Ana içeriğe atla

AHİR ZAMANDA FİTNE ve KORUNMA YOLLARI

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ

AHİR ZAMANDA FİTNE ve KORUNMA YOLLARI

Arapça da bazı kelimeler (her dilde olduğu gibi) birden fazla manaya gelebilmektedir. Türkçede "yüz" kelimesinin farklı anlamları olduğu gibi Arapçada ki "fitne" kelimesinin de farklı karşılıkları bulunmaktadır. Arapça olan ‘Fitne’ kelimesinin aslı fetn’dir. Altının kalite ve kalitesizliğini anlamak için ateşe sokulması demektir.[1] 


Fitne sözlükte, deneme ve imtihana tabi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme gibi anlamlara gelir. Bunların dışında Kur'an-ı Kerim’de, bela ve musibet, şiddet ve imtihan manasına kullanıldığı da sabittir.[2]

Dini bir terim olarak: "Allah Teâlâ’dan imtihan için gelen bela, musibet, azab ve buna benzer nefsin hoşlanmadığı şeylere fitne denir. Ayrıca kullardan gelen zulümlere de fitne denmiştir."

Fitne, insanlık tarihi kadar eskidir. Şeytanın Hz. Âdem’le (a.s) mücadelesi, onu hanımı ile aldatması ve ayağını kaydırması fitnenin ilk örneğidir. Bir diğer örneği Habil ile Kabil olayıdır. Şeytanın süslemesi ve aldatması ile insanların putlara tapmaya başlaması ve peygamber­lerine karşı gelmesi ile fitne yeryüzünde yayılmaya başlamıştır. Âhir zamanda fitneler daha çok olacak, öyle ki gece karanlığı gibi her yanı saracak, mümin, kâfir herkese bulaşacaktır. En büyük fitne, deccâl fitnesidir. Dünyadan sonra kabirde de fitne ve imtihan devam edecektir.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] fitneyi “ateş" olarak nitelendiriyor. Gerçekten de fitne, insanın içini ve dışını yakan bir ateştir. Bu ateş, kalplerin huzurunu, toplumların birlik ve dirliğini yok eder. Üstelik o, son derece sinsi, umulmadık yer ve zamanda ortaya çıkabilen bir ateş­tir. Tanınıp zamanında tedbir alınmazsa bütün âlemi yakar.

Kur’an-ı Kerim’de “fitne” kelimesi 30 yerde, “fitne”nin türevleri de 30 yerde geçer; dolayısıyla toplam 60 yerde zikredilir.

Fitnenin, aynı zamanda imtihan manasına geldiğini belirtmiştik. Dünyaya, hiç ölmeyecekmiş gibi şehvetle bağlanmak bir fitnedir. Şer'i hudutları aşan "mal sevgisi", "evlat sevgisi", "makam hırsı" ve bunun gibi hazlar birer fitne hükmündedir. Allah'ın indirdiği hükümlerin dışındaki hükümlerle, inanmayarak da olsa hükmetmek, bir fitnedir.[3]

Buraya kadar tariflerden de anlaşılacağı üzere fitne ictimai (topluluğa ait, birlikte yaşayanlara dair) bir hadisedir. Hiçbir  ictimai hadise fevri ve ani bir şekilde zuhur etmez. Belli bir gelişme devresinden geçtikten, belli bir üslubu takip ettikten sonra ortaya çıkar. Tıpkı bir bitki gibi, onun da bir tohumu vardır. Bu tohumun gelişip meyve vermesi için toprak, su, ısı, ışık gibi çevre şartlarına ihtiyaç vardır. İşte itikadi, ahlaki, iktisadi, her çeşit beşeri ve  ictimai bozukluklarla beslenip gelişen fitne de kemale erdiği zaman basit bir sebeple ortaya çıkar.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] fitnenin gelişmesini şöyle açıklar: "Fitne insanların kalbine (birden atılmaz). Hasır misali çöp çöp konur, örülür. Hangi kalbe bundan içirilse (yani ferdin istek ve iradesi ile tam bir şekilde girerse, bulaşırsa,) onda siyah bir nokta hâsıl olur. Hangi kalp de bunu reddederse onda beyaz bir leke  hâsıl olur. Bunlara arz ve semavat bâki kaldıkça fitne zarar vermez. Diğer  grubun kalbi siyahtır, bulanıktır, tıpkı (ateşte) kararmış tencere gibidir. Ne iyiyi iyi, ne kötüyü kötü kabul eder (cemiyetin hiçbir manevi değerlerini tanımaz). Hevayı nefsinden kendisine ne telkin edilirse onu bilir...”[4]

İşte bu fitne kalpte tohum halinde bulunduğunda fazla bir tehlike olmazken bir de filizlenmeye durursa o zaman ondan kurtulmak daha bir zorlaşır. Bu artık o fitnenin iradeleri yenen kötülük zevkinden midir, yoksa başka sebeplerden midir bilinmez fakat fitneye giren mü’minin kalbinin bir daha berraklaşması çok zordur.

Ebu Hureyre (r.a) bu durumu şöyle haber vermektedir: Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdu ki: "Sağır, dilsiz, kör bir fitne olacak. Kim ona yaklaşırsa, o da bunu kendine çekecek..."

Aliyyü'l Kari (r.ah) bu konuda şöyle der: "Fitneciler, fitne anında hakkı batıldan ayıramazlar. Nasihat, emr-i bi'l maruf ve nehy-i ani'l münker din­lemezler. Aksine, o ortamda hakkı konuşana eziyet edilir."[5]

Yukarıdan beri anlatılmak istenen; fitnenin oluşumundaki evrelerin, gerek Allah Teâlâ tarafından gelen bela musibeti gerektiren imtihanlar, gerekse kulların aldatması ve şeytanın iğvasıyla gelen fitnelerin oluşumunun mü’mindeki yansımaları belirtilmektedir.

Onun içindir ki, mü’min bu hale düçar olmamak için, zaman zaman kalbine gelen fitneyi çağrıştıracak düşünce ve fikirlere karşı tedricen bir kalkan bulundurmalıdır.

Bu kalkan sürekli tevbe ve istiğfar, kalbi zikirle doldurmak vb. uygulamalardır.

Unutulmamalıdır ki, dünya hayatı bir imtihan sahasıdır ve herkes bizatihi imtihan olacaktır. Bu Allah Teâlâ’nın bir vaadidir:

كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ

"Her can (nefis) ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de, şer ile de (fitne olarak) deniyoruz. (Nihayet sonunda) Ancak bize döndürüleceksiniz" [6]

İbn Abbas (r.a) şöyle der: "Sizi kıtlık ve bolluk, sağlık ve hastalık, zenginlik ve fakirlik, helal ve haram, itaat ve isyan, doğruluk sapıklıkla imtihan ederiz.’’[7]

İbn Zeyd ise şöyle der: "Nasıl şükredeceğinizi görmemiz için hoşunuza giden şeylerle nasıl sabredeceğinizi görmemiz için de, hoşlanmadığınız şeylerle imtihan ederiz."[8]

Öyleyse, dünyanın bir imtihan yeri olduğu ve geçmiş ümmetler sınandığı gibi Müslümanların da mutlaka sınanacağı Kuran'ın birçok ayetinde hatırlatılmaktadır:

“İnsanlar, (sadece) ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan (fitneyle denenmeden) bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık (fitneyle denedik). Allah gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.“[9]

Kur’an-ı Kerim, insanın imandaki samimiyetini denemek için hayır ve şer ile imtihan olunduğunu haber veriyor.[10] İnsan, hayatın geçici güzellikleriyle de sınava çekilir.[11] Mal ve evlat, insan için bir fitnedir, deneme aracıdır.[12] Bol rızık ve verilen nimetler birer fitne olduğu gibi,[13] başa gelen üzüntü ve kederler,[14] bela ve musibetler de birer fitnedir.[15] İnsanlardan bazılarına Allah’tan gelen rızık, iman ve mağfiret gibi iyiliklerin sebebini bilmek mümkün olmayabilir. Allah Teala bu şekilde insanları birbiriyle deniyor ve şükredenlerin belli olmasını istiyor.[16]

Dinde iki yüzlü davranan münafıklar, çeşitli olaylarla, ibret almaları ve hatalarını terk etmeleri için sürekli denenirler. Ancak onlar çoğu zaman bu fitnenin (denemenin) farkında olmazlar.[17] Allah Teala doğru yola giren kimseler için rızkı bollaştırır. Bunun sebebi de, onların şükredip şükretmeyeceklerini, takva sahibi olup olmayacaklarını denemektir. [18]

Demek ki fitne/imtihan, bir hikmete bağlı olarak bazen Allah’tan gelir, bazen de kulların bir hatası sebebiyle, bazen şeytanın aldatması ile bazen de münafıkların eliyle ulaşır. Her ne şekilde kula fitne ulaşırsa ulaşsın mü’min bilmelidir ki, başına gelenler Allah Teâlâ’nın kulunu sınamasıdır.

Öyleyse insanın çok mal sahibi olması ve birçok nimetle donatılması, Kuran'a göre hareket ettiği takdirde onun Allah'a yaklaşmasına vesile olur. Ama övündüğü ve sahip olduklarını Allah rızasına uygun biçimde sarf etmediği takdirde doğru yoldan sapmış olur. Böyle bir kişi için "mal fitnesine kapıldı", "mal fitnesine düştü” tabiri kullanılır. Bu kişi imtihanı kaybetmiş ve ahirette "hüsrana uğrayanlardan" olma noktasına gelmiştir.

Aynı şekilde başa gelen bir sıkıntı, bir hastalık, kişinin evini, ailesini kaybetmesi gibi durumlar da fitneye örnek verilebilir. Ancak insan burada isyan ettiği, umutsuzluğa ve üzüntüye kapıldığı takdirde, fitne onun imanının zayıf olduğunu ortaya çıkarmış olur.

Mümin ise her türlü olayın Allah'tan geldiğini bilir ve her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur, en büyük sıkıntıyı bile tevekkülle karşılar. Dünyaya ait hiçbir değer onun kalbinde yer tutmadığından bunların kaybından veya elden çıkmasından üzüntü duymaz. Bu ruh halinin Allah'ın rızasını kazanabilmek için en uygun olduğunu bilir.

Bu sebeplerden dolayıdır ki fitne, kalbi, birliği, dirliği, düzeni, huzuru, itidali ve istikameti bozar. Bu durumu Allah Teâlâ şöyle açıklamaktadır:

وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَى حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انقَلَبَ عَلَى وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ ذَلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ

“İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar (uçurum) kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.”[19]

Öyleyse mü’min şu idrak içinde olmalıdır: Nefsin hilesinden, şeytanın vesvesesinden ve şeytanlaşmış insanların fitnesinden korunmanın tek yolu bu iki nur, Kur’an ve sünnet ile hareket etmektir.

Ancak iyilik yapmayı, faydalı iş görmeyi nefis ve şeytan istemez, bu onlara çok ağır gelir. Onun için de hayırlı işlerini tehir edilmesini isterler. Başa gelen bela ve musibetler karşısında sabırla tahammül göstermek ve teenni ile hareket etmek onların çirkin vasıflarına uymadığı için ya isyan etmeyi ya da Allah’tan gayri olanlara tutunmayı yeğlerler. Oysa gelecek günlerin neler getireceği hiç belli olmaz.

Eğer bu şekilde davranılırsa başa gelen bela ve musibetler sıkıntı, üzüntü, elem vesilesi olarak Allah’tan uzaklaşmaya, kulluğun gereklerinden firara, nefsin ve şeytanın elinde oyuncak olmaya yol açar.

İşte bu gibi durumlarda mü’min aklını kullanarak Allah’u Teâlâ’nın emirlerine ve Resulü (s.a.v)’nün tavsiyelerine uyarak hareket etmeli, Rabbanî âlimlerin gösterdiği yolları bir kurtarıcı araç bilmeli ve yılmadan yürümelidir.

Zira, Sevban  (r.a)'dan rivayetle Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki: “İhlâslılara müjdeler olsun. Onlar fitne karanlıkları içerisinde par­layan doğru yolu gösteren kandillerdir” [20]

Fitne Çeşitleri

Allah, dünya nimetlerinin geçici olduğunu ve dünyanın bir imtihan yeri olduğunu defalarca bildirmesine rağmen böyle bir insan dünyayı kendine "asıl yurt" edinmekte, ahiretten büsbütün yüz çevirebilmektedir.

Mü’min özellikle ahir zamanda zuhur eden fitnelere çok dikkat edilmelidir. Yukarıdan beri anlatıla geldiği gibi insanın maruz kaldığı imtihanların hepsi, Kur'an ve hadisin dilinde "fitne"dir, yani imtihandır. Allah Teâlâ ayet-i celile de şöyle buyurmuştur:

وَاعْلَمُوا أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ

"Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır"[21]

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] de şöyle buyurur: "Kişinin fitnesi, ailesinde, malında, nefsinde, çocuğunda ve komşusundadır. Bu fitneyi, oruç, namaz, sadaka, emr-i bi'lma'ruf ve nehy-i ani’lmünker yollarıyla örter (telafi eder)." [22]

Ka'b İbnu İyaz (r.a) anlatıyor; Resulullah’ı [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle derken işittim: "Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."[23]

Bir başka hadis-i şerifte ise Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki: “Kişi malı, hanımı ve çocuğuyla imtihan edilir.” [24]

Evliliğin insan hayatındaki olumlu tesirleri tartışılmaz. Neslin, ahla­kın, ailenin, toplum ve milletin sağlıklı ve düzenli olarak devam etmesi, ciddi, samimi evliliğe bağlıdır. Onun için Cenab-ı Hak insanın içyapısına birtakım kop­maz duygular yerleştirip bu doğrultuda onun mayasına mal, eş ve evlat sevgisini aşılamıştır.

Ancak bunları hayatın kopmaz parçaları kabul ederken hiçbir zaman sevgide ve öfkede aşırı gitmemeliyiz. Zira birinde ifrat, diğerinde tefrit vardır ki bunlar bizi asıl amaç ve gayeden uzaklaştırıp bedbaht yapabilir.

Kişi malla nasıl imtihan edilmektedir?

Mal şükür maksadıyla verilir. Malın gerektirdiği sorumlulukları yerine getiren kimse ona şükretmiş olur. Eğer malının şükrünü yerine getirmiyor, zekâtını ver­miyor, israf ediyor, haram yerlerde harcıyor, hayır hasenat yapmıyorsa o kişi mal imtihanını kaybetmiş demektir.

İbnu Mesud (r.a)’dan şu söz rivayet edilmiştir: “İnsana mal verilmesi de verilmemesi de bir fitnedir. Kendisine mal verilen kimse, onu asıl vereni unutur, başkasını över. Kendisine mal verilmeyen kimse ise, onu asıl engelleyeni bilip rıza göstermez, kendisine mal vermedi diye insanları kınar.”

Bu ifadenin bir benzerini Mutarrıf, bir sahabeden nakletmiştir. Kufe emiri olan bu sahabe, bir hutbesinde söyle demiştir: 

“Muhakkak ki şu malın verilmesinde bir fitne, engellenmesinde de bir fitne vardır. Kişi yakın akrabasına gider ve ondan Allah Teâlâ’nın kendisi için yazmış olduğu bir yardımı ister. O da, bunu engelleyemediği için kendisine yazılmış olan şeyi istek sahibine verir. İstek sahibi bu yardımından dolayı ona teşekkür edip övgüler yağdırır.

Ertesi yıl yine aynı kimseye gidip Allah Teâlâ’nın kendisine yazmamış olduğu bir yardımı talep ettiğinde, o kimse bu yardımı veremez. Önceki yıl vermeyi engelleyemezken, bu yıl verme gücüne sahip olamaz. Bunun üzerine yardım isteyen kimse, onu günahkâr görüp kötüler. Dikkat ediniz servetin verilmesinde de, engellenmesinde de bir fitne/imtihan vardır. Allah Resulü (s.a.v) bize, bir hutbesinde böyle buyurmuştu.” [25]

Kadınlar da imtihan vesilesidir. Zira evin hanımı İslam ölçülere riayet etmiyor, kocasına itaat etmemesi bir yana onu günahlara, haramlara sevk ediyor, israfa girmesine sebep oluyorsa kocası­nı maddi ve manevi olarak tehlikeye sevk etmektedir. Günaha sevkte karısına ayak uyduran bir koca imtihanı kaybeder.

Bazı kadınlar görenek belasına çevrelerinde gördükleri her şeyden kendilerinin de olmasını ister. İmkânları buna yetmeyen koca ise ya çalıp çırpar, ya da bütçesinin üzerinde eşinin arzularını tatmin noktasında harcama yaparak aşırı borçlanma ile dünyaya meylederek asıl sorumlu olduğu kulluk bilincinden uzaklaşır. Bu onun için manevi bir yıkımdır.

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle dediği rivayet edilir: "Üm­metimin üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kişinin helaki eşi ve çocuklarının elinden olacak. Onu fakirlikle ayıplayacaklar, o da bu yüzden kötü bir yol tutup helak olacak.” [26]

Çocuk da imtihan vesilesidir. Çocuklarına olan aşırı sevgilerinden dolayı anne ve baba onlara dokunmaz, kötü olan davranışlarına ses çıkarmazlarsa hem onları, hem de kendilerini zarara sokmuş olurlar. Eğer baba evlatlarının bitmez tükenmez istek ve arzuları karşısında geçim derdine düşer, helali haramı araştırmadan haram yollara girerse imtihanı kaybeder. Oysa helal dairesinin geniş olduğunu dü­şünüp ona göre hareket eder ve ona göre bir geçim yolu ararsa imtihanı kaza­nır. Bu sebeple gelişigüzel yetiştirilmiş bir çocuk yanlış davranışlar ve kötü ahlak sahibi olması nedeniyle ebeveynlerini sıkıntıya sokması ve bu nedenle sıkıntıya düşüp kulluktan uzaklaşmaları bir fitne olacaktır.

Büreyde el-Eslemi diyor ki:

"Bir gün Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] bize hutbe okuyordu. Hasan ve Hüseyin, üzerlerine giydikleri kırmızı entarileriyle, bazen o entarilere takılıp düşerek çıkıp geldiler. Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] minberden indi onları kucaklayıp getirdi ve önüne koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak birer imti­handır." buyuran Allah ne kadar doğru buyurmuştur. Ben baktım ki bu iki çocuk yürürken ayakları takılıp düşüyorlar. Sabredemedim konuşmamı kestim, on­ları alıp getirdim" (Sonra hutbesine devam etti) [27]

Ahmed ve Bezzar'ın Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasulullah [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurdu: "Çocuk kalbin meyvesidir. O seni korkaklığa, cimriliğe ve üzüntüye sevk edebilir." [28]

Demek ki çocuklarımızı terbiye ederken, aynı zamanda terbiye oluyoruz! Terbiyesiyle yükümlü olduklarımız, aynı zamanda terbiye edilmemiz için araç kılınırlarmış. Yani, bizim fitnemiz olmuşlar.

Fitnemiz, yani bizi saflaştıran ateşimiz. Madenimizin cevherini cürufundan ayıran potamız. Bu ateşten sınavı geçenlerin potada cevheri kalıyor. Geçemeyenlerin potada cürufu kalıyor. Bir başka ifadeyle; pota kimileri için çöp tenekesi olurken, kimileri için mücevher kutusu oluyor.

Galiba Allah Resulü’nün, ölen kişinin yaşayan üç ameli arasında “salih evladı” saymasının nedeni de bu olsa gerek. Salih evlat, yani mücevher kutumuz, bizim öldükten sonra ölmeyen eylemimiz, gelir getiren mülkümüz, öldükten sonra kalan yanımız oluyor.

Hülasa eş ve çocukları baş tacı edinip “her şey onlar için” di­ye düşünen ve onları mutlu etmek için helal ve haram sınırlarını gözetmeden haksız kazanç sağlayan babalar, unutmamalıdırlar ki geçirmekte oldukları sınavı kaybetmiş de tam bir başarısızlıkla sonuçlanmasına yardımcı olmuşlardır. Bu açıdan mal ve evlat kişi için bir fitne, yani çetin bir sınavdır.

Komşusu yüzünden fitne ise, iyi ve varlıklı olan komşusuna karşı kıskançlık duyulması [29] veya komşusunun kötü davranış ve fiilleri yüzünden huzursuzluk yaşaması, buna bağlı Allah’ın haram kıldığı işlere tevessül edebilmesi gibi pek çok nedenden dolayı yaşanır.

Nefsin fitnesi nasıl olur, denirse…

Nefsin en kötü huyu benliktir. İnsanı şirke düşüren nefsidir. Şirki, nefse güzel gösteren de şeytandır. Şirk, yaratılmış varlıkları Yüce Allah’a ortak görmektir. Şirk, Allah için yapılacak bir ibadeti başkası için yapmaktır. Şirk, Allah’a ait olan yetki ve sıfatları kullara vermektir. Şirk, tövbe edilmezse affedilmeyecek bir günahtır.  Allah Resulü [sallallahu aleyhi vesellem], ümmeti için en fazla gizli şirkten korkmuş; gizli şirkin riya olduğunu belirtmiştir.[30]

Öyle ki, riyayı ahir zamanda gelecek ve kullar ile Allah arasına girip en büyük fitne olacak Deccal’dan bile daha tehlikeli bulmuştur.[31]

Ebu Talib el-Mekki (r.ah) der ki: ”Ameline Allah Teâlâ’nın rızası için başlayan ve yine O'nun rızası için ameli bitiren kişiye; başlangıç ile bitirme arasında musallat olan fitneler, insan bu fitneleri kovduğu ve onlar, içinde yerleşmediği sürece, kendisine bir zarar vermez. Ancak ibadeti bitirdikten sonra ârız olacak fitneler ibadete zarar verir. Mesela gizli bir ibadeti daha sonra açıklamak gibi. Bu açıklama ile yapılan ibadet gizli yapılan ibadetler divanından/defterinden çıkarılarak açıktan yapılan ibadetler divanına nakledilir. Yine işlediği ameli insanlara açıklar; onunla övünür ve kibirlenirse işlediği ameli boşa çıkarmış olur; çünkü amel ile övünmek ve kibirlenmek o ameli bozar. Allah Teâlâ niyeti ve işi bozuk olanların amelini kabul etmez.“[32] buyurarak sorumlu olduğumuz veya yapmakla kendi hanemize bir şeyler katacağını umduğumuz amellerin, nefsin fitnesi ile yok sayılması, hatta günaha girmeye sebep olması çok düşündürücüdür.

Yukarıdan beri anlatılagelen Fitneden kurtuluş, ilim, dua ile Yüce Allah’a sığınma, uyanık olma, teenni (acele etmeden) hareket etme, birbirini destekleme ile mümkün olur.

Sonuç olarak mü’min bilmelidir ki fitne sayılan unsurlar aslında her halükârda fitne sebebi sayılmamıştır. Müberra dinimiz evlilik müessesesinin ulviyetini vurgularken salih bir eşin faziletini dile getirmiş. Burada fitne olan kötü eştir. Mal, yerinde uygun olarak bulundurulursa mü’minin rahmeti olacağı gibi yerinde veya uygun şartlarda bulundurulmaz, şer yönde harcanırsa fitne olur. Çocuk da böyledir; hayırlı ve güzel yetiştirilmiş bir evlat Allah’ın rahmetine sebep olacağı gibi aksi istikamette yetiştirilmiş bir evlat da insan için fitne olur. Yine, iyi bir komşu güzel ahlak edinilmesine, güzel kulluğa sebep olabileceği gibi kötü komşu da fitneye sebep olabilmektedir. Nefsin kötülüğü herkesçe bilmesine karşın, onun kötü fiilleri üzerinden hareket, bedbahtlığa sebebiyet verse de aslında nefsin o kötü sıfatlarına muhalefet etmek ve terbiye için mücadele etmek mü’minin cennete girmesine vesile olmaktadır.

Toplumun Parçalanmasında En Mühim Sebep Fitnedir

Yukarıda sayılan fitneler elbette mü’min için bir sıkıntı sebebi olsa da en büyük fitne, iki dostun, imam ile cemaatin, kadın ile kocanın, idareci ile halkın arasını bozmaktır.

Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] ümmetini fitneler konusunda sıkça uyararak en fazla fitne üzerinde durmuştur. Fitne bu ümmeti parçalayan en tehlikeli bir ateştir. Fitne ateşiyle kalplerde düşmanlık kaynar, gönüller kinle dolar, cemiyetler parçalanır. Bu konuda çok ciddi uyarılar vardır. Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurmuştur ki:

“İsrailoğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı. Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak. Bunlardan bir grup hariç, diğerleri ateşte olacaktır.” Kendisine:

“Bu kurtulacak fırka kimlerdir, ya Resulullah?” diye sorulduğunda,

Rasulullah [sallallahu aleyhi vesellem]: “Cemaattir” diye cevap vermiştir. [33]          

Ebu Davud, hadisi şu ziyadeyle nakleder: “Ümmetim içinde bir takım gruplar çıkacak ki, (aralarında yayılan) bozuk fikir ve düşünceler, kuduz hastalığının yakaladığı kimsenin bütün mafsallarına yayıldığı gibi onların hücrelerine sirayet edecek.”[34]

Sonra Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem], şu ayeti okudu: “Topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin”[35]

Fitneden Kurtuluş Yolları

Toplumu kamplaştırıcı, ayırıcı, bölücü söz ve fiiller büyük bir fitnedir; adeta Müslümanların altına konmuş bir dinamittir.

Böyle hareket etmeyi alışkanlık haline getiren insanlar tasavvufi terbiye yolunu kabul etmez, veliler, mürşitler, müritler hakkında ileri-geri konuşurlar. Hatta bu konuda, bu yolu istismar etmiş şahsiyetlerin örneklerini ileri sürerek güzel insanları karalamaya çalışırlar. Bunu da inananlara iyilik olsun diye yaptığını öne sürer. Ancak yaptıkları, insanlar arasında fitne olur, kalpleri karıştırır, toplumsal huzuru bozar ve mü’minin rehber kabul ettiği mürşidi ile arasının açılmasına sebep olur.

Hâlbuki Rabbani âlimleri anlamak ve sevgisinden tatmak için iman, teslimiyet, muhabbet, edep ve tevazu gereklidir. Bazı gözler onlarda Allah’ın nurunu görürler. Öyle ki kalplerinden yüzlerine yansıyan İlahî nuru, Rabbanî edebi ve heybeti görüp cazibelerine kapılırlar. Öyle kapılırlar ki, onu nefsinden çok sever, ondaki nura hayran olur, sevinir, Allah’ın muhabbetiyle gözyaşı dökerler.

Bazı kimseler vardır; onlara şüphe içinde bakar, kendileriyle hiç ilgilenmez, haklarında iyi veya kötü bir şey de söylemez, sukut ederler. Ama bazıları vardır; onları hiç tanımadan haklarında cehaletle hüküm verir, yanlış söyler, yanılır, yanıltır nihayet zarar eder. Ve bazıları da vardır ki; onları inkâr eder, kendilerine eliyle-diliyle eziyet verir. Bununla yetinmez onu sevenlerin sevgisine fitne sokar, kalplerini şüpheye düşürür, gönüllerini çelmeye çalışır.


Bu tür insanlar, tevhid zedeleniyor endişesiyle takvasıyla ümmete önder olan kâmil ariflere hürmete ve hizmete yanaşmaz. Başkalarını da salih velilerden uzak tutmaya çalışır. Bu tutumlarıyla onlar büyük bir yanılma ve zarar içindedirler. ‘Kaş yapayım derken gözü çıkarmak’ deyimi onlar için söylenmiş olsa gerek!..

Hâlbuki Rasulullah [sallallahu aleyhi vesellem], ‘Beni seven Allah’ı sevmiş olur, bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” buyurduğu zaman, münafıklar şöyle dediler:

“Bu adam bize Allah’tan başkasına tapmayı nehy ederken, kendisi şirke yaklaşıyor. Hıristiyanların İsa’yı rab edindiği gibi bizim de kendisini rab edinmemizi istiyor!”

Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayetini indirdi:

“Kim gönderdiğim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların başına muhafız göndermedik! (Sen davetini yap bırak, hesaplarını biz görürüz!)[36]

Buradan ortaya şu netice çıkıyor: “Ayeti kerime onların bir fitne arayışı içinde olduğunu ortaya koymaktadır.”[37]

Halkın arasında kusur yaymak, hastalık taşıyan bir mikrobu her tarafa saçmaya benzer. İnsaf etmeli, insanları boş yere felâkete sürüklememeli.

Çünkü ufak bir kusur, ağızlarda dolaşa dolaşa büyük bir haram gibi takdim edilmeye başlar. Kalplere vesvese ve fitne tohumları ekilir. Bu yolla nice insanlar gıybet, iftira, kötü zan, haksız suçlama, hakaret ve zulme, dahası ailelerin dağılmasına idareci ile halkın arasının açılmasına sebebiyet verir ki bu, fitnenin en ağırlarından biridir.

İşte şeytan bu yaptıklarını kendilerine süsleyip güzel gösterir. Onlar da doğru bir iş yaptıklarını, hak yolda olduklarını zanneder, tövbe etmeden ölür giderler. Fakat ahirette bütün bunların hesabı görülür, cezası verilir.

Bilinmelidir ki insanları sıkıntıya, belaya düşürmek, karışıklıklara sebep olmak da fitne çıkarmaktır. Allah’ın Resulü [sallallahu aleyhi vesellem] bu tür fitne için: “Fitne uykudadır, bunu uyandırana Allah lanet etsin”[38]  buyuruyor.

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]‘in buna benzer sayısız uyarılarının yanı sıra, Kur’an-ı Kerim’de otuz türevleriyle atmış ayette fitne kelimesinin geçiyor olması, bu konuda ne kadar hassas olmamız gerektiğini açıkça ortaya koyar. Çünkü fitne, dini, ahlaki, toplumsal ve ilmi çöküşü içine alacak kadar tehlikeli ve geniştir.

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]: “Yakında fitneler ortaya çıkacaktır. O zaman oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır”[39] buyurarak kişinin fitneye ne ölçüde bulaşırsa o nispette sorumlu ve günahkâr olacağına işaret etmektedir.

Allah Teâlâ’nın “öldürmekten daha ağır”[40] olarak nitelendirdiği fitneden kurtuluş reçetesini yine Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] sahabeye hitaben bizlere şöyle veriyor:

“İyiliklere sarılın, kötülükten de kaçının. Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen nefsanî arzu, ahirete tercih edilen dünyalık, görüş sahiplerinin sadece kendi görüşlerini beğendiklerini görürsen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira bütün bunlar yaygınlaşınca sabra sarılmanız gereken günlerdesiniz, demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin mükâfatı verilecektir.“[41]

Evet; bu devirde fitneye bulaşmak da çok kolay, dikkatli olup korunarak büyük ecirler almak da.

Müminleri bizzat Âlemlerin Rabbi kardeş ilan etti. Kardeşler nasıl birlik-dirlik içinde olacaklarsa biz de öyle olacağız. Aramızı bozan, bizi ayrılığa götüren fitne tuzaklarına düşmeyeceğiz. Ama nasıl?

Uzun tartışmalara, teorik izahlara çok ihtiyaç yok aslında. Allah Resulü [sallallahu aleyhi vesellem] çok basit ve uygulanabilir şekliyle çözümler sunuyor.
  
“Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem], bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıktı, ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi, ikindi namazını kıldırdı. Yeniden minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan her şeyi bize haber verdi.”[42]

Tam bir gün süren bir konuşma. Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]’in genel tutumundan çok farklıydı. O çok az konuşur, bununla birlikte çok geniş manaları ifade ederdi. Fakat Sahabe-i Kiram’dan Amr b. Ahtab (r.a.)’ın bu sözleri, çok özel ve çok önemli bir durumu haber vermekte. Acaba Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem]’i bir gün boyunca konuşturan bu önemli konu ne olabilir?

Sahabe’den Huzeyfe (r.a.), bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu anlatıyor. Küçük-büyük birçok fitnenin çıkacağını ve bunların “sıcak yaz rüzgârları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildiriyor.

Konuyla ilgili nakillerden anlıyoruz ki, Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem]’in bu konuşmalarından çok etkilenir ve fitnelerden nasıl kurtulacaklarını sorarlar. İşte Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]’in gösterdiği kurtuluş reçetesi:

1- Dilini korumalı ve hiç kimse hakkında konuşmamalıdır. Çünkü fitne ortamında dil, kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurur. [43] Fitne zamanında insanlar hakkında konuşmak, şeytan tarafından çok cazip gösterilir. Kişi konuştukça iyi bir iş, hatta ibadet yaptığını düşünür. Hâlbuki bu tür konuşmaların kanayan yarayı kaşımaktan farkı yoktur.

2- Fitne ile ilgili her türlü faaliyetten uzak durmalı. Çünkü fitne ortamında oturan, ayakta durandan; ayakta duran yürüyenden ve yürüyen koşandan daha hayırlıdır.[44]

3- Kendisini koruyacak bir sığınak edinmeli. Çünkü Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], “Fitne ortamından kim bir sığınak veya korunak bulursa oraya sığınarak kendini korusun.” buyurur.[45]

Fitne, insanı Allah’tan uzaklaştıran her türlü karışıklık ve olumsuzluklardır. “Hasır üzerine yatan insanın bedeni çizgi çizgi o hasırdan izler taşıdığı gibi, fitneler de kalbe o şekilde tesir eder. Onları benimseyip özümseyen kalplerde, fitneler birer siyah nokta şeklinde yer eder” [46] hadisinde belirtildiği gibi fitnelerin hedefi insanın kalbidir. O halde bu manevi düşmandan koruyacak manevi bir sığınak aramak gerekir. Fitnelerden koruyacak bu sığınak ise önünde bir takva imamı bulunan ve bütün derdi Sünnet hayatını yaşamak olan cemaattir.

4- Kendi yaşantısına dikkat etmeli ve ibadet hayatını Sünnet’e uygun bir canlılıkta devam ettirmeli.[47] Başka bir ifade ile Rabbi ile arasını düzeltmeli. Farz ibadetlerden sünnet ve müstehap amellere kadar gücü yettiğince günlük hayatını süslemeli. Cemaatle ve tek başına yapmış olduğu tesbihleri ve zikirleri aksatmamak için özel bir gayret içinde olmalı.

5- İşinin hakkını vermeli. Kendi üzerine düşen işle meşgul olmalıdır. Fitne ortamına çekecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. Çünkü fitne adeta bir girdap gibi ucundan bulaşanı çekip, merkezine alır.[48]

Ticaret ile uğraşanlar, memurlar, amirler kısaca her iş sahibi adaletli davranmalı, kul hakkı yememeye özen göstermelidir. İnanan insan hiç konuşmasa dahi, Sünnet’e uygun yaşantısı çevresindekilere örnek olmalıdır.

6- Hiçbir müminin reddedemeyeceği güzel ve hayırlı faaliyetlerle meşgul olmalı. Kur’an ve Sünnet hayatının inanan ve inanmayan herkese ulaştırılması konusunda gerekli olan her türlü faaliyet bunun içine girer. “Fitne ortamında insanların en hayırlısı kimdir?” şeklindeki bir soruya Resulullah [sallallahu aleyhi vesellem] Efendimiz şöyle cevap vermiştir: “Hayvanları ile meşgul olup onların hakkını veren, Rabbine ibadet eden ve atının başını düşmana çevirip onları korkutan kişidir.”[49]

Günümüzde çeşitli sebeplerle kötü ortamlara düşmüş olan insanlar, kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlar. Bize düşen en büyük vazife, yukarıdaki şartların yanında, bütün gücümüzü bu tür insanlarla ilgilenmeye sarf etmektir.[50]

Fitnenin asıl anlamının imtihan ve sınama olduğu dikkate alındığında, herkesin halini ortaya koyan imtihan çeşitleri vardır ki onlar çoğu kere lazımdır. Aile, evlat, mal, mevki, şöhret, zen­ginlik ve fakirlikle başa gelen imtihan ve sıkıntılar, insanın ter­biyesi ve manevi temizliği için gereklidir. Varlık halinde şımarıp isyana dalmaktan, yoklukta ise imanımıza zarar verecek feryat ve itirazlardan Allah Teâlâ’ya sığınmalıyız.

Duamız şudur: Allah’ım! Dinimizde fitneye düşmekten sana sığınırız. Ey Rabbimiz! Fakirlik ve zenginliğin, sıhhat ve hastalığın, bekârlık ve evliliğin, hayatın ve ölümün fitne­lerinden, bizim din kardeşlerimizle aramızı açan, huzurumuzu bozan, hak ve hakikatten alıkoyan her türlü fitneden sana sığınırız. Allah Teâlâ sadatların dua ve bereketiyle bizleri her türlü fitne çeşidinden muhafaza eylesin inşallah. Âmin.




[1] Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, V,4530;Abdi'l Latif ez-Zebidi, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih
  Tercemesi ve Şerhi, XII,290-291
[2] Enfal, 25; Bakara, 102,191; Enfal, 39; Enbiya, 35 sureleri.
[3] Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar,151
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi,XIII,449-452
[5] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, XIV,376
[6] Enbiya suresi ayet-35
[7] İbn Kesir,Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri,X,5333
[8] Ibnu'l-Cevzi,Zadu'l-Mesîr,V,350;Bkz:Muhammed Ali Es-Sabuni,Safvetü’t Tefasir,IV,81
[9] Ankebut suresi ayet-2,3
[10] Enbiya suresi ayet-35
[11] Taha, suresi ayet-131
[12] Enfâl suresi ayet 28;Teğabün suresi ayet 15
[13] Zümer suresi ayet-49
[14] Taha suresi ayet-40
[15] Tevbe suresi ayet-126;Hacc suresi ayet-11
[16] En’am suresi ayet-53
[17] Tevbe suresi ayet-126
[18] Cinn suresi ayet-16-17
[19] Hacc suresi ayet-11
[20] Camiu’s-Sağir,IV,274,Hadis No:5289
[21] Enfal suresi ayet-28
[22] Buhari,Mevakit,4,Fiten,17;Müslim,İman,231;Tirmizi,Fiten,71;Ahmed b. Hanbel,V,386,401,405
[23] Tirmizi,Zühd,26,(2337)
[24] Camiu’s-Sağir,II,473,Hadis No:2336
[25] Ahmed Müsned,V,58;Heysemi,Mecmau’z-Zevaid,III,96
[26] Alusi, XXVIII,126;Bkz: Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir,XIV,502
[27] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, VIII,314
[28] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, XIV,502
[29] Abdi'l Latif ez-Zebidi,Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi,II,469
[30] Ahmed, Müsned, V,428;Hâkim, Müstedrek, I,4;III,270;Beyhaki, Şuabu’l-İman, No,4831
[31] İbnu Mace,Zühd,21;Beyhaki,Şuabu’l-İman,No:6832
[32] Ebu Talib el-Mekki,Kutu’l-Kulub,IV,61
[33] Ahmed, Müsned, III,145;IV,102;Ebu Davud, Sünnet,1;Taberi, Camiu’l-Beyan, IV,32;Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensûr, IV,286
[34] Ebu Davud, Sünnet,1;Bkz: Kurtubi, el-Cami’,IV,160
[35] Taberi,Camiu’l-Beyan.IV,32;Suyuti,ed-Dürrü’l-Mensur,IV,286
[36] Nisa suresi ayet-80
[37] Fahreddin Razi,Tefsir-i Kebir,X,155;Alusi, Ruhu’l-Meuni,III,91
[38] Ali el-Müttaki, el-Hindi, Kenzu’l-Ummal, no:30891
[39] Buhari,Fiten.9;Ebu Davud,Fiten,2;Ahmed b. Hanbel,el-Müsned,V,48
[40] Bakara suresi ayet-217
[41] Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, no:10394;Bezzar, el-Müsned, no:3370;Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, no:12215,12216
[42] Müslim
[43] Ebu Davud, Tirmizî
[44] Müslim
[45] Müslim
[46] Buharî, Müslim
[47] Tirmizî
[48] Buharî, Müslim
[49] Tirmizî
[50] Semerkand Dergisi, Fitneden Kurtuluş Reçetemiz, Kemal Süleymanoğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalp Gözü Açmak İsteyenlere tavsiyeler - kalp gözünü açmak için dua ve zikirler

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Defa Besmele okuyanin kalp gozu acilir. ...

Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notları

HERŞEY RABITALIDIR Bu alemde mevcut olan bütün eşya her gün  razbıta  yapar. Mesela : Su,ateş,toprak ve eşcar gibi cümle mevcudat  rabıta  ile nurunu güneşten alır. Dünya güneşe rabıta yapar,güneş de Arş-ı A’la’ya . Arş-ı A’la da nurunu Cenab-ı Hakk’tan alır .  Eger dünya rabıta yapmamış olsa, içindekiler yaşayamaz.Çünkü nur olmayınca nebatat yetişmez ve agaçlar meyvedar olmaz .Ay ve semadaki diger yıldızlar dahi güneşe rabıta yaparak nuru ondan alırlar. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sunguroglu’nun notlarından. Bu yazıyı gönderen  Betül hoca ’ya teşekkür eder, sizlerinde dualarını bekleriz. . SİGORTA MESELESİ SİGORTA MESELESİ Bilcümle  menkul  ve  gayrimenkul  emvalin sigortası caizdir.Lakin hayat sigortası Hazreti Mevla’ya karşı yakışıksızlıktır.Hayatı sigorta etmek: ‘’  Ya Rabbi !  Ben senin verdigin bu hayatı satıyorum  ’’ manasına gelir. Süleyman Hilmi Tunahan ( k.s.) Ödemişli Merhum Ziya Sungu...

kalp gözü nasil acilir

Aşağıdaki verilen tavsiyeler çok ağır olmakla birlikte süreyi kısaltmaya yöneliktir. Esma zikri yapanlar muhakkak Esmaül hüsnayı tamamen okumakla hergün dengeleme yapmaldır. Pek çok bereket ve feyz'e menba olan şu ayetler ayrıca kalb gözünü açmada tesirlidir. Necm Suresi Ayet 58 i  gunde 1153 defa okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Rahman diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basit diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Basir diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Nur diyenin kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Defa Ya Habir diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 13.000 defa Ya Semi'u diyenin kulagi Ruhanilerin sesini duyar. Gunde 2207 defa Kaf suresi Ayet 22 i  okuyanin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 Subbuhun Kuddusun vel melaiketu ver ruh diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Allamul Guyub diyenin Kalp gozu acilir. Gunde 13.000 Ya Batin diyenin kalp gozu acilir. Gunde 7.000 defa Ya Hayyu Ya kayyum di...