehre yaklaşan kişi için “şehre ulaştı”, “şehre girdi” denildiği gibi!
Yine Rasülullah s.a.v. şöyle buyurur:
“Namazı kasten terk eden kimse, Muhammed
s.a.v.‘in himayesinden sıyrılıp çıkmıştır.” [34]
Ebu Hureyre r.a. şöyle der:
“Kim abdest alır ve abdestini de mükemmel
şekilde tamamlar, sonra namaz kılmak niyetiyle evinden çıkarsa; o kişi namaz
kılma niyetini devam ettirdiği sürece namaz kılıyor gibidir. Onun her adımı
için bir iyilik yazılır ve bir kötülüğü silinir. Buna göre biriniz namaz
kılınma davetini duyduğu zaman, artık geri kalması yakışık almaz. Elbette sizin
en büyük ecir alacak olanınız, evi mescide en uzak olanınızdır.
Orada bulunanlar sordular:
— Neden, ey Ebu Hureyre?
— Mescide namaza giderken daha çok adım attığı
için!
“Allah Teala c.c. için secde eden her mümin, o
secdesi ile Allah c.c. tarafından bir derece yükseltilir ve bir günahı
silinir!” [35]
- Rivayet edildiğine göre sahabeden biri
Rasülullah s.a.v.’e şöyle der:
— Allah’a dua et de beni senin şefaatine nail
olanlardan ve cennette komşuluğunla şereflenenlerden eylesin!
Rasül-i Ekrem s.a.v., onun bu talebine şu
cevabı verir:
— Sen de çokça secde ederek bu hususta bana
yardımcı ol!” [36]
[1]
Sohbet alt başlığı
[2]
Mustafa Bahadıroğlu, Gözümün Nuru Namaz, Semerkand Dergisi, Ekim 2006.
[3]
Yusuf Özcan, Cemaatle Namazın Önemi, Semerkand Dergisi, Ağustos 2010.
[4]
Gavs-i Bilvanisi S.Abdulhakim (k.s.a.), Sohbetler, 27.Sohbet.
[5]
Taha YILDIZ, Biz Olmayınca Camiler Mahzun, Semerkand Dergisi, Mayıs 2010.
[6]
Sohbet alt başlığı
[7]
Şemseddin Bektaşoğlu, Temel İlmihal Bilgileri I, Abdest.
[8]
Buhari, Vüdu, 23; Ebu Davud, Salat, 158; Ahmed, Müsned, IV, 117; Abd b. Humeyd,
Müsned, No: 280..
[9]
Buhari, Vüdu’, 6; Müslim, Taharet, 34-41; Tirmizi, Taharet, 38.
[10]
İbnu Mace, Taharet, 47; Ahmed, Müsned, II
[11]
Ebu Talip el-Mekki (rah.a), Kalplerin Azığı, 3.Cilt, Sf.
[12]
Abdurrahman Tâhî, el-işârât, s. 174.
[13]
Hucvirî, Keşfu'l-Mahcûb, s. 428.
[14]
Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler ve Kıssalalar, Sf.34.
[15] Sohbet alt başlığı
[16]
Şemseddin Bektaşoğlu, Temel İlmihal bilgileri I, Namazın Farzları.
[17]
Abdullah S. DEMİRTAŞ, Hâl Dili, Semerkand Dergisi, Nisan 2011.
[18]
Sohbet alt başlığı
[21] Buhari, 528;
Müslim, 668; Tirmizi, 2868; Nesai, 462; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 9221; imam
Malik, el-Muvatta’, Sefer 91, (1,174); ed-Darimi, es-Sünen, 1183.
[24] Buhari,
4687; Müslim, 2763; Tirmizi, 3112; Ebu Davud, 4468; İbnu Mace, 4254; Ahmed b.
Hanbel, el-Müsned, 3645.
[25] Buhari,
6437; Müslim, 2764; Ebu Davud, Hudud 9, (4381); İbnu Hibban, es-Sahih, 5/15;
ibnu Huzeyme, es-Sahih, 311.
[29] es-Suyuti,
eI-Cami’u’s-Sağir, 2/54. Hadisin farklı lafızlarla rivayeti için Bkz.,
el-Acluni, Keşfu’l-Hafa (1621).
[31] Ahmed b.
Hanbel, el-Müsned, 2/169; ed-Darimi, es-Sünen, 2/301; İbnu Hibban, es-Sahih,
4/329; Tahavi, 4/229.
[32] Tirmizi, 4;
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/340; et-Taberi, el-Mu’cemu’s-Sağir, 596;
es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 2/162-163. el-Beyhaki’nin Şu’abu’l-İman ile Ahmed
b. Hanbel’in el-Müsned’inden naklen rivayet eder.
[33] İbnu Mace,
1080; Muhammed b. Nasr, Ta’zimu Kadri’s-Salat, 899. Benzer ıafızıa rivayeti
için Bkz., es-Suyuti, el-Cami’u’s-Sağir, 2/175.
Yorumlar
Yorum Gönder